* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Yanlış Dostluğun Neticesi  (Okunma sayısı 526 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı KOYLU

  • *****
  • İleti: 2314
Yanlış Dostluğun Neticesi
« : Mayıs 07, 2024, 06:42:01 ÖS »


Yanlış Dostluğun Neticesi

Müslüman’ın davranışlarına değer kazandıran velâyetin rüknü; Allah’ı, Rasûlü’nü ve Mü’minleri dost edinmekle sınırlıdır. Mükellef yanlış dostluğun neticesinde bu dünyada ve ahirette hüsrana uğrayabilir. Hesap gününde yanlış dost seçiminden dolayı hayıflanan müstekbirlerin/ zalimlerin iniltileri, onların cehenneme girmelerine engel teşkil etmez.

Âhirette nadim olanlardan olmamak için bunu yapmalıyız. İman ettiğimiz Kur’ân bizden bunu istiyor. Kâfirlerin, Müşriklerin, Mürtedlerin, Mulhidlerin, Yahudilerin, Hıristiyanların ve mübtedi olan faasıkların dostuluğundan vazgeçmek/ onlardan ayrılmak başlı başına bir hicrettir. Bize salih amelleri kazandırmayan, bizi imanımız konusunda şek ve şüphelere düşüren meşreblerden, gruplardan ayrılmamız da hicret ibadetinin zaruri unsurlarından birisidir.
 
“O gün zalim kimse, (çaresizlik içinde) ellerini ısırıp şöyle diyecektir: “Ne olurdu ben de peygamberle beraber aynı yolu tutsaydım! Yazıklar olsun bana, keşke falanı dost edinmeseydim!” (1)

İman, Allah’ı, Rasûlü’nü ve Mü’minleri dost edinmeyi gerektir. Allah’ın, Rasûlüllah’ın ve Mü’minlerin dostluğundan uzaklaşanlar, önce imanlarıyla sonra kendileri ve başkalarıyla kavgalı hale gelip zulüm etmeye başlarlar. Yanlış dost seçimi kişiyi kâfir de yapar, zalim de yapar. Bu âyet-i kerimeler, birer haber-i Rabbanîdirler. Rasûlüllah (sav)’in yolundan ayrılan zalimlerin nedameti haber veriliyor. Rasûlüllah (sav)’in yolundan gayrisine uyan pişman olacaktır. Pişmanlığı, parmaklarını ısırmaları kendilerine fayda sağlamayacaktır. (2)

Tabiî ki, âyet-i kerimelerde yanlış dost se-çiminden dolayı zalim olmuş, Peygamber’e dost olamamış zalim kişinin kıyametteki nedameti gündeme gelmiştir. Kıyamet koptuğunda, hesap günü geldiğinde zalim elini ısırır. Pişmanlık içinde zalimler o gün ellerinin üzerini ısıracak. Hınçla ellerini gevme-ye başlarlar o gün. Ve der ki:

Eyvah! Eyvah! Yazıklar olsun bana! Yuh olsun bana! Keşke peygamberle bir yol tutsaydım! Ne olurdu keşke peygamberle birlikte bir yol tutsaydım! Keşke peygamberle birlik olsaydım! Keşke beni peygambere götürecek bir yol izleseydim! Keşke beni peygamber safında kılacak bir yola girseydim! Keşke yanlış yerden bilet almasaydım! Keşke falanların, filânların yoluna değil de peygamber yoluna girmiş olsaydım! Keşke peygamberi tanıyıp onun gibi bir hayat yaşasaydım!.. Keşke Peygamber yolunda Peygamber sünneti üzere cemaat olanlarla beraber cemaat olsaydım!..

Keşke Peygamber yolundan ayrılmasaydım? Keşke Peygamber düşmanlarını dost edinmeseydim! Yazıklar olsun bana. Keşke ben falanı, filânı dost edinmeseydim. Çünkü o dost edindiklerim beni zikirden, beni kitaptan uzaklaştırdı, beni vahiyden saptırdı.

Halbuki o zikir bana gelmişti. Halbuki o kitap bana gelmişti. O filân ve falan kitapla benim arama girerek benim kitabı öğrenmeme, kitabı tanıyıp onunla amel etmeme engel oldu. O kitap bana gelmişken, Rabbim beni o kitapla sorumlu tutmuşken, tam ben o kitapla karşı karşıya gelmişken, tam ben o kitapla tanışmak üzereyken o falan filân beni o kitaptan saptırıverdi. Meselâ adamı meyhaneden çıkarıyorsunuz, Müslüman olması gerektiğini söylüyorsunuz, adam Allah yoluna girmeye karar veriyor. Adam tam zikirle, kitapla tanışmak üzereyken birileri başka bir kitabı veya işte filân ekolü, falan grubu tavsiye ediyor. İşte din budur diyerek kendi kliklerini, kendi gruplarını, kendi kitaplarını sunuveriyorlar ve işini bitiriyorlar adamın. Bu belki bir ekolün, bir liderin kitabıdır, bir partidir, bir tarikat grubudur veya işte bizim ülkedeki düzenin resmi din kitaplarıdır, resmi din anlayışıdır. Kur’an’dan, sünnetten, icma-i ümmetten ve kıyas-ı fukaha’dan gayrisini insanlara dinin referansı diye gösterenler, onlşarı ifsad ederler.

Rasulüllahın Celîslerinden suffeli yakınlarından olan, sürekli onu takib eden, bu sebepten, hicretin 7. yılında Hayber fethi esnasında. Ketibe Kalesi kuşatılırken Haybere gelen devslilerle oraya gelen Ebu Hureyre (R.a.) 5374 hadis rivayet ederek “muksirûn” dan olmuştur. Rasâlüllah’a halil olmanın değerini çok iyi bilen Ebu Hureyre (R.a.)’dan gelen bir hadis-i şerif şöyledir.

“Kişi dostunun, yani sevdiği dostunun dini üzeredir, onun için herbiriniz iyi bakın, kime dostluk ediyor, kiminle sevişiyor?” (3)

Rasûlüllah (sav) ümmetinin en hayırlılarının kendi zamanında geldiğini belirtmesi ile, ümmetin gittikçe bozulacağını ihbarla, ümmetini tabakalara ayırıp en hayırlı tabakanın kendi ve ashabının tabakası oluşunu beyanla, onların, “Halil” bildikleri Rasûlüllah’ın dininde olduklarını, kendisine tesahub ettiklerini de belirtmiş oluyordu.(4)

Halîl; sadık, halis dost, nasihat eden gibi manalara gelir. (5)

Halle fiili zayıf, muhtaç oldu. Deldi, içine girdi, yardı. Manaları yanında, ekşidi bozuldu, gibi manalar da taşır. Bir sıvının bozulması ve ekşimesi içine giren nüfuz eden şeylerle olur. Halale dostluk, Halel, bozulma ve zayıflıktır. Hıllet, dişler arasına girip kalan yemek artığı, deri ile kaplı kılıç kını, kılıcın kının örtüldüğü altın vs. ile nakışlanan astar (bitane) nakışlı deri, özel dost demektir. Hullet, sadakat vefa, muhabbettir, Kişinin hanımına da hullet denir;(6)

Sevginin on derecesi ve mertebesi vardır.(7)

Hıllet, sevginin on mertebesi içinde en yükseğidir. Hıllet (hullet) öyle bir sevgidir ki, bu sevgi insanın içine nüfuz eder, işler, insana tesir eder ve onu değiştirir. Bu yönüyle pek derin ve etkili bir sevgidir. Halil, en yakın dost, en fedakar arkadaş, en samimi yoldaştır.

Birbirinin halili olan iki kişinin, karşılıklı sevgileri birbirlerine nüfuz etmiş, seveni sevdiğinin lehine güçlü şekilde etkilemiştir. Halil olanın sevdiğinin tesirinden çıkması düşünülemez.

Hıllet, bir din atmosferidir. Kimin hılletinin atmosferinde yaşıyorsanız sizin dininiz odur. İşte Sahâbeler Rasulüllah (sav)’in halili idiler. Onu candan seviyorlardı.8

Bu durumlarını belgeleyen Mekke ve Medine devrindeki hadiseleri tarih açıkça ortaya koymaktadır. Hatta Onun sevgisi uğruna yakınlarıyla kardeşleri ve akrabaları, ile hatta babaları ile karşı karşıya gelenler vardır.(9)

Ebu Ubeyde b. Cerrah (sav) Bedir’de babası ile karşı karşıya gelmişti. Meşhur münafık Abdullah b. Übeyy : “Yahu şu Ebû Kebşenin oğlu bizi toz toprak içinde bıraktı (şerefimizi bir paralık etti)” deyince samimi bir Müslüman olan oğlu Peygamber sevgisinden dolayı “Ey Allah Rasûlü istersen onun başını sana getiririm” diye babasını öldürmek istemişti. Çünkü o Rasûlüllahı çok seviyor, onun için söylenen yersiz
bir söz kendisinde çok büyük infiale sebep oluyordu. Beni müstalık gazası sırasında da Abdullah, (R.a.) babası Abdullah b. Übey için aynı arzu ile Rasulüllaha gelmişti.(10)

Sahâbeler, Peygamberi sevmeyi dinden, imandan sayıyorlardı. Sahabenin lügatinde Peygambere karşı sevgisiz ve saygısızlık, imansızlıktır.

Rasûlüllah (sav)’i çok seven Hanzala b. Ebû Amir de Kafir babasını Uhud’da öldürmek için Allah Rasûlünden izin isteyen biri idi. Rasûlüllah (sav) Abdullah gibi ona da izin vermemişti.(11)

Evs Kabilesinden olan Gasiletul-Melaike diye anılan Hanzala yeni evli iken Uhud harbine gelen kimsedir.(12)

Uhud günü Hz. Ebu Bekir de sonradan müslüman olan oğlu Abdurrahmanı öldürmek istemiş, Rasulüllah (SAV) buna müsaade etmemişti.(13)

Ebu Huzeyfe de Bedirde öldürülen müşrik babası Utbenin kuyuya sürüklenmesi karşısında üzülmemişti.(14)

Bu hususla ilgili daha birçok hadise vardır.

Sahâbeler, onlar zaman zaman sözle “anam babam sana feda olsun” diyorlardı. Sevgilerini hayatları ile de gösteriyorlardı. Rasulüllahı analarından babalarından, hatta kendi kendilerinden de çok seviyorlardı (15)

Onun vefatına üzüldükleri kadar kimsenin ölümüne üzülmemişlerdi. Sahabeler Onu çok sevdikleri için çok onun dini üzerinde idiler. “insan halililinin dini üzeredir” hadis-i şerifinin masadakı ve mazharı olmuşlardı. Sahabeleri, onun arkadaşları, candan sevenleri olduğuna göre öyle bir Nebi ve veliye dost olan sahabelerin, ona olan sevgilerine yetişilemediği gibi dindarlıklarına da yetişilemez. Onlar halilleri olan Rasulüllahın dini üzerinde idiler. Sevginin mikyası sevdiğine uyma ve fedakârlık olduğuna göre, sahabelere külli fazilette yetişilemeyeceği açıktır. Eğer, kişi samimi dostunun dini üzere ise, onlar Rasûlüllah (sav)’in dini üzere idiler. Sadık dostlarıydılar.

Müslüman’ın davranışlarına değer kazandıran dini ve imanıdır, dini ve imanına olan uygunluğudur. Hesap gününde yanlış dost seçiminden dolayı hayıflanan zalimlerin iniltileri, cehenneme girmelerine engel teşkil edemez. Parmak ısırmakta somutlaşan pişmanlığının ateşi o kadar yüksektir. “Öfkeden parmak ısırmak” bilinen bir harekettir. Burada psikolojik bir durumu sembolize etmekte, onu somut bir ifadeye kavuştur-maktadır. Devam ediyoruz: “Keşki Peygamber’in yoldaşı olsaydım’ der.”

Keşki Peygamber’in yolunu izleseydim, O’ndan ayrılmasaydım, O’nun peşini bırakmasaydım! Adam bu sözleri kim için söylüyor? Kim için olacak. Peygamberliğini inkar ettiği, Allah tarafından peygamber olarak gönderildiğini bir türlü içine sindiremediği Peygamber’imiz için söylüyor! Devam edelim: “Eyvah, keşki falancayı dost edinmeseydim.” Adam “falancayı” diyor, belirsizlik yansıtan bir ifade kullanıyor. Amaç, Peygamber’in yolundan alıkoyan, yüce Allah’ı anmaktan uzaklaştıran bütün dostları ve arkadaşları akla getirmemizi sağlamaktır. (Bize ulaşan bazı bilgilere göre bu ayetlerin iniş sebebi şudur: Müşriklerin Ukbe b. Ebu Muıt, Peygamberimiz ile sık sık görüşür, sohbet ederdi. Adam, bir gün Peygamberimizi evine çağırmıştı. Peygamberimiz, ona Kelime-i şahadet getirmedikçe yemeğini yemeyeceğini söyledi. Bunun üzerine adam Kelime-i Şahadet getirdi.

Adamın arkadaşı olan Ubeyy b. Halef onu paylayarak “Sen dininden mi döndün?” dedi. Adam dedi ki; “Vallahi hayır, dinimden dönmedim; Muhammed konuğumdu ve yemeğimi yemek istemiyordu, ondan utandığım için isteği üzerine Kelime-i Şahadet getirdim.” Bunun üzerine Ubeyy, adama “Hayır, Muhammed’in yanına varıp başını çiğnemedikçe ve yüzüne tükürmedikçe seninle aramız düzelmez” dedi. Adam da vardı, orada Peygamberimizi secdeye varmış durumda yakaladı ve Ubeyy’in kendisinden istediklerini yaptı. Bunun üzerine Peygamberimiz, adama “Eğer seninle Mekke dışında karşılaşırsam kesinlikle kafanı kılıcımla uçuracağım” dedi. Bir süre sonra Bedir Savaşı sırasında Peygamberimizin emri üzerine Hz. Ali, adamı öldürdü. (16)

İmam-ı Kurtubî (Rh.a.) de şunu kaydeder: “Aralarında İbn-i Abbas ve Said el- Müseyyeb’in bulunduğu tefsir âlimlerinden nakledilen rivayetlere göre burada sözü edilen “zalim”den kasıt Ukbe b. Ebi Muayt’tır. Onun arkadaşı Umeyye b. Haleftir. Ukbe’yi Hz. Ali b. Ebi Talib (R.a.) öldürmüştür. Bedir günü esirler arasında idi. Rasûlüllah (sav) onun öldürülmesini emrett.

Çünkü Rasûlüllah (sav)’in yüzüne tükürmüş ve mürtedliğini ilan etmişti. ed- Dahhak (Rh.a.) der ki: Ukbe Rasûlüllah (sav)’in yüzüne tükürünce, tükürüğü gerisin geri kendi yüzüne döndü, yüzünü ve dudaklarını yaktı. Yüzünde iz bıraktı ve hatta iki yanağını da yaktı. Öldürülünceye kadar bu iz yüzünde kaldı. “Ellerini ısırması” ise arkadaşına itaati dolayısıyla üzülmüş ve pişman olmuş kişinin davranışını ifade eder. Gerek Ukbe b. Ebi Muayt ve gerekse Übey b. Halef’in isimlerinin açıkça zikredilmeyişinin sebebi, bu tehdidin sadece onlara munhasır olmayıp aksine bu ikisinin fillerinin benzerini yapan herkesi kapsaması içindir.

Mücahid ve Ebu Recâ derler ki: Buradaki “zalim” her zalim hakkında umumidir. “Filan” dan kasıt tâ şeytandır. Allah yolundan alıkoyan, Allah’a isyan hususunda kendisine itaat olunan herkes, insan için bir şeytandır.

Sahih-i Buharî ve Müslim’de yer alan ve Ebu Musa yoluyla gelen hadiste Rasûlüllah (sav)’in şöyle buyurduğu kaydedilmektedir: “Salih meclis arkadaşı ile kötü meclis arkadaşın misali misk taşıyan kimse ile demirci körüğü üfleyen kimse gibidir. Misk taşıyan kimse ya sana (miskinden) bir şey verir, yahut sen ondan bir şey satın alırsın, ya da güzel bir koku alırsın. Körük üfleyen kimse ise ya senin elbiseni yıkar, yahut da sen ondan kötü bir koku alırsın.” Müslimin lafzıyla hadis böyledir. Ebu Davud da bunu Enes yoluyla rivayet etmiştir. (18)

Ebu Bekir el- Bezzar da İbn-i Abbas’tan şöyle dediğini kaydetmektedir: “Ey Allah’ın Rasûlü! Kendileriyle oturup kalktıklarımızın hayırlıları kimlerdir?” diye soruldu. Şöyle buyurdu. “Kendisini gördüğünüz vakit size Allah’ı hatırlatan, konuşması ilminizi artıran, ameli de size âhireti hatırlatan kimsedir. “ (19)

Malik b. Dinar (Rh.a.) dedi ki: “Şüphesiz ki iyi olan kimselerle taş taşıman senin için günahkârlarla birlikte habis (denilen hurma ve tereyağından yapılan bir tatlı) yemenden daha hayırlıdır.” Sonra da şu beyti okumuştur: “Hayırlı insanlarla arkadaşlık et, her türlü kötülükten azade olursun. Bir gün dahi kötülerle arkadaşlık edersen, pişman olursun.” (20)

Zalimler ve zalimlere dost olanlar, nedametten kurtulamazlar. Âyet-i kerime’de eğer zalim kelimesiyle cins kastedilmişse, o zaman o zalimler, her saptırıcıyı dost edinenlerdir. Onun dostunun muayyen bir ismi vardır. (21)

İtibar lafzın umumi olmasınadır, hususi olmasına itibar olunmaz. Âyet her zalime ve günah üzerine birbirini idlal eden (dalalete sürükleyen, hak yoldan çıkartan) kimselerin cümlesine şamil olup her zalim ve zalime ittiba edenler âhrette nedametlerini izhar edeceklerdir. (22)

Münkir ve müşriklerle, zalim ve zorbalarla, cahil ve cühelayla dostluk yapmanın neticesi tam nedamettir. Sohbet-i Cânan’ın olmadığı yerde sohbet-i nâdan vardır. Bir mecliste Hakk’ın hoşnut olacağı şeyler konuşulmuyorsa, yani orası bir irfan meclisi değilse, bahse mevzû edilen hususlar, üzerinde kelâm etmeye değmeyecek hatta israf sayılabilecek câhilâne, âmiyâne şeylerdir; bir başka ifade ile o sohbet bir sohbet-i nâdandır, demek olur. Nâdan bilindiği üzere câhil, bilmez, haddini bilmez, nezaketten mahrum kaba insan gibi manalara gelir. Okçuzâde Muhammed Şâhî Bey’in, cahilin sinesinde marifet nuru ne arasın, onun kalbi de kendi gibi cahildir, manasında îrad ettiği, “Dîl-i câhilde olmaz nûr-i irfan/ Ki nâdanın olur kalbi de nâdan.” beytinde ve Ziya Paşa’nın, “Korkma nâdandan ki ateş olsa yandırmaz seni/ Müstakim ol Hazret-i Allah utandırmaz seni.” mısralarında bu manaları görmek mümkündür.

Müslüman insan asırların medeni insanıdır. Onun medeniyet düşmanı, cehaletin bağrında buyumuş mürtecilerle, mürtedlerle dostluğu olmaz.

Netice olarak dinde herkesin halini, muvazenede oturup kalkıp ülfet ettiği kimselere bakarak onların halleriyle muvazene edilir. Biz Müslümanlar hicret ehliyiz. Bizi dinimizden, imanımızdan edecek olanları dost edinmemeliyiz. Âhirette nadim olanlardan olmamak için bunu bunu yapmalıyız. İman ettiğimiz Kur’ân bizden bunu istiyor. Kâfirlerin, Müşriklerin, Mürtedlerin, Mulhidlerin, Yahdilerin, Hıristiyanların ve bid’atçıların dostuluğundan vazgeçmek, onların dostluğundan ayrılmak başlı başına bir hicrettir. Bize salih amelleri kazandırmayan, bizi imanımız konusunda şek ve şüphelere düşüren meşreblerden, gruplardan ayrılmamız da bizim için hicret ibadetinden sayılır.

---------------------------------------------------------------

(1)   Furkan Sûresi/ 27-28

(2)   İbn-i Kesir, Tefsîrul-Kurânil-Azîm, C:3, Sh: 317, Beyrut/ 1967

(3)   Sünen-i Tirmizî, Zühd 45; Sünen-i Ebû Dâvud, Edeb 16 (Hadis No: 4833

(4)   Bk. Sünen-i İbn-i Mace II, 1340-1341, 1344, 1348, Riyâzus-Salihin Sh: 369, Cevâhirul-Buharî, Sh: 231; Şerhul-Akidetit Tahâviye II, 693; el-Câmili Ahkâmil-Kurân IV, 170; Tefsîrul-Kurânil-Azîm II, 305, IV, 205, 305 Hak Dini IV, 2985; Sahihul-Buhari, VIII, 93, 96

(5)   el-Kâmûsul-Muhît, III, 380; el-Mucemul-Vasît, Sh: 253, 254

(6)   el-Kâmûsul-Muhît III, 380; el-Mucemul-Vasît s. 252; el-Müfredât, Sh: 153

(7)   bk. Şerhul-Akîdetit-Tahâviye, Sh: 165

8   Riyâzus-Salihîn s. 157, 205, 282, 369, Tefsîrul-Kurânil-Azîm, II, 330, 423, III, 467

(9)   Hayâtus-Sahabe II, 467 vd.

(10)   Hayâtus-Sahâbe II, 469

(11)   Hayâtus-Sahâbe, II, 469; Usdul-Ğâbe, II, 59

(12)   İbn-i Sa’d, et-Tabakât, V; 66

(13)   Hayâtus-Sahâbe II, 469-470

(14)   Hayâtus-Sahâbe II, 470

(15)   Tefsîrul-Kurânil-Azîm III, 467

(16)   Fizilali’l Kur’ân (Seyyid Kutub) C:5, Sh: 2560-2561, İst/ 1982

(17)   el- Cami-u Li Ahkâmi’l Kur’ân (İmam-ı Kurtubî) C: 13, Sh: 25, Beyrut/ 1965

(18)   Sahih-i Buharî, 2/ 741; Sahih-i Müslim, 4/ 2026

(19)   el- Hyesemî, Mecmau’z Zevaid ve Menbau’l Fevaid, C: 10, Sh: 226

(20)   el- Cami-u Li Ahkâmi’l Kur’ân (İmam-ı Kurtubî) C: 13, Sh: 26, Beyrut/ 1965

(21)   el-Keşşâf an Hakâiki’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvil fi Vücûhi’t-Te’vil (Zemahşeri) C: 3, Sh: 286-287, Beyrut/ 1947; Tefsiru’n Nesefi (Nesefî) C: 3, Sh: 164, İst/ 1984

(22)   Hulâsatu’l Beyân Fi Tefsiri’l Kur’ân (Mehmed Vehbi Efendi) C: 10, Sh: 3825, İst/ 1960

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]