Hakikat Yolculuğu
Ey hakikati arayan mürit! Bir oluştan başka bir oluşa geçip durma. Yoksa dönüp dolaşıp tekrar başladığı yere gelen değirmen merkebi gibi olursun! Öyleyse mevcudattan yola çık ve tüm varlıkları yaratan Zat’a doğru göç et. “Doğrusu son varış Rabbinedir!” (Necm, 53/42.)
İbn Ataullah İskenderi
Ey salik! Hakikati aramak ve bunun için yola koyulmak insanoğlunun değişmez yazgısı. Ne var ki ne aradığını bilmek kadar doğru yerde aramaktır esas mesele. Senin hikâyen yola çıkmanla başlar ki herkes cesaret etmez böyle bir yolculuğa. Bir tarafta oyalanmak için sana sunulan bir hayat, diğer tarafta ise hakikate giden çetrefilli yollar var. Eğer zorlukları göze alarak yola çıkarsan, yol senin için bir hakikat yolculuğuna dönüşür. Sonu baştan bilinmeyen bu yolculukta seyir hâlinde olmak kadar nereden başlayacağını bilmek de gerekir.
İçine dön ve bak ey salik! Niçin buradasın ve neyi arıyorsun! Neyi arıyorsan O’sun der Hz. Mevlana. Önce bu sorulara cevap ver ve kendinden başla. İşte bunlar yolculuk boyunca cevabını arayacağın en değerli sorulardır. Anlamın kendisini aramak ve hakikatin peşine düşmek… Senin esas yolculuğun işte şimdi başlıyor.
Hayat yolculuğunun hakikati arama yolculuğuna dönüşmesi için yola kendi içinden başlayarak çıkmalısın. İçene döner, kendinden yola çıkarsan doğru bir başlangıç yapmış olursun. Ne diyor Yunus; İlim ilim bilmektir / İlim kendin bilmektir / Sen kendini bilmezsen / Bu nice okumaktır.
Okudukların, bildiklerin kendi hakikatine dair değilse, beyhude okumuşsun demektir. Bu başlangıcı ve sonu belli bir yolculuk değildir. Olmak yoktur yolda olmak vardır. Varmaktan ziyade yolculuğun kendisi cevaptır sorularına. Yolda pişmek ve ölüme kadar süren bir kemal yolculuğunda olmak hayatı anlamlı hale getirir. Eğer sorgularsan hayatı ve ölümü, varlığı ve yokluğu, o zaman başlamış olur hakikat arayışın! Yolda inişler çıkışlar, engeller ve sıkıntılar kadar iyilik ve güzellikler de çıkacak karşına. Her dönemeçte yeni bir hikâye seni bekliyor olacak. Gide gide, araya araya, yana yana olgunlaşacaksın. Hamdım, piştim, yandım diyen Hz. Mevlana yolculuk boyunca geçireceğin evreleri sıralamış âdeta. Bunun karşılığı ise bilmek, bulmak ve olmaktır. Eğer ki yanmayı göze alırsan bulmaya yaklaşmışsın demektir!
Hakikat yolculuğuna çıkmak isteyenler için Attar’ın anlattığı kuşların hikâyesinden çıkarılacak pek çok ders vardır hakikat taliplerine. Ey salik, kulak ver de kuşlardan dahi olsa kendine bir pay çıkar. Zira ölümü göze alarak yola çıkan kuşlar bulabildiler ancak aradıklarını. Hani dünyanın bütün kuşları toplandı ve Süleyman Peygamberin sırdaşı Hüthüt onlara, “Her ülkenin bir sultanı, padişahı var, bizim padişahımız da Simurg adlı kuştur. Siz şimdiye kadar onu ne gördünüz ne duydunuz ama eğer kabul ederseniz ben ona gitmek için size rehberlik ederim.” demişti. Kuşlar, Hüthüt’ün bu çağrısını kabul ettiler ve hep birlikte zorlu bir yolculuğa çıktılar. Simurg hakikatin bilgisiydi ve tüm kuşlar o bilgiye ulaşmak için uzun ve çetin bir yola çıkmayı göze almıştı. Kimler yoktu ki bu yolculukta; kendine hayran tavus kuşu, hakikatin sözcüsü olmaya çalışan bülbül, güzel elbiselerin ve ziynetlerin içinde kendini beğenmiş papağan, taneye tutkun keklik, elini eteğini dünyadan çekip riyazete dalan baykuş, aşağılık kompleksine kapılan serçe, ibadetin özünü anlamayan zahirperest ördek ve daha nice kuşlar...
Yol uzun, yolculuk yorucu ve yol meşakkatlerle doluydu. Kuşlardan bazıları daha fazla dayanamayıp geri dönmek için Hüthüt’e çeşitli bahaneler ve mazeretler sunmaya başladılar. Kimisi ayrıldığı evini, yuvasını özlemiş, kimisi eşine hasret kalmış, kimi ise arzu ve isteklerini gerçekleştirememenin hıncı ile dolu. Bülbül gülü, tavus cenneti, keklik mücevherleri, dudu kuşu abıhayat suyunu, hüma kuşu mevki ve iktidarını, üveyik kuşu denizi, puhu kuşu ise viranedeki definenin özleminde... Ama Hüthüt hikmetli sözleri ile peşinde oldukları hakikatin tüm bunlardan daha değerli olduğunu ve biraz daha sabır ve ceht ile Simurg’a ulaşacaklarına her birini ikna etmeyi başardı. Bu zorlu yolculukta kuşlardan bitap düşenler, vahşi hayvanlara yem olanlar, hastalananlar, güneşte kavrulanlar, yem peşinde geri kalanlar, yolunu şaşırıp gruptan ayrı düşenler oldu.
Yola sabırla devam edip Hüthüt’ü terk etmeyen kuşlar çetin vadilerle pek çok sıkıntı ve yoklukla karşılaştılar. İlk vadi istek vadisiydi ve öncelikle nefsani isteklerini terk edip daha büyük bir gayeye ram olanlar o vadiyi geçebildiler. Aşk vadisini ancak kanatlarının yanması pahasına uçanlar geçebildi. Sonra sırasıyla ustalık, kanaatkârlık, yalnızlık ve şaşkınlık vadilerini geçen kuşlar, son menzil olan yokluk/ölümsüzlük vadisine ulaştılar. Kuşların çoğu ya vazgeçmiş ya da çeşitli sebeplerle yolda kalmıştı. Yalnızca otuz kuş tamamlayabilmişti bu hakikat yolculuğunu. Simurg’u arayanlar o zaman anladılar ki hakikat otuza bölünmüş hâliyle karşılarında duruyor. Aslında aradıkları hakikat kendi içlerinde, kendilerindeydi. Hakikat onlarda tecelli etmişti.
Ey salik! Kuş dediyse Attar, bunları sen insan bil. Her kuş bir insanı temsil eder. Kuşlar misali çıkarsan hakikat yolculuğuna her şeyi göze almalısın. Çilesini çekmediğin, uğruna mücadele etmediğin hiçbir şey senin değildir. Görünüşte sahip olabilirsin ama hakikatte senin olmamıştır.
Evvela arzularını, isteklerini, hırslarını, nefsini yenmelisin. Bu yol en az kuşların kat ettiği yol kadar meşakkatli ve tehlikelerle dolu. Mesela yolundaki hiç kimseye haksızlık yapmamak, doğruluk ve adaletten bir milim dahi sapmamak. Emin ve güvenilir olmak. Kimseyi aldatmamak, sözüne sadık kalmak… İncinsen de incitmemek, hiçbir canlıya zarar vermemek… Hayat yolculuğunda karşına çıkan herkese Yüce Yaratan’ın bir eseri olarak sevgi ve hoşgörü ile bakabilmek de hakikatin bir veçhesi.