Hemen İstiyorum – Hemen İstiyorum
Duygularına söz geçiremeyen, dürtülerini ve hazlarını kontrol etmekte zorlanan kişilerin sıklıkla kullandığı sözlerdir bunlar: “Hemen istiyorum, şimdi istiyorum!”
İsteklerimizin ve ihtiyaçlarımızın anında gerçekleşmesini beklemek, ertelenmesine tahammül edememek aslında bebeklik ve çocukluk çağının özelliğidir. Hepimiz dünyaya dürtüsel olarak gözlerimizi açarız. Yaşımız ilerledikçe, aile içinde ortaya konulan davranışlar ve sağlıklı ebeveyn tutumlarıyla dürtülerimizi kontrol etmeyi, sorumluluk alabilmeyi, hazlarımızı erteleyerek öz denetimimizi gerçekleştirmeyi öğreniriz. Bu öğrenme, ileri yaşlarda bizi başarıya götüren en değerli kazanım olarak karakterimize yansır.
Özgür insan, kendini kontrol edebilen insandır
Haz, hoşumuza giden bir şeyin bizde uyandırdığı duygudur. İstek duyduğumuz şeyi elde edince genellikle bu duyguyu yaşarız. Yaratılış özelliklerimiz sebebiyle hazza ve konfora yatkınız. Haz veren nesne ve eylemler pekiştirici özelliğe sahip olduğu için de sık sık tekrarlama isteği duyarız. Bu yüzden hazlarımız aynı zamanda zaaflarımızı oluşturur. Yönetemediğimiz her zaaf zamanla alışkanlığa dönüşür ve farkına bile varmadan haz veren nesne veya eylemin bağımlısı oluruz. Davranışlarımızın ana kaynağını “acıdan kaçıp hazza ulaşmak” olarak tanımlayan hedonist dünya görüşü, var olmanın gerçek anlamını haz merkezli bir hayat ile tanımlar. Bu tanımın ortaya çıkardığı insan, doğal olarak eylemlerinin ana amacına hazzı yerleştirir. Yemek haz verdiği için yenir, bir iş haz veriyorsa yapılır, evlilik haz sağlıyorsa sürdürülür. Her şey değerini hazdan alır. Haz verdiği kadar kıymetlidir sahip oldukları. “Canım istedi, keyif alıyorum, hoşuma gittiği için yapıyorum…” ifadeleriyle kendisini tanımlamaya başlayan birey doğal olarak sadece istekleri gerçekleşince mutlu olan bir insana dönüşür.
Sağlam karakterin temeli öz denetimdir
Hazzı erteleme becerisini kazanmak, arzu ettiğimiz bir isteğin yerine getirilmemesinden kaynaklanan stresi fark edip onu doğru bir şekilde yönetebilmek demektir. Pek çok insan hazzı kontrol etme konusunda sıkıntı yaşadığı için istekleri tarafından yönetilmeye başlar. Canımız ne isterse yemek, canımız ne isterse almak, istediğimiz gibi davranmak bizi kısa bir süre sonra hazları tarafından yönetilen insanlara dönüştürür. İsteklerimizi, duygu ve davranışlarımızı kontrol edip düzenleyebilmek irademizle ilgili bir konudur. Hedeflerimize ulaşabilmenin, anlık isteklerimizi erteleyebilmenin yolu irademizi doğru yönde kullanmaktan geçer. Hiçbir insan güçlü bir iradeyle dünyaya gelmez. Sağlam irade, kısa vadeli tahriklere direnerek belirlediğimiz hedeflere ulaşabildiğimizde ortaya çıkar.
“Akıllı kişi nefsine hâkim olan ve ahiret için çalışandır.”
Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz, hazların peşinde koşan, tutkularının kölesi olmuş inkârcılar için bir uyarıda bulunur: “Bırak onları! Yesinler, eğlensinler, boş ümit onları oyalayadursun, yakında bilecekler.” (Hicr, 15/3.) Ayette geçen boş ümit, gerçekleşmesi uzun zamana bağlı olan ve çok defa elde edilemeyen arzular için kullanılır. Ahlak kitaplarında arzularımız uzun ve kısa vadeli istekler olarak ikiye ayrılır. Uzun vadeli dünyevi arzular taşımak, zihni yoğun bir şekilde bunlarla meşgul ederek çabaları buraya yöneltmek “tul-i emel”, istek ve arzularımıza sınır koyarak özellikle ahiret hayatı için yararlı olacak işlere önem vermek ise “kasr-ı emel” olarak tanımlanır. “Yaşlı kişinin bütün güçleri zayıflasa da dünya sevgisi ve uzun emeller konusunda gönlü hep genç kalır.” (Buhari, Rikak, 5.) hadisiyle Peygamberimiz bir yandan isteklerimizi sınırlama konusunda bizi uyarırken bir yandan da bunun tümüyle yok edilemeyeceğini hatırlatır. Bizim sorumluluğumuz, isteklerimizi ahiretimizi kazanacak şekilde organize edebilmektir.
Peygamberler hazza değil hayra davet eder
Hazzı erteleme becerisi başarının ön şartlarındandır. Vahyin önderliğinde irademizi geliştirme, zayıf yönlerimizi kontrol altına alma, öz disiplin kazanma çabalarımız “duyguları bastırmak” değildir. Bilakis duygularımıza Rabbimizin gösterdiği yönde istikamet vererek onları dengede tutmaktır. Sürekli oruç tutmak isteyen sahabeyi, hiç evlenmeyeceğim diyen bir genci uyaran peygamberin rehberliği bize duygularımızı dengede yaşamamız gerektiğini hatırlatır. Sınırı aşma tehlikesiyle nefsimizi tamamen engellemek kadar her isteğine onay vermek de aynı sonuçları doğurur çünkü. Nefsin her isteğini yerine getirmek bizi arzularımızın esiri kılar. Hiçbirini yapmamak ise normal hayattan uzaklaşmamıza yol açar. Bu ikisi arasında vahiy ve sünnet merkezli orta yolu izlediğimiz oranda dengeye geliriz.
Allah’ım, beni göz açıp kapayıncaya kadar nefsimin eline bırakma!
“Bütün masiyet, gaflet ve şehvetlerin aslı nefsani arzulara ram olmaktır. Bütün taatlerin, manevi uyanıklığın ve iffetli olmanın aslı da nefsani arzulara meyletmemendir.” der, İbn Ataullah İskenderi. Duygularımızın kontrolü altına girdiğimizde özgürlüğümüzü bizi yöneten tutkulara teslim ederiz. Kontrolü ele geçirdiğimizde ise gerçekten özgür olmanın tadını çıkarırız. Fazla bastırılmış duygular bizi depresif yaparken kontrol altına alınmayan duygular problem yaşamamıza yol açar.
Nefsin arzusu kırılınca kalbin haz yolları açılır
Duygusal aşırılıklarımızı sınırlama, hazlarımızı erteleme “nefis mücadelesi” olarak yer alır ahlak ve tasavvuf kitaplarında. Yüce amaçla yaratılan insan, nefsani arzularıyla mücadele etmek zorundadır. Yaratılış amacını unutarak kendisini hazların cazibesine bırakan insan esfel-i safiline (en aşağı dereceye) iner. Kendini kontrol edebilen, şehvet ve öfkesine hükmeden insan nefs-i emmareden çıkarak kulluk makamına doğru yol alır.
Manevi hazların değerini anlamaya başlar. Manevi hazzı fark edebilen kişi maddi hazları önemsemez. Maddi hazlar artık onun gözünde anlamsızlaşır. İyiliği, doğruyu, faydayı hazza dönüştürmek bizim çabalarımızla gerçekleşir. Güzel bir yemekten, keyifli bir oyundan aldığımız hazzın daha fazlasını ibadetlerimizi yerine getirdiğimiz için almaya başladığımızda nefsimizin zincirlerini kırmayı başarırız.
Namaz kılmanın, oruç tutmanın, iyilik yapmanın verdiği süruru maddi hazların önüne geçirmeyi başarabilen insanı kim/ne aşağılara çekebilir ki?
Ayşe Nur Özkan.