KONUŞMA SORUMLULUĞU
Allah’ın (cc) insana verdiği eh büyük nimetlerden ve insanı diğer varlıkların çoğundan ayıran en belirgin hasletlerinden birisi; düşünce ve arzularını dillendirebil- me özelliğinin olmasıdır. İnsanlar, duygularını, hayallerini, taleplerini, faaliyetlerini, kısacası akıllarının ulaştığı her şeylerini dillendirerek ve konuşarak çözümlerler. Bu, insan için tabii bir haldir.
Dilin hareket ettirilişi, tamamen kişinin cüz'i iradesine ve kalbinin durumuna bağlı olduğundan, ifade ettiği her şey, kişinin inancını, duygularını, düşüncelerini ve haleti ruhiyesini ele verecektir. Bu, çoğu zaman böyle olduğu halde, bazen muhatabı aldatmak veya olduğundan başka gösterebilmek için asıl kimliğini saklayıp, başka kimlikle kendisini tanıtmasına da sebep olur. Yani dil, hem gerçekleri ifade etmede, hem savunmada, hem de saldırıda kişiyi tanımlayan ve iyi kullanabilenler için onu, vezirde yapan, rezil de eden en büyük güçlerinden birisidir. O halde dilde asıl mesele, onu iyi kullanabilme beceri ve gücüne sahip olmaktır. Onu iyi kullanıp hakkıyla değerlendirebilenler, yine onun sayesinde kurtuluşa ereceklerdir. Allah Rasulu nün (sav) şu veciz ifadesi, insanın kurtuluşunda ve cennete dahil edilişinde dilin fonksiyonunu ne güzel ifadelendirmiştir
"Her kim ki, diline ve tenasül organına kefil olur, haramda kullanmayacağına dair Allah'a (cc) söz verirse, ben de onun için cennete kefil olurum."
O halde cennet için peygamberin (sav) kefaletine hak kazananlar, ‘dil ve tenasül uzuvlarına sahip olanlardır' diyebiliriz. Demek ki dil, sahibinin hem afetine, hem de selametine zemin hazırlayan en büyük vasıtadır. Bundan dolayı İslam, konuşmadan önce iyi düşünmeyi, yerinde, zamanında ve muhatabın alabileceği şekilde konuşmayı emretmiştir.
"Kim Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsa ya sussun, yada hayır konuşsun" buyuran efendimiz (sav), dil tehlikesinin büyüklüğüne, bu nedenle de, konuşulduğunda hayırların konuşulmasını, aksi takdirde ise susmanın en yararlı ve en akıllıca eylem olacağını belirtiyor. Yani kişi, konuşmak istediğinde önce düşünmeli, söyleyecekleri zarar getirmeyecekse konuşmalı, zarar getirecekse susmalıdır Zarar getirmesi, harama, mekruha götürmesi veya fesada sebep olmasıdır, öyleyse bu hallerin bulunmadığı ve hayrın açıkça belli olduğu durumlarda söz söylemek gerekmektedir.
Amir in oğlu Akabe der ki: "Ey Allah’ın resulü! Kurtuluş nedir? diye sorduğumda, Rasulullah. (sav) cevap olarak şunu tavsiye etti: "Dilini koru, evinden çıkma, günahına ağla."
Bu hadiste; diline hakim ol, zaruri ihtiyaçlarının dışında tehlikeli gördüğün ve senin manen kayıplarına sebep olabilecek mekanlara gitme ve kulluğunu hatırlayarak günahların için daima sızlan manaları vardır.
Her günün başlangıcında, dil ile diğer organlar arasında bir konuşma geçer. Bu konuşmayı/diyalogu, Efendimiz (sav) şöyle haber veriyor
"Ademoğlu sabaha erdiğinde bütün azalan dile temenna edip: ‘Bizim hakkımızda Allah'tan kork.
Zira biz, sana tabiyiz. Sen istikamette olursan, biz de istikamette oluruz, sen sapıtırsan bizde sapıtırız." derler.
Bazen kalp dili, bazen de, dil kalbi ve diğer azalan yönlendirir. Kalbin dili ve diğer azalan yönlendirmesi, konuşulacağı zaman iyice düşünmek, sonra ifadede bulunmak ve harekete geçmekle olur. Dilin kalbin önüne geçmesi ve onu yönlendirmesi ise, düşünmeden aklına ve ağzına gelen her şeyi dillendirmesidir ki bu sağlıklı insanların işi olamaz.
Ali Ibnu'l Hüseyn, Ebu Hureyre (ra)’dan naklediyor "Rasulullah (sav) buyurdu ki: "Kişinin ma'layani şeyleri terki İslam'ının güzelliğinden ileri gelir."
Ma'layani' kelimesi, dilimizde de kullanılan, özde birbirine yakın ama farklı tanımlan olan bir kavramdır, Hadis şerhinin ustası Aliyyu'l Kari, bunu şöyle izah eder "Kişiyi fiil, söz, nazar ve fikir olarak ilgilendirmeyen her şey ma'layanidir. Ma'layaninin hakikati, din ve dünyasının zaruretinde muhtaç olmadığı şeydir. Mevla’sının rızasını kazanmada ona faydası olmayan şeydir bununda ölçüsü, onsuz hayatının devam etmesidir." Yani, sadece davranış ve sözde değil, baktığımız, düşündüğümüz, hayal ettiğimiz şeylerde de lüzumsuz ve gereksiz şeylerden kaçınmak gerekmektedir.
Üstad Imam-ı Gazali de bunu, şöyle tanımlar ve açar "Kişi, sükut ettiği takdirde günaha girmediği, haline ve malına bir zarar vermediği her sözdür, sözgelimi bir grupla oturup seyahatinden bahseden, bu seyahati sırasında gördüğü dağlar ve nehirlerden ve başından geçen hadiselerden, hoşuna giden yiyecek ve içeceklerden, kılık kıyafetten, karşılaştığı zatlar ve onların hallerinden anlatan bir kimse, eğer bu hususlar anlatmayıp da sükut etseydi, ne günaha girerdi, ne de bir zarara uğrardı. O kimse bu işte ileri gitse,-ister istemez anlattıklarına bazı mübalağalar, ilaveler, çıkarmalar yapar, kendini satmalar, değişik şeyleri görmüş olmakla böbürlenmeler, hava atmalar, şunun bunun gıybetini yapmalar, Allah’ın yarattıkların- dan bazı şeyleri tahkirleri araya girer. Halbuki insan bu esnada pek kıymetli olan ömrünü zayi etmiştir.
Zikir, tefekkür gibi daha kıymetli şeyler yapmak varken bu faydasız ye hatta zararlarla dolu şeyleri anlatmakla faydalıyı zararlı ile değiştirmiştir. Oysa insanoğlu, dilinin amelinden hesaba çekilecektir."
O halde anlaşılan şu ki: Kalp, dil, göz, kulak, akıl, hayal gibi bütün azalarının amellerinden hesap verecek olan insanın, bu hesapta terazinin sevap kefesine girmeyecek, hafifliklerden mutlaka kaçınması gerekmektedir.
Hatta, "Ademoğlunun, emr-i bi’l maruf, nehy-i ani'l-münker ve Allah’ı (cc) zikir hariç bütün sözleri lehine değil, aleyhinedir." diye Tirmizi’nin. zühd bölümünde zikredilen bir hadisi şerif vardır. Bu hadisin şerhinde Aliyyu’l Kari der ki: "hadisin zahiri, istisna edilen, emr-i bi'l ma'ruf, nehy-i ani'l-münker ve zikrullah dışında bütün konuşmaların kişinin aleyhinde olduğunu, mübah bir nevi bulunmadığını gösteriyor. Ancak bunu mübalağaya ve istikametti olmayan kelamdan zecrde (caydırmada) te'kide hamletmek gerekir. Şurası muhakkak ki mübah söz. ahiret- te ona bir fayda sağlayacak değildir. Sadedinde olduğumuz hadisin şu ayetten iktibas edilmiş olması muhtemeldir “İnsanların birbirleri arasında gizlice konuşmala- rının çoğunda hayır yoktur. Ancak sadaka vermeyi, bir iyilik yapmayı veya insan- ların arasını düzeltmeyi teşvik eden kimselerin bu maksatla yaptıkları gizli konuşmalar bundan müstesnadır. Kim bunu Allah rızası için yaparsa, elbette biz ona pek büyük bir mükafat vereceğiz." Nisa I 14.
Kişi, konuşmadan evvel, "benim konuşmamı gerektiren bir husus var mı?, konuşursam faydalı olur mu?" diye düşünmeli, konuşmasını gerektiren bir husus varsa konuşmalı aksi takdirde sükut etmenin en büyük fayda olduğunu bilmelidir.
Abdullah Ibni Mes'ud şöyle der "İnsanlar için şu beş husus yağız atlardan daha hayırlıdır
I. Seni ilgilendirmeyen konularda konuşma. Aslında buda fazladır. Çünkü yine de yalan söylemeyeceğimden emin değilim.
2. Seni ilgilendiren bir durum karşısında, uygun bir ortam bulursan konuş. Çünkü, bazı kişiler kendilerini ilgilendiren hususlarda uygun ortam bulunmadığı halde konuştukları için ayıplanmışlardır.
3. Akıllı veya ahmak hiçbir kimseyle tartışma. Akıllı senin ayağını kaydırır, ahmak ise sana eziyet verir.
4. Hazır bulunmadığın anlarda nasıl anılmanı istiyorsan müslüman kardeşin için aynısını düşün. İnsanlardan seni affetmelerini istediğin hususları sen de affet
5. İyilik yaptığın an mükafatlandınlacağını bilip, kötülük işlediğinde de ceza göreceğini bilen birisi gibi hareket et"
Anlaşılıyor ki, bu hususları ancak, diline hakim olmada kuvvetli bir iradeye sahip olanlar gerçekleştirebilirler.
Söylediği her sözün neler getirip neler götüreceğinin hesabını yapanlar, söylem zamanında susmanın, susma zamanında da söylemin hesap gününde ki ağırlığını ve bedelinin hesabını yapanlar, konuşmayı ve susmayı öğrenmiş erlerdir. "...Onlar ki, boş lakırtılardan ve faydasız şeylerden yüz çevirirler." Mü'minun /2.