İnsanın Şeref ve Hasiyeti
İnsan; duyan, düşünen, dileyen ve inanan bir varlıktır. Bu özellikleriyle mükerrem/üstün kılınan insanın temel gayesi Yüce Rabbi’nin rızasını kazanarak iki cihanda izzet, huzur ve saadete erişmektir. Bu gaye uğrunda didinen insanın amacına ulaşabilmesi için Yüce Allah’a, Hz. Muhammed aleyhisselâm’a, İman’a, İslâm’a ve Kur’an’ın her emrine sımsıkı bağlanması gerekir.
Hiç şüphesiz insanın kurtuluşu, şeref ve saadeti; yegâne huzur; saadet ve izzet kaynağı olan Allah’ın emirlerine sımsıkı sarılması, yasaklarından da toplumca sakınıp uzak durması, bölünüp parçalanmaması ile mümkündür. Nitekim Rabbimizin emri de budur.
“Hepiniz, toptan Allah’ın ipine (Kur’an-ı Kerim’e, İslâm dinine ve Peygamberine) sımsıkı sarılın, bölünüp parçalanmayın…”1
Çünkü izzet ve şeref; Allah’ın, Rasûlü aleyhisselâm’ın ve bölünüp parçalanmayan Mü’minlerin hakkıdır.2
Mü’min, bu şeref ve saadete kavuşmak için Allah’ın dinine hizmet eden Müslümanların derdiyle dertlenir; darda kalanların imdadına koşar; düşenin yâri olur; hastaların ziyaretinde bulunur; kardeşlerine duâ ve nasihat eden Kur’ân-ı Kerim’i çok okur; Hz. Peygamber’in emanetlerine sahip çıkarak O’na olan hasret, muhabbet ve bağlılığını salât ü selâm getirerek pekiştirir. Yaratılmışların ve insanların haklarını gözetir. Zulüm ve haksızlığı hoş görmez ve alkışlamaz. Nefsine karşı işlenen suçlan ise hoş görür; bağışlar ve öfkesini yutan Mü’min kardeşini kendine tercih edip önde tutan Böylece Cenâb-ı Hakk’ın öne geçirdiği, öncü kıldığı ve rızasına kavuşturup sevdiği bir kulu olur.
Allah’ın kendisinden hoşnut olup sevdiği bu insan, inanan insandır ve ulvî bir varlıktır.3
Cenâb-ı Hakk, hoşnut olup sevdiği Mü’min kuluna şunları va’d etmiştir:
“Erkek olsun, kadın olsun, her kim mü’min olduğu halde salih amel işlerse, ona bu dünyada mutlaka hoş, tatlı ve güzel bir hayat yaşatırız. Şüphesiz onların ahiretteki mükâfatlarını da yapmakta olduklarının en güzeliyle veririz.” 4
“Erkek veya kadın, kim mü’min olarak salih amel işlerse, işte onlar Cennet’e girerken kendilerine zerre kadar haksızlık yapılmaz.”5
Kur’ân-ı Kerim’in gözler önüne serdiği diğer bir gerçek de Allah’ın hoşnut olmadığı insanın, inanmayan insan olduğudur.
“Kim bir kötülük işler ve hataları kendisini kuşatırsa, işte onlar cehennemliktir; onlar orada sürekli kalacaklardır.”6
Şu halde insanın şeref ve saadetinin en birinci şartı, akıl vasıtası ile ilmi kucaklayıp, iman nimetine erişmesidir. “Gerçeklerin gerçeği olan imandan mahrum bırakılan gönüller; mutlaka batıl inançların istilasına uğramak zorundadırlar.”
Bu Ayet-i Celîlelerden de anlaşıldığı üzere ebedi kurtuluş ile yegâne huzur; saadet ve şeref, kaynağı İman ve İslâm nimetidir. Bu nimetin kendisine ihsan edildiği kişiler Allah’ın sevdiği kullarıdır. Allah ve Rasûlü aleyhisselâm tarafından sevilmek ne büyük bir bahtiyarlıktır. İman; insanın göz ve gönül aydınlığı, umut ve güven kaynağı, şeref ve saadet vesilesi, hayatın anlamı ve insanın mahlûkat içerisinde taşıdığı bir imtiyazdır İmanını kaybeden bir müslüman; aklını, vicdanını, şahsiyetini, hürriyetini ve insanlığını da kaybetmiş olur imanın değerini merhum Mehmet Akif’in şu sözü ne güzel ifade etmektedir:
İmandır o cevher ki İlâhi ne büyüktür,
İmansız olan paslı yürek sînede yüktür.
Allah tarafından sevilmek, Allah’ın bizleri sevmesi ve günahlarımızı bağışlaması, Peygamberimizi sevmek O’na uymak ve yolunu izlemek sayesinde olacaktır. Çünkü Cenâb-ı Hakk şöyle buyurmuştur:Allah’ı ve Onun Rasûlünü sevmek kadar; büyük bir nimet, şeref ve saadet düşünülemez.
“Habibim de ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız hemen bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın!…” 7
Kişi Allah’ın ve Peygamberinin sevgisiyle izzet ve şeref kazanın Allah’ın sevmediğinde şeref ve saadet aranmaz.
Yüce Rabbimiz, insana neyin huzur getirip, neyin darlık vereceğini hakkıyla bilendir. Bu sebeple huzur ve saadet kaynağı olarak Kur’an-ı Kerim’i indirmiş, onun tatbikçisi ve öğreticisi olarak da Peygamber Efendimiz’i göndermiştir. Yüce Allah, hak, adalet ve istikamet ölçüsü olan Kur’an’ın, dünyadan ve bütün dünyalıklardan daha hayırlı olduğunu, onunla sevinileceğini buyurarak, 8
Allah’ı unutanı ve Kur’an’dan yüz çevireni hayatın sıkacağını şöyle haber vermiştir:
‘‘Her kim benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, ona dar/ sıkıntılı bir geçim vardır.”9
Gizli ve âşikâr bütün işlerinde aşırı davranışlardan sakınan, Kur’an’ı hayat rehberi tutan, takva ve istikamet ehli olan insan, izzet sahibi üstün bir insandır.
İnsanı üstün kılan unsurlardan biri de düşünme ve düşündüğünü ifade edebilmedir. İslâm dini insana ilim kapılarını açmış ve her çeşidini
teşvik ederek tefekkürü ibadet saymıştır. Bugünün çağdaş görünümlü ikiyüzlü insanları ise; insan haklan adı altında demokrasi, adalet ve hürriyetten bahsederken kendi görüşlerinde olmayanlara çeşitli yaptırımlar uygulamakta, söylediklerinin tam tersi bir tavır takınmaktadırlar. Oysa Peygamber Efendimiz döneminde insan haklarına son derece önem verilmiş, Hakk’a davet ederken bile insanlara düşünme payı tanınmıştır. Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz” “Vedâ Hutbesi” adıyla bilinen ilk “insan Hakları Beyannamesi” mahiyetindeki tarihi konuşmasını da yapmıştır.
İnsanın izzet ve saadeti; kâmil imanın semeresi, salih amelin, güzel hal ve ahlakın neticesidir. Allah’a isyan etmek, Kur’an’dan yüz çevirmek ise her çeşit sıkıntının ve kötülüğün başıdır. Çünkü Allah’ın hâzinesinde bulunan nimet ve rızıklara, ancak O’na ibadet ve taatle erişilir; isyanla erişilmez.
Zamanın her anında ve mekânın her noktasında Allah’ın sayısız nimetleriyle karşılaşan insan, bu nimetlerin şükrünü, Rabbi’ne itaat, ibadet ve kulluğu ile yerine getirerek izzet ve saâdet kapılarını ara- lamalı, Cenâb-ı Hakk’ın ve Rasûlü aleyhisselâm’ın hoşnut olacağı şekilde yaşayarak onurlu ve huzurlu bir hayata kavuşmalıdır.
------------------------------------------------------------
l-ÂI-i imran, 3/103
2-Münâfikûn, 8
3-bkz.ÂI-i imran, 3/139
4-Nahl, 16/97
5-Nisa, 4/124
6-Ba- kara, 2/81
7-ÂI-i imran, 3/31
8-bkz. Yunus, 10/58
9-Taha, 20/124
Hikmet Aslantürk