Emaneti Gözetmek İçin En Güzel Ortamı Hazırlamak
Anne baba ile çocuk arasında olumlu mesajlarla desteklenmiş sağlıklı bir iletişim kurulabilmesi için ebeveynin ilk dikkat etmesi gereken nokta, çocuğunun farklı bir algı dünyasında yaşamakta olduğudur.
Allah tarafından dünyaya gönderilen bir can, muhakkak ki ailesine emanettir. Anne baba ve bazen de ailenin diğer üyeleri, bu emaneti en iyi şekilde gözetmek, büyütüp yetiştirmek ve bu süreçte ona sağlıklı bir ortam hazırlamakla yükümlüdür. Yüce Rabbimizin, halifesi olarak nitelendirdiği insanın bedensel, bilişsel, sosyal ve duygusal gelişimi, içinde bulunduğu ilişkiler ağından oldukça etkilendiği için ebeveynlerin bu konuya hassasiyet göstermeleri gerekmektedir.
İletişim söz konusu olduğunda sözlü olarak söylenen ifadelerin yanı sıra gizli olarak verilen mesajlar da önem kazanmaktadır. Örneğin asık bir suratla söylenen sevgi ifadesi karşıdaki kişi için bir anlam ifade etmeyecektir. Anne baba ile çocuk arasında olumlu mesajlarla desteklenmiş sağlıklı bir iletişim kurulabilmesi için ebeveynin ilk dikkat etmesi gereken nokta, çocuğunun farklı bir algı dünyasında yaşamakta olduğudur.
Oyunda birinci olmak, sınıf arkadaşıyla küsmek gibi ebeveynler için çok da önemli olmayan konular çocuklar tarafından hayat memat meselesi gibi algılanabilir. Çocuğun sağlıklı bir birey olarak yetişmesine yardım ederken hayata onun penceresinden bakabilmek ve ona doğru mesajlar verebilmek gerekmektedir.
Tüm insanlarda olduğu gibi çocukların da çeşitli fizyolojik ve psikolojik ihtiyaçları vardır. Nasıl ki bir ebeveyn çocuğunun beslenmesine dikkat ediyor ve ona sağlıksız gıdalar yedirmemeye özen gösteriyorsa, yavrusunun psikolojik ihtiyaçlarını giderirken de aynı dikkat ve özeni göstermesi gerekmektedir. Bu konu, çocuğun kişilik gelişimini şekillendirdiği için aslında onun tüm hayatında kalıcı izler bırakma potansiyeline sahiptir.
Çocukla kurulan her iletişimde çeşitli mesaj alışverişi varsa bu süreci iyi yönetebilmek için de donanımlı olmak gerekmektedir. Bu noktada ise her daim çocukların ilgi odağı olmuş ve kendisi de onlarla güçlü ilişkiler kurmuş olan Efendimizin hayatı bizim için bir yol haritası niteliğindedir.
Bir aileye katılan yeni bireyin, başta psiko-sosyal gereksinimlerin yanı sıra kendini güven içinde hissetmeye, sevmeye-sevilmeye, önemsenmeye ve başarıyı yaşamaya ihtiyacı vardır. Çocuk dünyasının en temelinde yer alan bu psikolojik ve sosyal ihtiyaçların doğru ve yeterli miktarda karşılanması için ebeveynlerin dikkat etmesi gereken birkaç hususu şu şekilde özetleyebiliriz:
Güven: Bir bebeğin kendini en çok güvende hissettiği ortam anne kucağıdır. Evde en ufak bir ses çıksa huzursuz olan ve hemen uyanan bir bebeğin, anne kucağındayken çok gürültülü ortamlarda dahi rahatça uyuyabildiğini gözlemlemek zor değildir. Zaman içerisinde anne kucağı, güven merkezi olma özelliğini aile ortamına bırakır. Dolayısıyla sadece çocukla kurulacak birebir iletişim değil, aile fertleri arasındaki tüm etkileşim şekilleri çocuk üzerinde etkili olacaktır. Çocuğun kendini güvende hissedebilmesi için ailedeki bireylerin birbirlerine karşı sevgi ve saygı dolu olmaları önemlidir. İlgisizliğin ve hatta şiddetin var olduğu bir ailede yetişen çocuk doğal olarak kendini güvende hissetmeyecek ve buna bağlı olarak da özgüven geliştirme noktasında sıkıntılar çekecektir.
Varlığıyla hepimiz için en güzel örnek olan Peygamber Efendimiz, yuvalarda huzuru sağlamak için pek çok nasihatte bulunmuştur. Öncelikle, “Müminlerin iman ve ahlak olarak en mükemmel olanı aile fertlerine yumuşak davrananıdır.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 272.) hadisiyle o, aile içi iletişimde merhamet unsurunu öne çıkarmıştır. Aile olmanın sadece bir arada bulunmak olmadığını vurgularken Efendimiz; ‘Hepiniz çobansınız ve hepiniz gözetiminizde bulunanlardan mesulsünüz. İdareci, çobandır ve yönetimi altındakilerden sorumludur. Erkek, aile efradı içinde çobandır ve gözetimindekilerden sorumludur. Kadın da kocasının evinde çobandır ve gözetimi altındakilerden sorumludur… (Velhasıl) hepiniz çobansınız ve gözetiminizde bulunanlardan mesulsünüz.’” (Buhari, Cum’a, 11.) buyurmuştur. Aile içindeki herkesi birbirine karşı sorumlu tutmak onlar arasında güven bağı oluşturmakla eş anlamlıdır.
Sevgi: Sevmek ve sevilmek, insanın bu dünyaya gönderildiği andan itibaren en çok ihtiyaç duyduğu duygulardan birisidir. Küçük, büyük, genç, yaşlı hemen herkes hem birilerini sevmek hem de başkaları tarafından önemsendiğini ve sevildiğini hissetmek ister. Ne var ki kişiliğin temellerinin atıldığı ilk çocukluk yıllarında, özellikle 3-6 yaşlarında bu ihtiyaç biraz daha fazla hissedilir. Bu dönemde çocuk, sevmek fiilini cümlelerinde çok sık kullanır. Düştüğü zaman başını vurduğu sehpayı onu sevmeyerek cezalandırır. Burada hayati öneme sahip olan husus, anne-babanın çocuğuna sınırsız fedakârlık değil koşulsuz sevgi göstermesi gerektiğidir. Çocuğuna olan sevgisinden dolayı onun ödevlerini yapan bir anne-baba, çocuklarına sorumsuz olmayı, anne-babasına bağımlı olmayı ve kendine güvenmemeyi de öğretir. Oysa koşulsuz sevgide çocuğa sadece kendisi olduğu için onu sevdikleri mesajı verilir. Ayrıca, "Aferin oğluma tüm dersleri pekiyi. Aslan oğlum benim." şeklindeki bir ifade çocuktan çok başarısını öne çıkarır. Bu tür sevgi ifadeleri koşulsuz sevgi ile desteklenmelidir. Ancak unutulmamalıdır ki sevgi, söz değil eylemdir! Bir çocuğa onu sevdiğimizi göstermek, sözlü olarak bunu beyan etmek demek değildir. Kimi zaman başını okşamak, bir şeyler anlatmak istediğinde göz hizasına inerek onu dinlemek, kimi zaman ise beraber vakit geçirmek veya hastayken başında beklemek, hep sevgi yüklü mesajlar olarak algılanacaktır.
Sevgi ifadesi noktasında bize eşsiz bir incelikle ışık tutan Efendimiz, ashabın yanında kimi zaman çocuklara sarılarak öpmüş (Buhari, Büyu’, 49.), kimi zaman ağzına su alıp püskürterek şakalaşmış, onlarla atçılık oynamıştır. (Buhari, İlim, 18.), (Tirmizi, Menakıb, 30.) Düşe kalka yürüyen torunlarını görünce hutbesine ara vermiş ve onların sevgisinin imtihan olduğunu belirtmiştir. (Tirmizi, Menakıb, 30; Nesai, Cum’a, 30.)
Önemsenmek: Çocuğun hem kendi varlığının hem de duyguları, düşünceleri ve davranışlarının anne babası tarafından kabul edildiği ve önemsendiğini hissetmeye ihtiyacı vardır. Hayata tutunmaya çalışan tazecik bir fidan, sıklıkla “ben de varım, farkında mısınız” diyen eylemlerde bulunur. Onun sürekli ilgi isteyen hali bazen anne babaları bezdirebilir ancak çocuğunun psikolojik ihtiyacının farkında olan ebeveyn onun ne demek istediğini anlayacak ve onlar için ne kadar değerli olduğunu hayatın akışı içerisinde ona hissettirerek bu konuyu sorun hâline gelmekten çıkaracaktır. Örneğin öğretmeninin sorduğu soruya cevap vererek ondan aferin almış olmanın mutluluğuyla eve gelen bir çocuğu, elindeki işi yapmaya devam ederek, onun yüzüne bakmadan dinleyen ve basitçe “hı hı” diyerek geçiştiren bir baba, çocuğuna, onu önemsemediği mesajını verecektir. Baba her ne kadar, hem çocuğumu ihmal etmedim hem de işimi hallettim gibi düşünse de çocuk tarafından bu tutum farklı algılanacaktır. Oysa baba çocuğunun heyecanını görür görmez işini bıraksa ve göz hizasına inerek ona "Bugün okulda bir şey olmuş belli. Gel de bana anlat ancak tam on dakikan var. Sonra işlerime dönmeliyim" dese, çocuk tüm günü o on dakikaya sığdırır. Böylece ona "Sen ve senin duyguların benim için önemli. İşlerim senden önemli değil, on dakika bekleyebilir." mesajı verilmiş olur. Elindeki işi yapmak da çocukla ilgilenmek de eş değer ölçüde sorumlu olunan bir alan olduğu için ikisi için net sınırlar çizmek, birini diğerine tercih etmeden orta yolu bulmak anlamına gelir.
Güzel ahlakın kendisi olan Efendimiz ise çocuklara değer verme konusunu bir adım daha öteye taşır ve bunu yapılması gereken bir yükümlülükten alarak çocuğun kararına saygı duyduğu bir seviyeye çıkarak ona “ufaklık” muamelesi değil “insan-birey” muamelesi yapar. Sağ tarafında henüz bir çocuk olan amcasının oğlu Abdullah b. Abbas, sol tarafında ise ashabın ihtiyarlarından birinin bulunduğu bir sofrada Peygamberimiz, içtiği meşrubatın kabını önce sol taraftaki sahabeye vermek için Abdullah b. Abbas’tan izin ister. Herkesin içinde ondan izin istemesi bile onu önemsediğini göstermek için yeterliyken çocuk buna izin vermeyince de ikrama ondan başlayarak onu yüceltir ve herkese örnek olur. (İbn Hacer, Fethu’l-Bari, I, 328.) Peygamberimizin, çocukların kendisine biat ederek bağlılıklarını ifade etmelerine izin vermesi (Müslim, Âdab, 25.) de yetişkinlerin çocuklara yaklaşımlarında değeri öncelemeleri gerektiği fikrini aşılar.
Başarı: Bir insanın kendi gözünde önemli olan bir işi başarabildiğini görmesi, benlik gelişimi ve özgüven oluşumunun temel taşlarından bir tanesidir. Çocuk ayrı bir birey olarak var olduğunu fark ettiği andan itibaren kendini güçlü görmek ister. Bu ihtiyacını ise çeşitli şekillerde ifade eder. Annesine yardım etmek isterken tabakları kıran, babası gibi tamir yapacağım derken ev aletlerini bozan çok çocuk vardır. Misafir geldiğinde kapıyı kendisinden önce annesinin açtığını görünce kıyametleri koparan, zorla misafirleri tekrar dışarı çıkarıp zile bastıran ve kapıyı kendisi açan bir çocuk tiplemesi bize yabancı gelmeyecektir. Tatlı bir gülümsemeyle andığımız bu ve benzeri örneklerde çocukların asıl vermek istedikleri mesaj, “bakın ben de yapabiliyorum” mesajıdır. Bu ihtiyacın farkında olan ve çocuklarının tepkilerini doğru okuyabilen anne babalar, onlara üstesinden gelebilecekleri küçük işler vererek başarıyı tatmalarını sağlayıp “aferin” diyerek çabalarını ödüllendirdiklerinde küçük olaylar kendi içinde çözülecektir. Ancak bu süreç, bol sabır ve emek isteyen bir süreçtir ve ebeveynin olgun davranması gerekmektedir.
Kendi çocukları ve torunlarının yanı sıra çevresindeki tüm çocuklara sevgi ve merhametle yaklaşan Efendimizin Enes b. Malik’le iletişim şekli, hepimiz için en güzel örnektir. Bir gün Efendimiz Enes’i bir iş için gönderir. Enes önce gitmek istemez, sonra gönlü olur, gitmeye karar verir ancak bu sefer de gecikir. Peygamber Efendimiz onun arkasından gider ve Enes’in arkadaşlarıyla oyuna dalmış olduğunu görür. Sakin bir ses tonuyla “Enescik, sana dediğim yere gittin mi?” der ve ne ona kızar ne de işini yapmasına engel olur. (Müslim, Fedail, 54; Ebu Davud, Edeb, 1.) Çocuklara karşı hem sevgi, merhamet ve sabır dolu tavırla onların başarı ve sorumluluğu tatmalarına izin verir.
Çocuklarımız, kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenene kadar bize emanettirler ve onların güçlü bir kişilik geliştirerek bizler gibi birer yetişkin olabilmeleri için uygun ortamı hazırlamak bizim sorumluğunuzdadır. Onlar bize ait değildir; sadece yetişmeleri için elimizden gelen yardımı yapmamız gereken kutsal emanetlerdir. Onların bizden tek farkı, bizden onca yıl sonra, bizim aracılığımızla bu dünyaya gelmiş olmalarıdır.
Evlerimizi neşelendirdikleri günden itibaren onlar bizden farklı birer bireydir ve birey olarak sevgi ve saygıyı hak etmektedirler. İletişimin yönünü belirlemek ve sınırlarını çizmek ilk etapta ebeveyne düşmektedir. Bu noktada ise âlemlerin sultanı Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa bizim için en güzel örnektir.
Sağlıklı bir gelişim dönemi geçirmeleri için "büyüme yolunda" çocuklarımızın ellerinden tutmalıyız. Ancak unutmamalıyız ki; bu ifade tek taraflı bir eğitim sürecini içermez. Bırakın büyürken çocuğumuz da bizim elimizden tutsun. Mücadele içinde geçen ömrümüzde kimi zaman bir çocuk olabilmek, yaşama çocuk gözüyle bakabilmek, bizim için de hayat kurtarıcı bir tecrübe olabilir.