Alçakgönüllü Olanı Allah Yükseltir
Aile huzurunda güzel ahlakın çok büyük ehemmiyeti vardır. Güzel ahlakın en önemli unsurlarından biri de alçak gönüllülüktür.
Alçak gönüllülük, kibirden sakınmak yani kendini üstün görmemektir. Allah-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede Lokman-ı Hakim’in oğluna şöyle nasihat ettiğini bildirerek örnek gösterir:
“Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zîrâ Allah, kendini beğenmiş, övünüp duran kimseleri aslâ sevmez.” (Lokmân, 18)
Kibir, insanın nefsani yönünden kaynaklanan kötü bir huydur. Kibirli insan Allah'ın sevmediği bir kul olduğu gibi, insanların da sevmediği bir kişidir. Çünkü kibir birçok kötü davranışa sebep olur. Mesela kibirli insan, kimseye değer vermez; kimse için fedakarlık yapmaz. Kendisi için istediği güzel hal ve hareketleri başkasına layık görmez.
Elbette bu huyları sebebiyle kimse kibirli insanı sevemez. Bilhassa evlilik gibi bir ömür boyu sürecek bir beraberlik ancak alçak gönüllülükle, hak tanır ve insaflı olmakla yürür.
Erkekler Saygı İstiyor
Evlilikte karı koca arasında güzel bir geçim ve ahenk için en önemli hususlardan biri, muhatabına değer vermektir. Bilhassa erkekler şahsiyetlerine düşkün oldukları için, hanımlarının onlara değer vermesini, kişiliğine saygı göstermesini beklerler.
Zamanımızda yoğun bir şekilde “kadın erkek eşitliği” propagandaları yapılsa da, psikoloji araştırmalarının ortaya koyduğu bilimsel sonuçlar da göstermektedir ki, evlilikte kadınlar sevilmeye ihtiyaç duyarken erkekler saygı görmeye önem vermektedir.
Maalesef günümüzde televizyon dizileri, medya ve egemen kültür, kadınlara kibir ve dik başlılığı telkin ederek aile saadetini zehirlemektedir. Halbuki kadının kibirli ve asi olması, kocasının sevgisini kaybetmesine sebep olarak çok büyük bir fesada zemin hazırlar. Çünkü öfkesini kontrol etmekte problem yaşayan erkekleri tahrik eden asi tavırlar, ailede şiddete yol açabilir.
Zamanımızda sıkça rastladığımız bir hata da kişisel gelişim kitapları gibi bir takım vasıtalarda, özgüven adı altında kibirliliğin telkin edilmesidir. Birçok kişi, özgüven, kendi değerinin farkında olma, kendini ezdirmeme gibi telkinleri dik başlılık, sivri dillilik, kaprislilik, huysuzluk zannetmektedir. Sadece kişisel gelişim kitaplarında değil birçok vasıtada kadın ve kızlara, “Kendine güven,” “Sen yapabilirsin,” gibi telkinlerle gereksiz yere rekabet duyguları tahrik edilmektedir. Halbuki bu kadının fıtratına uygun değildir.
Kadının fıtratında rekabet ve iddiacılık değil, işbirliği, yardımlaşma, dayanışma, karşılıklı iyilik ve fedakarlık gibi duygulara meyil daha fazladır. Kadınlar yaratılışları icabı, kendilerini güvende hissetmek isterler. Sevildikleri ve destek buldukları zaman kendilerini güvende ve huzurlu hissederler.
Bunun yanı sıra özgüven de kibir ve dik başlılığı gerektirmez. Bir müslüman kendi nefsine değil, ancak Allah'ın yardımına güvenerek özgüvenli olabilir. Özgüven, kişinin hayatta vazifeler yüklenmesi ve karşılaştığı zorluklarla baş etmesi, paniğe kapılmaması, kendini aciz görmemesi için gerekli bir duygudur.
Bir insan Allah'ın yardımına güvenerek cesaretli ve özgüvenli olmalı, insan ilişkilerinden ve vazifelerden kaçmamalıdır. Ama bu insanlarla muamelelerinde yumuşak huylu, mütevazı olmasına engel değildir.
Tevazu ve Vakarın Dengesi
İslam’ın tavsiye ettiği kamil ahlak, tevazu ve vakarın dengesini gerektirir. Rabbimiz;
“Rahmân’ın kulları öyle kimselerdir ki, yeryüzünde vakar ve tevâzû ile yürürler, câhiller kendilerine (hoşa gitmeyecek) lâflarla sataştığı zaman, ‘Selâm!’ derler (geçerler).” (Furkân, 63)
Bu ayet-i kerimeden anlayabileceğimiz gibi, müslümanın vakarı, izzetini ve haysiyetini cahillerin sataşmasından koruması için bir kalkandır. Vakar, mümin ve müminelerin, ağyara yani yabancılara karşı takındığı ciddi ve ağırbaşlı tavrın adıdır. Aile içinde, eşine karşı mümine hanıma yakışan ahlak ise, alçak gönüllülük ve yumuşak huyluluktur.
Alçak gönüllülük bir hanıma hiçbir şey kaybettirmez. Çünkü beyi kıymet bilen bir insan ise bu tavrını takdir eder, daha çok sever. Velev ki kıymetini takdir edemese bile en azından sertliği kışkırtılmamış olur.
Bilhassa Allah'ın rızasını isteyerek alçak gönüllü davrananları Allah-u Zülcelâl yükseltir. Peygamber efendimiz buyuruyor ki,
“Kim Allah Teâlâ Hazretleriʼnin rızâsı için bir derece tevâzû gösterirse (alçak gönüllü olursa), Allah onu bu sebeple bir derece yükseltir. Kim de Allâh’a bir derece kibirde bulunursa, Allah da onu bu sebeple bir derece alçaltır, böylece onu esfel-i sâfilîne (aşağıların aşağısına) atar.” (İbn-i Mâce, Zühd, 16)
Saliha hanımın, kocasına karşı alçak gönüllü olması hem kendi maneviyatı hem de aile huzuru için elzemdir. Çünkü Allah-u Zülcelâl erkeklere ağır sorumluluklar yüklemiştir ve bu yükün altına girmeleri için biraz daha fazla özgüvenli yaratmıştır. Bir erkeğin kendine güveninin sarsılmaması için kadının kocasına evde değer ve reislik duygusu hissettirmesi çok iyi olur.
Bir hanım kocasına değer hissettirmekle kendi saadetinin temelini atar. Çünkü ona değer hissettirecek şekilde yumuşak davranınca kocasının sevgisini kazanacaktır. O zaman kocası da onunla beraber zaman geçirme ve güzellikleri paylaşma isteği duyacaktır.