İmkânla Savaşılmaz İmkânla Yürünür
Mutluluk dediğimiz şey nedir? Ne ile mutlu olur insan? En iyi okullarda okuyup, en iyi şartlarda yaşamak mıdır mutluluk? Her istediğini elde edebilmek, en iyi, en üst makamlara sahip olabilmek mi? Meşhur olmak, en çok beğeniyi almak, en çok takip edilen, en çok konuşulan olmak mı? Yarına dair kaygılanmadan, merak etmeden, olayların arkasını düşünmeden yaşamak mı? Kafa konforu mudur mutluluk?
Her insanın mutluluk tanımı farklıdır tabi. Ancak gördüğümüz kadarıyla günümüz insanları bilinçli ya da bilinçsiz şekilde bu ve benzeri hayat tarzlarıyla mutlu olacağı yanılgısındalar. Mutluluğu bu kadar küçük ve dünyevi hedeflere indirgemek beraberinde mutsuzluğu getiriyor. Zira dünya hayatı gelip geçicidir ve burada hiçbir şey kalıcı değil. Elde ettiğimiz lüks hayatlar, makamlar, şartlar bir gün olmayabilir. Hiç beklenmedik bir anda her şeyin tepetaklak olabileceğini çok yakın bir zamanda hep birlikte yaşadık. Mutluluk tanımımız bu dünya üzerine kuruluysa her an mutsuzluk denilen şey ile karşı karşıya kalabiliriz artık bunu kavramış olmamız gerekiyor. Fakat görüyoruz ki her geçen gün hedeflerimiz bu dünya üzerine kurulu hale geliyor.
Başka bir yandan bakarsak mutluluğu bu gibi hedeflere bağladığımızda ve bunlar gerçekleştiğinde mutlu olmak için elimizde hiçbir neden kalmıyor. Böyle bir bakış açısıyla mutluluğu tekrar elde edebilmek için yeni hedefler, yeni uğraşlar ve hedefe ulaşınca yine aynı boşluk ile karşı karşıya kalacağımız bir kısır döngü içinde bulacağız kendimizi. Bu kısır döngü haz merkezli bir yaşam biçimini oluşturacak. İnsan hayatının merkezine hazlar girince tüm dengeler bozulur. Haz merkezli yaşamda insan hep daha fazlası isteyecek. Daha fazlasını elde etmek uğruna ahlâki tüm değerlerden vazgeçebilir hale gelebilir.
Diğer taraftan her şeyin en iyisine sahip olma isteği mükemmeliyetçiliğin bir başka biçimidir. Mükemmeliyetçilik ise insanın kendine savaş açmasıdır. İnsan fıtraten hata yapmaya müsait bir varlıktır. Mükemmeliyetçilik içten içe kendini yiyip bitirmesidir insanın. Bir başka deyişle gücünün yetmediğine, yetemeyeceğine, yetme çabasıdır. Hâlbuki insanın güç yetiremeyeceği şeyler vardır. Mükemmeliyetçilik insanın haddini bilmemesidir. Kendini kusurlardan, eksikliklerden beri görmesidir. Farkında olmadan ilahçılık oynamasıdır.
Böyle bir iddiada olan insan imkânlarla savaşır. Savaşların ise iki tarafı vardır; kazanan ve kaybeden. İmkânla savaşıldığında kaybeden insan olur. Çünkü haddini bilmeyen kaybetmeye mecburdur. Ancak imkânla yüründüğü zaman kazanır insan. Akan bir dereye yüzme bilmeden atlayan insan misali gibidir bu. Hayatta kalmak için önce yüzmeyi öğrenmek gerekir. Yüzme öğrenmeden dereyi geçmeye kalkarsak boğuluruz. O halde imkânlarımızı önce dereyi geçmek üzerine değil, yüzmeyi öğrenmek üzerine değerlendirmeliyiz.
Mutluluklarımızı bu dünya üzerinden değil ebedi dünya üzerine inşa ettiğimiz zaman imkânları doğru bir şekilde kullanmayı da öğreneceğiz. Çünkü en baştan saati doğru ayarlamış olacağız. Doğru ayarlanmış bir yelkovan ve akrep hep doğru çalışır. Selam, saatini haktan tarafa ayarlayanlara…