KİMLERLE BERABERİZ
Kutsî bir hadîs-i şerîfte Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Ben gizli bir hazine iken bilinip tanınayım diye kâinatı yoktan var ettim (yaratılması gerekenleri yarattım).”[1]
Kâinattaki her varlığın, Allah’ı tesbih, tenzih ve takdis ettiğine dair birçok âyet-i celîle mevcuttur:
“Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah’ı tesbih (ve tenzih) eder.”[2]
“Göklerdekilerin ve yerdekilerin, kanatlarını çırparak sıra sıra uçan kuşların, Allah’ı tesbih ettiğini görmez misin? Her biri kendi niyaz ve tesbihini bilir. Allah da onların yaptıklarını çok iyi bilir.”[3]
“Gökler ve yerdekilerin, güneşin, ayın, yıldızların, dağların, ağaçların, hayvanların ve birçok insanın Allah’a secde ettiğini ve birçoklarının da (ilâhî) azabı hak ettiğini görmez misin?”[4]
“Yedi (kat) gök, yer ve onlarda bulunan her şey, Allah’ı tesbih ve tenzih ederler. Onu (Sübhânallâhi ve bihamdihî diyerek) hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz onların tesbihini anlayamazsınız…”[5]
Meallerini arz ettiğim bu âyet-i celîlelerde kâinat ve kâinattaki bütün varlık âlemi Allah’ı tesbih, tenzih ve tahmid etme noktasında tam bir uyum, ahenk ve bir teslimiyet içinde Allah’a yakın olmanın yolunu izlemeye devamla Allah’ın koymuş olduğu kanun, nizam ve intizâma baş eğip yaratılışın gâyesi istikametinde tüm insanlığa hizmet ettikleri erbabınca müşahede edilmektedir.
“Allah göğe ve yere “İsteyerek veya istemeyerek gelin!” dedi. Onlar da “İsteyerek geldik (Ya Rabbi!).” dediler.”[6]
“O göklerde ve yerde bulunan her şeyi kendinden bir lütûf olarak sizin hizmetinize vermiştir (sizlere müsahhar kılmıştır).”[7]
Yani Allah her şeyi insanlığın hizmetine sunmuştur. Ay, güneş, yıldızlar, melâike-i kirâm, karada ve denizdeki bütün canlılar, bitkiler ve her şey sizin emrinize müsahhar ve itaatkâr kılınmıştır. Onun için ay, güneş ve yıldızlar gönüllü olarak seve seve doğuyor ve batıyorlar. Karada ve deryada var olan hayvan ve bitkiler âlemi ve her şey bir teslimiyet içinde adeta sizlere bir hizmet yarışı içinde iken:
Ey insanoğlu! Her şey sana hizmet ederken, senin hizmetinde âmâde iken sen kime hizmet ettiğinin farkında mısın? Bu hususu düşünme ihtiyacını hissetmedin mi?
Ey Âdemoğlu! Kâinatta her şey Allah’ın tesis ettiği ilâhî nizamla uyum ve barışıklık içerisinde iken; sen ise küfür, ilhad, ifsat, fısk u fücûrun meftûnu olarak hangi sistemin peşine sürüklendiğinin farkında mısın?
Ey insanoğlu! Her şey Allah’ı zikir, tesbih ve tenzih ederek Rabbi ile barışık bir halde iken; senin zikr u fikrin, düşünce ve duyguların hangi güçlerin işgali ve istilası altındadır, haberin var mı?
Ey Âdemoğlu! Kâinatta her şey sana hizmet ve itaatte kusur etmez iken; sen hangi isyan, ifsat, ilhad ve tuğyanın peşindesin?
İnsanoğlundan başka her şey niyaz ve tesbihatı ile Allah’a yaklaşır iken insanoğlu ise küfür, isyan, anarşi, terör, bozgunculuk ve her türlü menhiyatla Hakk’a, hukuka, ilâhî nizâma karşı savaş açarak adeta Allah’ın rahmetinden, lütûf ve kereminden fersah fersah uzaklaşıp ilâhî gazaba doğru dev adımlarla ilerlemektedir.
“Üç kişi aralarında fısıltı ile konuşurken dördüncüleri mutlaka Allah’tır. Beş kişi olsalar altıncıları mutlaka Allah’tır. Bunlardan az olsalar veya çok olsalar, nerede olurlarsa olsunlar, Allah mutlaka onlarla beraberdir.”[8]
“Allah sizinle beraberdir, o amellerinizin sevabını asla eksiltmez.”[9]
“Nerede olursanız olun, o sizinle beraberdir…”[10]
Meallerini sunduğum bu ve benzeri ayetlerde Allah’ın (c.c) mutlaka her an bizimle beraber olduğu açıkça ifade edilirken;
Ey İnsanoğlu! Sen an, saat, gün, hafta, ay, yıl olarak bir ömür sermayesini ifna ederken kiminle berabersin?
Konuşurken, okurken, yatarken, kalkarken, otururken, ibadet ederken, bakarken ve dinlerken kiminle berabersin?
Kur’an’la, İslam’la, sünnet-i Rasûlillah’la barışık olmadan, İslam’ı hayatımızın tümüne hâkim kılmadan, Allah ile beraberim, demek yeterli midir?
Yani bu sorunun cevabı kâl ile değil hâl ile verilmelidir. Bu beraberlik iş hayatımızda, siyasî hayatımızda, sosyal hayatımızda, hülasa hayatımızın her alanında Allah ile beraber olmakla gerçekleşir. Allah ile beraber olanlar malın, mülkün, makamın, mansıbın, şanın, şöhretin, kula kulluğun afetinden kurtulup gerçek manada Allah’a kul olup asıl hürriyetlerine kavuşan münkad şahsiyetlerdir.
“Biz, ona (insana) şah damarından daha yakınız (yani ona kendisinden daha yakınız).”[11]
Allah (c.c) bize bu kadar yakın iken biz Allah’a (rızasına) ne kadar yakınız? Bu da Allah ile olan beraberliğimiz, ona olan tam tevekkül ve teslimiyetimiz, sevgi ve muhabbetimiz ilâhî nizama karşı olan teslimiyet ve bağlılığımız ve Allah’a karşı olan gerçek kulluğumuzla orantılıdır.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------
[1] Keşfu’l-Hafâ, 2/132-2016 numaralı hadis.
[2] Haşr, 59/1; Cuma, 62/1; Teğâbün, 64/1; Hadid, 57/1.
[3] Nur, 24/41.
[4] Hac, 22/18.
[5] İsra, 17/44.
[6] Fussilet, 41/11.
[7] Casiye, 45/13.
[8] Mücâdele, 58/7.
[9] Muhammed, 47/35.
[10] Hadîd, 57/4.
[11] Kaf, 50/16.