Anne Olmak Emek İster
Annelik, kadına Allah Teâlâ tarafından verilmiş mukaddes bir görevdir. Sevginin, şefkatin vücut bulduğu bir mekândır anne kalbi. Sımsıcak duyguları harekete geçirirken evladı için fedakârlığın sınırsızlığı çizilir orada.
Rabb’imiz özellikle anneye “El-Hay, El-Hafız ve Er- Rahim” sıfatlarını yansıtmıştır. “Hay” sıfatı, annenin karanlık batınında dokuz ay boyunca bütün ihtişamıyla tecelli eder. “El-Hafız” sıfatıyla bezenen anne, yavrusunu önce karnında sarıp korumaya alır doğumdan sonra hem yavrusunun bedenini hem de ona duyduğu karşılıksız sevgiyi hiç azaltmadan yüreğinin nadide köşesinde muhafaza eder. Annelik duygusunu böylesine yüce, bir o kadar kuvvetli ve sarsılmaz bağlarla pekiştiren Allah, çok sevdiği evladını da emanet olarak vermiştir. İslam’a mükemmel bir şekilde hizmet etme imkânı, sabır ve dua ile yazılan kurtuluş beraatı, imanını sınama, tevekkülünü kuvvetlendirme vesilesidir. Öyleyse anne olma şerefiyle taltif edilen kadın, her şeyden önce bu ilahî görevi hakkıyla yerine getirmenin bilinciyle hemhal olmalı.
Çocuk sofrada yeni bir boğaz değil aksine hürmetine rızkın genişlediği, kanaat etmenin lezzetine varıldığı masum bir varlıktır. Bir yere girdiğinde ayağa kalkılacak kadar saygıya layık görülen, Rabb’imizin kullarına olan merhametini gözler önüne seren, kalplerde alev alev yanan ümit ışığıdır. Aynı zamanda Allah’ın zikrinden kendini alıkoymaması gerektiği ilahî hitabın hatırlatıcısı… Dünya imtihanının en çetin etkenlerden biri… Geçmişin derinliklerinde yüreği burkulan annenin “Ana olunca anlarsın.” sözlerinin altına gizlenen minnet ve hüzün yükü de bu olsa gerek.
Ne Kadar Anneyiz?
Anne, yüreğindeki evlat sevgisini tatmin etmek için değil saliha bir evlat yetiştirerek cennetin ayağının altına serildiği kadın olmaya adaydır. Bunun için anne olmayı ister. Çektiği zahmetlerin meyvelerini ahirette devşirmenin hayâliyle sabreder. Böylesine ilahî ikrama talip olan anne adayının, her şeyden önce anneliğe ibadet bilinciyle hazırlanması gerekir.
Günümüzde soyunu sürdürecek evlada duyduğu özlemi, ahiret kazancını katlayacak evlat yetiştirmeyi düşünemeyen anneler var. Oysa bir kadın ne kadar annelik özelliklerine haizse o kadar ailedir, bir o kadar fedakârdır ve yüreği şefkat doludur. Yani ne kadar anne ise o kadar vardır. Belki de bu yüzden çocuklarımıza yeteri ihtimamı gösteremiyoruz. Çocuk büyütmek hiçbir zaman dünyevi kaygılarla ön plana çıkmamalı. Yavrularımıza ahirete uzanan ilahî yolda yolumuzu aydınlatacak, arkamızdan kapanmayacak amel defterleri olarak bakmalı ve hayatı kuşatan bir eğitimin içinde olmalıyız.
Anne olmanın güzelliği yanında mesuliyetler akıldan çıkarılmamalı. Rabb’imizin “Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyunuz.”1 ilahî ikazıyla Kur’an’ın rehberliğinde bir gergef misali işlenmeli çocuklar. Her çocuk annesinin elinde şekil bularak kıvama erişir.
“Bana, okuduğum kitapların en güzelinin hangisi olduğunu sorarsanız söyleyeyim: Annemdir.” diyen Abraham Lincoln, önemli bir gerçeğe parmak basar. İşte, bu yüzden görevlerimizin farkında olarak anneliğimizi konuşturmalıyız.
Cennet Hangi Annelerin Ayaklarında?
Annelik görevinin aksatıldığı, amacından uzaklaştırıldığı zamanları yaşıyoruz. Evlat katili anne-babaların haberlerini izlerken yüreğimiz yanıyor. Manevi duygulardan yoksun annelerin analık duygularının da köreldiğini, bir annenin yapamayacağı fiilleri işlediğine maalesef şahit olmakta gözler. Evde çocuğunu günlerce yalnız bırakıp ölüme terk eden, yeni doğurduğu bebeği çöp konteynırına bırakan, sevgilisi istemiyor diye kendi elleriyle yavrusuna kıyan annenin ayaklarının altına serilen acaba nedir?
Nasıl oluyor da en mukaddes görev olan annelik, canilik ve katillik olarak yer değiştirebiliyor? Bu yürek burkan sahnelerin artmamasını, ebeveynin evlatlarına gereken ihtimamı göstermesini arzuluyoruz elbette. Ancak göz ardı edilmemesi gereken bir nokta var: Şefkat aşınması yaşayan anne kalbi, ilahî duyguların kanatlarına sürtünmedikçe ayaklarının altına serilen cennet kapıları her daim kapalı kalmaya devam edecektir.
Anne Olmayı Ertelemek
Allah’ın, kullarına lütfettiği bu güzel duyguyu, ne yazık ki bazı hanımlar çalışma hayatlarını öne sürerek bastırmaya çalışırlar. Mesleğinde emin adımlarla ilerlerken, hızını kesecek bir çocuğa zaman ayırmak zor gelebiliyor. Orta yaş dönemine geçiş yaparken anne olma içgüdüsüne daha fazla karşı koyamayan, ne olursa olsun evlat sahibi olmak isteyenler, anne olmanın güzelliğini yaşadıklarında “Neden bu kadar bekledim?” demekten kendilerini alamıyorlar. Görüşlerine başvurduğum hanımların ilginç itiraflardan ikisini burada paylaşmak istiyorum:
Sevim Hanım 48 yaşındayken tatmış anneliği. İş yoğunluğu sebebiyle çocuk sahibi olmayı ertelediğini, emekli olduktan sonra evlada kavuştuğunu anlatıyor. 6 yaşındaki oğluyla çok mutlu olduğunu söylerken samimi bir itirafta bulunuyor:
“54 yaşımdayım, çocuğumun enerjisine karşılık vermekte zorlanıyorum. Yaşıtım hanımlar torun severken ben çocuk büyütüyorum. Ama inanın geriye dönüş olsa ‘Önce çocuk.’ derdim. Mesleğimi çocuğum büyüyene kadar askıya almaktan çekinmezdim. O yaşlarda göremiyorsunuz bu durumu. Oysa anne olmak her şeyin üzerinde. Size bir şey diyeyim mi? İyi bir kariyerim oldu fakat annelik kadar mutlu etmiyor. Parkta oğlumu gezdirirken ‘Ne kadar tatlı torununuz var.’ diyenlere sadece teşekkür ediyorum.”
Kırkından sonra anne olanların belli aralıklarla bir araya gelip sorunlarını paylaştığı anlatan Kerime Hanım ise tebessümle düşüncelerini anlatıyor:
“Biz çifte kavrulmuş anneleriz, torunla evlat sevgisini tek çocukta birleştirdik.” Arkasından ciddileşerek devam ediyor konuşmasına:
“İşimde çok başarılıydım ama annelikte olabilir miyim bilmiyorum. Çocuğumun gürültüsüne, bitmek bilmeyen sorularına uzun süre sabır gösteremiyorum. Kafam götürmüyor. İş hayatımdaki azmim, rahat yaşam imkânlarımı önüme sundu; oysa zamanında annelikte ustalaşsaydım, ahirete uzanan bir kariyerin sahibi olabilirdim. Galiba biz içimizde bastıra bastıra artık tutamadığımız sevgiyi yaşamak istiyoruz. Ancak zamanla bir insan yetiştirmenin ne müthiş bir şey olduğunu anladığınızda ‘Ah! Neden daha önce fark etmedim?’ diye hayıflanıyorsunuz. Benim gençlere tavsiyem şu: Evliliğinizi asla geciktirmeyin, anneliği kariyere tercih etmeyin çünkü siz dünyanın en güzel nimetine sahip olmanın avantajını yaşıyorsunuz.”
Kerime Hanım’ın tavsiyeleri yabana atılacak gibi değil. Hazır devletimiz de çalışan annelere birbirinden cazip imkânlar sunarken iki kere düşünmek lazım. Elbette hepsinden önemlisi, anneliği gerçek manada anlamayı, manevi değerlerimize sahip çıkarak çocuk yetiştirmeyi Rabb’imiz herkese nasip etsin.
Terbiyede Anne Faktörü
Bir çocuğu en iyi kendi annesi yetiştirir, evladını topluma anne hazırlar. Elbette bunun için evlilik öncesi belli bir bilgi birikimine sahip olması ona nasıl davranacağı konusunda yardımcı olacaktır. Annelerin dikkat etmesi gereken bir diğer husus da çocuğun terbiyesini ailedeki büyüklere bırakmamasıdır. Aradaki sevgi ve anlayış farkı çocuğun sağlıklı yetişmesini etkiler. Zira yaşlı kimseler, torunlarına fazla sevgi tezahürü yaparak farkında olmadan onların şımarık ve huysuz olmalarına sebebiyet verebilirler. Tabii burada anlatılmak istenen şey büyüklerin ilgilenmemesi değil annelerin kontrolü tamamen onlara bırakmamasıdır.
Çalışan kadınlar ister istemez çocuklarını büyüklerine kreş veya anaokullarına bırakmak zorunda kalıyor. Anne şefkatinden yeteri ölçüde faydalanamayan çocuğun, ileride çekingen, alıngan, hisli ve karamsar olmaktan kurtulması zordur. Elbette çalışmak zorunda kalan annelere diyecek bir sözümüz olamaz ama bir mecburiyetleri yoksa en azından çocukları belli bir yaşa gelene kadar çalışma hayatını ertelemek evlatları adına bir kazanç olacaktır.
Bir Günde İki Mesai
Çalışan bir arkadaşım, çocuğunu kayınvalidesine bıraktığını, onun da çocuk üzülmesin diye her dediğini yaptığını, netice de huysuz ve şımarık biri olarak söz dinlemediğinden yakınıyor. Bir diğer çalışan hanım, eve geldiğinde çocuğun devamlı peşinde dolandığını ve ayrılmak istemediğini üzülerek anlatıyor. Öğretmen olan bir anne ise akşama kadar okulda dolduğunu eve geldiğinde kendi çocuğuna sabrı kalmadığından şikâyetçi. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Aşağı yukarı çalışan annelerin çocukları bu ortak kaderi paylaşıyor. Yetersiz ilgi, eksik sevgi ve sorunlu olmaya aday bir çocuk. Hem ev kadını hem de iş kadını olmanın verdiği çifte yükle stres dolu hayatıyla mutsuz bir kadın profili çıkıyor karşımıza.
Kadın her şeyden önce annedir. Ona bu görevi Rabb’i vermiştir. Anne çocuğunu yetiştirmede en büyük gayreti, sabrı, metaneti göstermeli ki ileride evladından gurur duyabileceği günleri yaşasın. Çocuğu ihmal etmek geleceği karartmaktır aslında. Anne-babanın en büyük hayat sermayesi çocuklarına harcadığı eğitim ve ayırdıkları vakittir. Çalışıyor olmak bu görevin mazereti değildir, olmamalıdır.
Fırıncının Ekmeksiz Kalan Çocukları
Batı’da genç bir delikanlı, bir suçtan dolayı tutuklanır, hâkim karşısına çıkarılır. Adı soyadı sorulunca ezile büzüle söyler delikanlı. Hâkim, onun meşhur bir yazarın tek çocuğu olduğunu duyunca hayretini gizleyemez:
“Nasıl olur?” der. “Anneni tanırım, birçok eserini okudum ve istifade ettim. Böylesine müstesna bir şahsiyetin oğlu nasıl bu adi hatayı yapabilir?”
Delikanlı başı önünde cevaplar:
“Doğrudur efendim, annem anlattığınız gibi ender rastlanan bir insandır. Fakat ne zaman bir şey danışmak için yanına yaklaşsam ‘Görmüyor musun? Meşgulüm. Beni rahat bırak!’ diye bağırır, yanından uzaklaştırırdı.
Başkaları için çalışan ama kendi evladıyla ilgilenmeyen bir anne sonuç malum, hapishane kapısı…
Anne-baba, çocuğa sağlam ve gerçek bir değer katmışsa o değer, çürük ve yalan olanla mutlaka baş edebilir. Bu sağlamlığı aileden almayan çocuk, hayatın birçok döneminde tehlikelerle iç içedir. Emerson “İnsanlar, anneleri onları ne yaptıysa odurlar.” derken anne eğitiminin önemine dikkat çeker. Annenin çocuğa katkısı tartışılmazdır. Anneliğe hazırlanırken nasıl bir eğitim verilmesi hususunda hassasiyetle durulmalıdır. Aksi takdirde istikbaldeki kayıplar evlat kazanımından çok daha fazla olacaktır.
Necla Günay