Dünyamısın
Sana geldiğim günden beri sürer yalnızlığım. Atsam atılmaz satsam satılmazsın be dünya! Gaile edindiğim günden beri yanlışım oldun vah ki! Sana o denli bağlanmama ne sebep oldu sanki…Cevherini kaybetmiş kozalaklar gibi yıprandım eşiklerinde. Umarsızca teslim oldukça sana, güneşe tutamadan solan yüzümü güldüremedin gitti be dünya!...
Yaz oldu mevsimin terledim, hislendim bunaltılarının sağanaklarında kendimi tek ve ulaşılmaz zannettirdiğin demlerdeymiş meğer ki mahvım… Kulluk tahtına oturamadım hakkıyla bu yüzden. Kış oldu üşüdüm üşüttün beni yokluk düşüncelerinle. Beni varlığıyla kuşatıp ihata eden Rab’den uazaklara götürdün kastın neydi bilemedim…
Kimi güldü ettiklerine kimisi de ağladı. Gülenler cahilindi senin. Künhünü kavramaktan acizleri tıkır tıkır güldürdün avuntularınla. Ağlattıklarınsa yağmalanan hayatlarına değil, hiçliğin kulvarlarında bir muvahhid olarak Rabbe layık ameller işlemede yetersiz kaldıklarına ağlamakta.
Bu divane gidişin nerededir sonu dünya? Nerede gönül incilerini gerdanına dizeceğimiz mutlu insanların ışıltılı kafilesi nerede? Saklama niyetini göster bize gerçek yüzünü. Ki tanıyalım seni ey harabe sonlu dünya!..
Farz et ki terk edeceğiz şuan seni. Farz et ki torlayıp toplayıp tası tarağı uzaklaşacağız kıyılarından dünya! Bir bilinmeze giden seni takip etmekten yorulduk vallahi bitap düştük. Kanlı manzaralarını görmekten usandık. Sefil yüzlü masumlarına acımaktan öte ne yapabildik sanki…İşte buda gönlümüze kan döker geceleri…Seni dinledikçe uçuk kaçık düşler kurdu gençliğim… Sırlarımı duyduğun gün bozuldu tılsımım… Kıvrana kıvrana düşüncelerimi taksim ediyorum kendi içimde. Kıpırdamadan dönmek gibi ruhum mahpus ekseninde el pençe duruyor.
Gitsem bir türlü kalsam bir türlü. Senle de sensiz de olmuyor be dünya! Yemeden içmeden kılım kıpırdamayacak madem. Maişet derdimi unutmadan sende düzenle, emelle, lütufla hayat sürmek bu kadar mı zor de bana? Birileri gibi gamsız mı olayım sana bakarken? Kendimi kaf dağından abı hayat içen Ankaların varisi mi sanayım söyle bana? Kuruntularımdan bana imar ettiğin bu köhne sarayda ne kadar yaşarım böyle ıssız bir fikirle dünya?
Git uzaklaş benden desem var mı gidecek mevan, var mı yatacak yuvan? Benden daha sana şefkatle, hırsla, tamahla sarılan bulabilecek misin? Dürüstlüğü sana yar etmediler değil mi? Sana verilmeyenden biri de rahat ya da huzur…Sen kendini öyle bezedin ki yalandan ışıltılarınla. Baktıkça kamaşan gözlerime kızıyorum inan. Seni gördükçe iştahlanan gönlümü ne çok kıskanıyorum senden bir bilsen! Gönlümün gülü olsun diye geceleri düşlerime gelmesini beklediğim Efendiler Efendisi Peygamberimi A.S.V sendin alıp götüren benden. O’nun yoluna girmemem için türlü oyunlar oynamadın mı bana? İtiraf et ve dinle!
Sen yok olucu nimetlerinle gözlerimize çekilen ağır bir perdesin dünya.Senden varlık şuuruna varabilmek için emin ellerin inayetine muhtaç yaşayanların. Senin isteklerini ve hevanı terk ettikçe açılacak perdeler. Şerlerden hayırlara vasıl olacak Rahmana “kalu bela” sözünü veren kulları. Sen yeter ki, bize gölge olduğunu itiraf et…Burada ölümlü nimetlerinle avuntularınla gözlerimizi boyadığını unutturma bize…Kandırma bizi şeytanilerin desiseleriyle alıkoyma güzel yolumuzdan bizi…Uyarıyorum seni bak sakın ha dünya…