Her An Gidecek Gibi Yaşamak
Her an göçecek, veda edecek gibi yaşamak gerek.
Nasıl ki doğduğumuzda kulağımıza ezanlar fısıldanır, öldüğümüzde namazımız kılınır. Öyle de kısadır hayat, ezan-namaz arası kadar aslında…
Gelirken sorulmadı gitmek ister misin diye, giderken de sorulmayacaktır. Emanet verildiyse bu beden, bekçi olan biz; riayet edelim, hıyanet değil de…
Her gün bu dünyahaneyi bırakıp bir yerlere göç edenlerimiz var. Kimi pişmanlıklar diyarına, kimi de cennet bahçelerinden bir bahçeye...
Ha gittim gideceğim gibi yaşamalıyız aslında, ha varım ha şimdide yokum...
Ki biz değil miyiz bu yolda ağaç altında gölgelenen, sonra da onu terk edip giden bir yolcu?
Yol var, kılavuz var, bir de bu yolun sonu.
Ruh ister öteleri, çünkü ötelerden geldi ve vatanını, aslını özler ihtirasla...
Bu yüzdendir ki başımızı yastığımıza koyduğumuzda ruhumuz bedenimizden ayrılır gider, uyandığımızda geri gelir yerleşir fâni kalıbına...
Günlerce aylarca, yıllarca devam eder, tâ ki vakit gelene kadar...
O vakit, bagajımız elimizde, biletimiz hazır, uçacağız başka bir diyâra...
O diyâr ki, geri dönüșü yoktur. Artık dünya hayatındaki defter kapandı, yeni bir mekânda yeni bir sayfa açılıyor. Mizanda vakit durur ve hesap verilir bir bir.
Bakalım dünyahanedeki sınavlarımızın ortalaması kaçtır?
Sonsuz hayatta diplomamız sağ elimizden mi verilecektir, yoksa sol mu?
Ölmeden önce ölelim bizlerde hep birlikte, yeniden yeniden yaşayalım. Çeki düzen verelim yamuk olan neyimiz varsa.
Nasıl yaşadıysak öylece can verelim, nasıl can verdiysek öyle dirilelim.
Hep birlikte dirilelim, dirlik içinde diri olalım.
Birlik içinde “Bir” olanı her gün, her an analım,
Her an gidecek gibi yaşarcasına…