Kusur Arayan ''Kusursuz İnsan
"Ey imân edenler. اokça zan etmekten kaçınınız. Şüphe yok ki zannın bazısı günahtır. Ve kusur araştırmakta bulunmayınız. Ve bazınız bazınızı gıybet etmeyiniz. Sizden biriniz ِlü kardeşinizin etini yemeyi sever mi? Bilâkis onu kerih gِrmüş olursunuz. Artık Allah'tan korkunuz, şüphe yok ki, Allah, tevbeleri kabul edicidir, çok esirgeyicidir."(Hucurat Sûresi 12)
İnsanlara kِtü zanlar beslememizin en ِnemli nedeni, başkalarının da aynı veya farklı hatalara sahip olduğunu gِrerek, "biz onların seviyesine çıkamıyoruz, bari onlar bizim seviyemize insin" derecesine, düşüncelerimizle insanları karalayarak kendimizi rahatlatmak davranışıdır. Bu durum insanı, başkalarının güzel yanlarını gِrmek yerine, onların eksik ve hatalarını araştırmaya itiyor!
Sürekli, insanların hatalarını, kusurlarını araştırırsak kendimize ve insanlara faydalı olmadığımız gibi bir de zararından sakınılması gereken bir insan halini alıyoruz. Başkalarının kusuru, bizim günahlarımızı ِrtmez. Bِyle olduğu halde insanların kusurlarını kendi günahlarımıza yorgan yapıp gizlemeye, kendi açıklarımızı, başkalarının açıklarını ِne sürerek kapatmaya çalışıyoruz. Sürekli başkalarının kusurlarıyla meşgul olan insan, gizlemeye çalıştığı için kendi kusurlarını hiçbir zaman gِremez.
Daha da ِtesi kendi güzelliklerini gِrecek vakti de kalmaz. Ayrıca basit bir kusur gِrüp hemen eleştirmek, aynısıyla mukabele gِrmeyi netice verir. Bu şekilde yıkıcı olmak yerine, onların güzelliklerini sergilemeye, insanların iyi yِnlerine dikkat çekmeye çalışmalıyız. Başkalarını kusurlarıyla yakalamak yerine, onları aklayarak sevgi ve muhabbetin başlamasına kapı açmalıyız.
Kardeşimizin nefsini kendi nefsimiz gibi bilmek çok ِnemli bir paylaşımdır. Ancak o zaman onun bir hatasını kendi hatamız olarak düşünebiliriz ve yapılan bir hatayı birlikte düzeltme yoluna gidebiliriz. Hatalarımızı gِrünce birbirimizi uyarmamak ve onun yerine hatalarına bakıp dostumuza kِtü zanlar beslemek ya da en kِtüsü yapılan hatayı gidip başkalarına anlatarak bir de gıybete yol açmak, kardeşlik bağlarına vurulan en büyük darbedir.
Hatalarımızı birbirimizi kırmadan, bezdirmeden ve hata işleyenle gِren arasına başka insanları karıştırmadan yumuşaklıkla ve güler yüzle düzeltme yoluna gidelim. اünkü, hatayı yapanla gِren arasında düzeltilebilecek bir meseleye, bir de hatayı duyanları eklemeye kalkışırsak -ki, bu da hata hakkında suizan ve gıybet eden yeni insanlar cemiyeti oluşturmak demektir-kardeşlik bağlarımızı koparırız.
Abdullah bin Zeyd (r.a) şِyle diyor: "Sana din kardeşinden istemediğin bir şey ulaşırsa onun için bir ِzür ara. Bir mazeret bulamazsan kendi kendine, belki benim bilmediğim bir durum vardır, de."
İşte bizi daha geniş düşünmeye sevk eden bir sِz. İnsanların bir anlık davranışlarına hapsolmamamızı isteyen bir sِz.
Kardeşimizin yaptığı bir davranış o an için hoşumuza gitmeyebilir, hattâ kırılabiliriz. Ama o hatalı anlarına bakıp onlara kِtü karakterler, kِtü insan imajları çizmemeliyiz.
Mesela diyelim ki, üçü çeyrek geçe arkadaşım çok büyük bir kusur, bir günah işledi. Ama beş dakika sonra içine bir pişmanlık geldi, hatasını anladı ve Rabbinden af dileyip, tِvbe etti. Ve tِvbesinden dolayı pek çok ihsanlara kavuştu. Bense hâlâ "üçü çeyrek geçe şِyle yaptı" diyorum onu yargılayıp, asıyorum, insanlara-gidip anlatıvorum, ondan nefret edip, hiçbir şeyimi vermiyorum. O tِvbe edip affedildiği sırada ben kimbilir kaç kişiye hatasını anlattım, kaç kişinin de ِyle düşünmesine sebep oldum. Bu durumda zararda olan kim? O mu ben mi? Demek ki kِtü zan edenin, kusur araştıranın, gıybet edenin en çok kendisine, sonra da insanlara zararı vardır.
Hepimiz anlık insanlarız. Her bir anda vücudumuzda milyonlarca hücre yenileniyor. Dolayısıyla ruh halimiz de her an değişim gِsteriyor. Bir andaki hal ve hareketlerimizle, diğer bir andaki halimiz arasında çok büyük farklılıklar gِrüyoruz. Hepimiz her bir saniyede halden hale giriyoruz. O halde insanların bir anlık davranışlarına bakarak onlara karakter çizemeyiz. "Bu insan kِtüdür" diyemeyiz. اünkü diğer bir ânında o insan pişmanlık haletine de girebilir. Bir andaki ruh haletiyle çok kِtü bir imaj çizebilir, ama diğer bir ânında ondan iyilikler ve ikramlar da hâsıl olabilir. Bir anımızda çok iyi bir davranış sergilerken, diğer bir ânımızda kِtü bir imaj çizebiliyoruz. İşte bu durumda hemen hüsn-ü zannımızın, iyi niyetimizin devreye girmesi gerekiyor. "Bu insan kِtüdür" yerine "Bu insan iyidir" dememiz gerekiyor.
Bir insanı, içi, yüz kişiyle dolu bir gemi olarak düşünelim. O gemide 99 kişi kِtü olsa ve içlerinde yalnızca bir kişi iyi olsa, 'Bu gemide 99 tane kِtü var" diye o gemiyi batıramayız. اünkü iyi olan o tek bir kişi bizim için çok ِnemlidir. O bir kişi belki zamanla 99 kişiyi de iyi durumuna getirebilir. Bir insanın yüzde 99 kِtü olma ihtimali varsa ve yüzde bir iyi olma ihtimali varsa, o yüzde birlik değer bizim için kâfidir. En ِnemlisi de o yüzde bir iyiliğin yüzde 99 iyiliğe dِnüşme imkânı vardır. Bu yüzden o insanı kesin olarak yargılayıp asmak yerine, onu kurtarmaya çalışmalıyız.
Suizannı engellemenin tek yolu, o tek iyiliği sürekli hatırımızda tutarak, 99 kِtülüğü affedebilmemizdir. Elbetteki bir affı gerçekleştirirken o kِtü yanlarını iyilikle değiştirebilmeleri için müsamahamızı elden bırakmayarak onlara yardımcı olmak zorunda olduğumuzu da unutmamalıyız.
O halde basit hatalarından dolayı kimseye gücenip kırılmayalım. اok büyük günahlar işliyoruz, sonra Rabbimize el açıp af diliyoruz. Rabbimiz çok büyük günahları affederken, biz ufacık bir hatada nefretlerimizi seferber etmeyelim. Başkalarının hatalarını gِrenler de hatadan salim değillerdir. İnsanları kusursuz istemek de bir kusurdur.
Bu yüzden insanları eksiklerine ve kusurlarına rağmen hoş gِrmeye çalışmalıyız. Bِylece bizim asıl derdimizin insanlar değil de kendimiz olduğunu, asıl bizim kusurlarımızın uzun zamandır keşfedilmeyi ve giderilmeyi beklediğini gِrebiliriz. Başkalarını her zaman affedelim, ama kendimizi affetmeyelim. اünkü daha verimli, daha faydalı insanlar olmak istiyorsak, her zaman yetersizlik hissi içinde olmamız ve kendimizin çok eksik yanlarımız olduğunu bilmemiz gerekiyor.
Kusurlar araştırıp, ayıplar dِküp saçmak yerine, hatalarımızı samimice birbirimize bildirip en güzeli bulmaya ve birbirimize iyi birer ayna olmaya çalışalım. اevremizdeki insanları ayıpsız ve kusursuz gِrmek istiyorsak başlama noktası olarak kendimizi kabul edelim. Ve en evvel kendi kusurlarımızı bertaraf etmeye çalışalım.
Unutmayalım ki, kusurlu, hatalı tek insanı kendimiz olarak gِrür ve insanları kusursuz olarak düşünürsek, kendimize yaptığımız her nefsî müdahale güzel huy ve davranış meyveleri verecektir.
Hülya Kartal