İnancımız Davranışlarımıza Ne Ölçüde Yansıyor
İnanç ve davranış ilişkisi, hiç şüphesiz dinin en temel konularından biridir. Kur’an-ı Kerîm’de çok sıkça tekrarlanan “iman edenler ve yararlı işler yapanlar” ifadesiyle iman-davranış konularının birbirleriyle ilintili olarak yer alması oldukça dikkat çekicidir. Buna göre iman, davranışlarımızın olmazsa olmaz yegâne unsuru; iş ve davranışlarımız (amel) ise imanın pratik hayata yansıtılmasıdır. Başka bir ifadeyle bütün davranışlarımız, ayette de ifade edildiği gibi imanımızın tabii bir sonucu ve tezahürüdür:
İnandıktan sonra güzel ve faydalı işler yapanları, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size Allah’ın apaçık ayetlerini okuyan bir peygamber göndermiştir. Kim Allah’a inanır, yararlı işler yaparsa Allah onu, altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere koyar. Allah, ona gerçekten ne güzel bir rızık vermiştir. (Talak,65/11)
Peki, günümüzde Resul-i Ekrem’in örnekliğinde Kur’an ahlakını davranışlarımıza yansıtabiliyor muyuz?
Müslümanların, Kur’ân ahlakını terk ettiklerini dile getiren Prof. Dr. Celalettin Vatandaş, iman-amel ilişkisini şöyle izah ediyor: ‘’Ahlak imandan gelir. İnsanın Allah ile insanın diğer insanlarla ve insanın kendisiyle ilişkisi, imandan gelen ahlak çerçevesinde belirlenir.’’
İslâm’ın azılı düşmanları ve amansız muhaliflerinin, en başından itibaren Hz. Peygamber ve arkadaşlarını herhangi bir ahlaki zafiyetle kesinlikle itham etmediklerini vurgulayan Prof. Vatandaş, bunun da imanın davranışlara yansıması ile izah edilebileceğini belirtmektedir.
İslam dünyasının tümünde yoğun bir ahlaki kriz yaşandığını söyleyen Diyanet İşleri eski başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, gerekçesini de şöyle açıklıyor: ‘’Ahlak konusunda insanlığın idrakine dair söyleyecek çok sözümüz olmasına rağmen söyleyecek yüzümüz yok. Çünkü inandıklarımızı eylemlerimizle gösteremiyoruz.’’
Gösteriş Dindarlığı mı?
Günümüzde sadece belli ibadetleri öne çıkaran dindarlık anlayışının, ahlakî davranışlara karşı olabildiğince duyarsız ve gösteriş ağırlıklı olduğu gün gibi ortadadır. Oysa ahlak; ibadetin gayesi, ibadet ise ahlakın vesilesidir. Müslüman’ın açlığını gidermeyi, komşusuna eziyet etmemeyi ve trafikte seyrederken hayvan çiğnememeyi de takvanın içinde zikretmek dindarlığın icabı olsa gerek.
İman ve davranışlarımız yönünden durumumuzu tekrar gözden geçirmeliyiz. Her hâlükârda bunu rutin bir eyleme de dönüştürmemiz gerekecektir. Zira karşı karşıya kaldığımız iç karartıcı durumların arkasında inanç ve davranış noktasındaki zaaflarımızın son derece etkili olduğunu hesaba katmamız gerekmektedir.
İman ile ahlak arsındaki ilişkinin pratiğe yansıması ve tezahürleri Asr Sûresi’nde veciz bir şekilde ifadesini bulur:
Asra (zamana-çağa-ikindi vaktine) yemin olsun ki insan kesinkes ziyandadır. Ancak zararda olmayanlar; iman edip iyi işlerde-davranışlarda bulunanlar, birbirlerine doğruları ve sabırlı olmayı tavsiye eden kimselerdir. (Asr, 1-3)