Bu Gidiş Nereye
Ölüm-Kabir-Öldükten Sonra Dirilmek-İlâhî huzur-Hesap-Sırat-Mizan-Cennet ve Cehennem
Bu dünyâdaki insanların hepsi yolcudur, misâfir için gereken şey varacağı yere kadar azığını hazırlamaktır.
İnsan dünyâdan ibret alandır, yoksa orada kalıcı olan değildir ve gideceği yer (âhiret) için dünyâda ibâdet, tâat ve sâlih amel ile hazırlığını yapan kimsedir. Akıllı (insan); ölümden sonrasına hazırlanan, bu kısacık ömrünü ölümle başlayacak kabr ve berzaha kadar giden hayâta hazırlanmak için kullanan, sonra ikinci diriliş, hesap için amel işleyen kimsedir. Akıllı kişilerin akılsızca söyledikleri sözler bir şaşkınlıktır, halbuki sonunda onlar oraya dönmeye mahkûmlardır.
Ey cennet ehli! Sonsuza kadar kalın, size ölüm yoktur… Ve ey cehennem ehli! Siz de sonsuza kadar orada kalın size de ölüm yoktur… Hangi gruptan olmayı istiyoruz? Hangi yolda yürüyelim?
İşte bu kitap (Kur’ân) herkesin son yolculuğu olan uhrevî hayâtın gerekli olduğunu doğruladı. Orasının ne kadar büyük tehlikelerle dolu olduğunu en kısa ifâdelerle ve delillerle yerinde arz ettik, bunların hepsinin Kur’ân-ı Kerîm’e, sahih sünnete ve selefin sözlerine dayandığını arz ettik. Ola ki gâfillerin uyanışına yâhud bir günahkârın tövbe etmesine, yâhud bir âsînin hidâyetine yâhud bir mutî insanın itâatının devâmına sebep olabileceğini umarım.
Bu iş sebebi ile bizim de faydalanmamızı Allah’tan dileriz. Son duâmız, hamd âlemlerin Rabb’i olan Allâh’adır.
Yolculuğun Başlaması: Ölüm – Ölümü Hatırlamanın Faydaları
Ölüm âhiret yolculuğunun başlamasıdır. Nitekim dünyâya gelişimizin bir başlangıcı olduğu gibi bir de buradan dönüş vardır. Ölüm hiç kimsenin yenemediği bir gerçektir, hiçbir kimse için bunun ikinci bir yönü yoktur. Yüce Allah “Her nefis ölümü tadacaktır.”1 buyurdu.
İnsanlar Ölümü Sevmez
Mü’min de ölümü sevmez çünkü o kendisini Allâh’a itâat konusunda yetersiz görür ve Allâh’ın huzûruna takdîm edecek müsâit bir amelinin bulunmadığını düşünür. Kâfir de ölümü sevmez çünkü onu dünyâsı, şehveti, âilesi ve malları çepeçevre kuşatmıştır, son yeri hiç kimsenin bulunmadığı kapkaranlık ve dar bir kabirdir.
Mü’min Rabbisine kavuşmayı, onun af ve ihsânını, keremini umar. Halbuki kâfir Allâh’a kavuşmayı sevmez. Çünkü onu ileride bekleyen birçok azaplar, cezâlar ve tuzaklar vardır.
Peygamberimiz’e (sav) “Hangi insan daha akıllı ve tedbirlidir?” diye sorulduğunda: “Ölümü çok düşünen ve ona göre kendini hazırlayan kimsedir. Onlar dünyânın şerefi ve âhiretin keremi ile giderler.” diye cevap verdiler.2
“Ölüm bir kapıdır ve her insan bu kapıdan girecektir.
Keşke herkes kapıdan girdikten sonra evin nerede olduğunu bilse!”
Ölüm büyük bir musîbettir. Belâların en büyüğüdür, dolayısıyla amel defterleri dürülür, tövbe kapısı kapanır ve kul en son varacağı yere varır. Ya nîmetlerin yurdu olan cennet evi, yâhud (Allah korusun!) cehennemdir.
Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurur: “De ki: Sizin kendisinden kaçındığınız ölüm, mutlakâ sizi bulacaktır. Sonra da görüleni ve görülmeyeni bilen Allâh’a döneceksiniz.”3
Ölümü Temennî Etmeyiniz!
Peygamberimiz (sav) ölümü temennî etmekten bizi nehyetti. Bir sıkıntıya uğramanızdan dolayı hiçbiriniz ölümü istemeyin, mutlakâ temennî etmek gerekirse “Allâh’ım eğer yaşamak benim için hayırlı ise beni yaşat, eğer ölümüm hayırlı ise beni öldür.” diye duâ etsin buyurdular.4
Ve yine Peygamber (as): “Sizden hiçbiriniz ölümü temennî etmesin ve ölümün gelmesi için de duâ etmesin. Sizden biriniz ölünce ameli kesilir. Mü’minin ömrünün uzun olmasında hayır vardır.”5
Ölümlerin En Büyüğü Ölümden Gâfil Olmaktır
Bu gafletin netîcesi ondan yüz çevirmek ve onu düşünmeye bir türlü yanaşmamak veya onu çok az düşünmek ve ameli terk etmektir. Bu da dînin zayıf, aklın az olduğuna delâlet eder. Çünkü akıllı insan ölümden sonra gelecek ebedî ve yok olmayan bir gerçek hayâtın var olduğunu bilir, düşünür.
Allah Sübhânehû (cc) şöyle buyurur: “Bu dünyâ hayâtı sâdece bir eğlence ve oyundan ibârettir. Âhiret yurduna (oradaki hayâta ) gelince, işte asıl yaşama odur.”6
Ölümü Düşünmenin Faydaları
Nebî (as) buyurdular: “Ağzın tadını kaçıran ölümü çok hatırlayın.”7
Ölümü çok hatırlamanın faydalarından bâzıları:
Ölüm gelmeden önce hazırlanmaya teşvîk eder.
Tûl-i emeli (tükenmez arzu, hırsı) azaltır. Hâlbuki tûl-i emel gafletin sebeplerindendir.
İnsanın dünyâya karşı zühdünü ve âhirete karşı ilgisini artırır.
Kulun dünyâdaki musîbetlere karşı gücünü arttırır, şer ve inkârcılığı yok eder.
Tövbeye koşturur ve fırsatları zamânında yakalama imkânı verir.
Kalbi yumuşatır, gözleri yaşartır, cömertliğe teşvîk eder, tevâzua dâvet eder ve kibri terk ettirir.
Ölüm Sekerâtı ve Şiddeti
“Ölüm sarhoşluğu gerçekten gelir de: İşte (ey insan) bu, senin öteden beri kaçtığın şeydir, denir.”8
“Ve ölüm âyetlerine karşı kibirlilik taslamış olmanızdan ötürü, bugün alçaklık azâbı ile cezâlandırılacaksınız” derken onların hâlini bir görsen!9 Burada “ğamerâtil mevt” ölümün şiddeti ve musîbetidir.
Hz. Âişe (r.anha): Rasûlüllâh’ın önünde içinde su dolu bir cezve veya bir kutu vardı, elini o suyun içine sokuyor ve yüzüne sürüyordu ve arkasından şöyle buyuruyordu: “Allah’tan başka bir ilâh yoktur… Ölümün de sarhoşluğu vardır.”10 Başka bir rivâyette: Vefât edeceği sırada şöyle duâ ediyordu: “Allâh’ım, ölüm sarhoşluğu sırasında bana yardım et!”11
Ölümün de bir acısı vardır, bunu ancak onu çeken bilir. Kalbinde şiddet ve sıkıntıdan dolayı bağıracak ve çığıracak imkânı kalmaz, sesi çıkmaz, kuvveti gider ve hiçbir organın hareket imkânı kalmaz. O kimseye yardım ve destek imkânı da kalmaz. Akla gelince, onu tamâmen vesvese kaplar, dil durur ve her taraf zayıflık içindedir. İnleme ve sızlanmaya da râzı olacak ama ona da gücü yetmeyecektir, az bir gücü kuvveti kalsa bile ruh göğse ve gırtlağa geldiği sırada hırlamaya ve böğürmeye başlar. Tam bu sırada rengi değişir, her organ duygusunu kaybetmeye başlar, musîbetler birbirini tâkip eder, çünkü ruh gırtlağa dayanmıştır. Bu sırada artık dünyâdan ve dostlarından ümîdi kesilir, eğer zarar etti ise ondan sonra bir hasret ve nedâmet başlar, eğer müttakîlerden ise sürur ve sevinç başlar.
Mü’minin Ölümü Bir Rahmettir
Büreyde (ra)’den rivâyet edildiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurmuşlar: “Mü’min alnı terleyerek ölür.”12 Bâzı âlimler “onun alnının terlemesi O’na karşı yapmış olduğu saygısızlıklara rağmen yapılan ikramlardan utandığından dolayıdır” demişler.
Ölüm hastalığı sırasında mü’minin çekmiş olduğu ağrı ve acılar mü’min için bir keffârettir. Bu konuda Peygamber (sav) şöyle buyurdular: “Hastalığa yakalanan bir müslümanın, ağacın yaprakları döküldüğü gibi günahları dökülür, afvolmayan bir Müslüman yoktur.”13
Rabbine Karşı Hüsn-ü Zan Sâhibi Ol
Cabir b. Abdullah’tan (ra) rivâyete göre: “Ben, Rasûlullah vefât etmeden üç gün önce işittim: “Sizden hiç biriniz Allah hakkında hüsn-ü zan sâhibi olmadan ölmesin.”14 buyurdular.
İmâm-ı Kurtubî, hüsn-ü zan hakkında şu açıklamayı yapıyor: “Allah hakkında hüsn-ü zan demek, bir kulun ölürken Allâh’ın merhametli olduğuna, kendisini her zaman cezâlandırabileceğine ve aynı zamanda kendisini af da edeceğine güvenmesidir. Bir kimse ölürken yanında bulunanların ona bu hususları hatırlatmaları uygun olur, bu bir hüsn-ü zandır… Bir kimsenin vefât ettiğini gördüğünüzde onun Rabbisi’ne kavuştuğunu müjdeleyin, bu da bir hüsn-ü zandır, hayatta olduğu zaman da onu korkutun.” buyurmuşlardır.
---------------------------------------------------------------------------------------
Dipnotlar:
1 Âl-i İmran, 185.
2 Tirmizî
3 Cumu’a 62/8
4 Müttefekun aleyh
5 Müslim
6 Ankebut, 64.
7 Tirmizî
8 Kaf, 19
9 En’am, 93.
10 Buhârî
11 İmam Ahmed ve Tirmizî
12 İbn-i Mâce ve Tirmizî
13 Müslim
14 Müttefekun aleyh