MÜLK KİMİN?
Rabbimiz (c.c.), Kur’an-ı Azimüşşân’da sıklıkla “Mülkün Sahibi” nin kendisi olduğunu hatırlatır. Bu hususta o kadar çok ayet-i kerime vardır ki, biz birkaçını hatırlatalım:
“Velillehi mâ fi’ssemâvati vemâ fi’l ard” (Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır) (Âl-i İmran Suresi / 109).
“Velillehi mülkü’ssemâvati ve’l ard” (Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır) ( Âl-i İmrân / 189).
“Velillehi mâ fi’ssemâvati vemâ fi’l ard” (Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır) (Nisâ Sûresi / 126).
“Velillehi mâ fi’ssemâvati vemâ fi’l ard” (Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır.) (Nisa / 131).
Rabbü’l Âlemin, niçin bu kadar sıklıkla, Mülkün Hakiki Sahibi’nin kim olduğunu hatırlatmakta? Zire insanoğlu çok gafil, çok cahil, çok nankördür. İnsanların ekseriyeti; koca koca harflerle “kâinat kitabında” yazılı olan Mülkün Sahibi’nin kim olduğunu görmesine, yüz yirmi dört bin Peygamberden işitmesine, yüz Suhuf’ta, dört mukaddes kitapta okumasına rağmen, hâlâ Mülkün Hakiki Sahibi’ni tanımamakta ısrar etmekte.
Oysa işte gözler önünde: Gün akşama eriştiğinde ölmekte, bahar ve yaz mevsimi kışa erişip ölmekte, asırlar ölmekte, otlar, bitkiler, ağaçlar, hayvanlar, cinler ve insanlar ölmekte. İnsan topluluklarını bir çatı altında toplayan devletler ölmekte…
“Vehüve Hayyun lâ yemût”, yani“hiç ölmeyecek diri” olan Allah-u Azimüşşân baki… Kendi mahlûku, yani yarattığı kullarının nankörlükleri, inkârları üzerine, Haşir sabahı diriltince onlara, “Mülkün Hakiki Sahibi’nin kim olduğunu” bir kere daha soracak ve cevabını Zat-ı Zülcelâli verecek. Mü’min Suresi’nin 16. ayet-i kerimesi gafil kafalara bir tokmak mahiyetinde. Bu ürpertici ayet-i kerimeye mealen bakalım:
“O gün onlar (kabirlerinden) meydanaçıkarlar. Onların hiçbir şeyi Allah’a gizli kalmaz. (Allah onlara sorar ve cevabını verir): ‘Bugün hükümranlık kimindir?’ Kahhar olan tek Allah’ındır” (Mü’min Suresi / 16).
Bu ayet-i kerimede geçen, “Limeni’l mülkü’l yevm” (Bugün hükümranlık kimindir?) cümlesi müthiştir. O mağrur kâfirler, zalimler, münafıklar, o gün zillet içerisindedirler. Yüz üstü yerde sürünmektedirler. Başlarında haşmetli görünüşleriyle müvekkel melekler beklemektedir. O gün afra tafranın, lüksün debdebenin, etraflarında dalkavukların, koruyucuların olmadığı gündür.
Fatiha Suresi’nde okuyoruz: “Maliki Yevmi’ddîn” diye, yani “Din gününün, ceza gününün malikidir.” İnsanın, bütün mevcudatın ömrünün bitmesi gibi, bu dünyanın ömrü de sona erecek. Bütün mevcudat Haşir meydanında toplanıp hesaba çekilecek. İşte o günde -ki elli bin senelik bir zamandır- herkes, Mülkün Hakiki Sahibi’nin kim olduğunu bilecek, görecek, anlayacak. Ancak inanmayanlar için, iş işten geçtikten sonra…
Onların anlamaları onlara hiçbir fayda vermeyecek. Fırsat elde iken, henüz can bu tende iken, ecel kapıyı çalmadan önce bu temel gerçeği unutmayalım. Mülkün Hakiki Sahibi Allah-u Azimüşşân’dır. Bu dünya da ahiret yurdu da O’nun mülküdür. Nasıl ahiret yurdunda sadece ve sadece O’nun sözü ve hükmü geçecekse, bu dünyada da O’nun sözü ve hükmü geçer. Geçmeli… Yoksa herc ü merc
olur…
İşte cihat bunun için farz kılınmış. İşte mücahit bu temel gerçeği insanlara bildirmek için var. İşte şehitler bunun için hayatını feda etmekte. İşte gaziler bunun için kılıç kuşanmakta. İşte sarf ettikleri mürekkepler şehitlerin kanlarına denk gelen gerçek âlimler bu gerçek için göz nuru dökmekte, dirsek çürütmekte, saçlarını, sakallarını ağartmakta. Mülk kimin? Atomdan da küçük olan bütün zerreler, bütün yıldızlar, bütün galaksiler, bütün canlılar, insanın vücudunun bütün zerreleri haykırmakta: Mülk, Allah-u Azimüşşân’ındır! Amenna ve saddaknâ…