* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Sorumluluğun Önemi Üzerine  (Okunma sayısı 1113 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Sorumluluğun Önemi Üzerine
« : Nisan 05, 2017, 12:50:00 ÖÖ »
Sorumluluğun Önemi Üzerine

Bir kazadır hayatta bulunmak; öyle ki; salt kâinatta bulunmak ya da bulunduğu bu kâinat üzerinde yaşamak, insani olan tüm vasıfları devam ettirmekle kaim, zorunlu olan ve dışında kalınamayacak, değiştirilemeyecek bir kazadır. Zira insan her ne olursa olsun bunun dışında yaşayamaz, bunun dışında bir hayatla ilişki kuramaz, hayatını başka-tasavvur ettiği veya arzuladığı /hayali-âlemlerde yaşayamaz.

Kişi; hayat, kâinat, insan bileşimini kavrayarak sorumluluklarını farkına varıp anlamaya çalışabilir. Bu bileşim bütün bu halleriyle de insanı, hayatını bu dizge üzerinde ve içerisinde nasıl düzenleyebileceğini düşünmeye zorlar. Böylece düşünmeye başlayan insan ise kaçınılmaz bir biçimde içine itilmiş olduğu hayatın hiçbir sorumluğundan azade kalamayacağını ve bu anlamda hayatın uzaklaştırılamayacak biçimde kendisini çepeçevre sarmış olduğunu görür.

Zira her kim olursa olsun en azından temel insani faaliyetler eksenin de herkesin yaptığı gibi uyur, yemek yer, sosyal ilişkiler kurar, evlenir… Bütün bu zorunlulukları yerine getirebilmek içinde mutlak bir nizama ve bu çerçevede hayatını düzene koyacak olan yasalara muhtaçtır.

Özetle bu hayat kazasını sürdürebilmek için muhakkak bir nizama ve düzene karşı duyduğu ihtiyaç; hiçbir zaman için insanoğlunun peşini bırakmayacaktır. İşte insanın kâinatta yaşadığı müddetçe sorumluluktan azade olamayacağı gibi hiçbir zaman başıboş kalamayacağını da sadece bir korelâsyonla bile anlayıp yorumlamak mümkündür.

Bu aynı zamanda ilahi bir durumdur. Bu insani durumu anlamlandırarak insanoğlunun eşref-i mahlûkat mertebesine çıkabileceği gibi esfele safilin derekesine düşebileceğini beyan eden Kur’an’ da bu hususa şu iki ayetle dikkat çekilir.

\"İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır!” ( 75/Kıyamet, 36)

\"Yaptığınız işlerden mutlaka sorumlu tutulacaksınız.\" (16/Nahl, 93)

İnsanoğlunu yaratan Allah-u Teâlâ’nın yaratmış olduğu insanı nasıl bir sistemle donattığına dair bildirisidir bu ayetler. Gerek yaradılışı ve gerekse fıtratı bağlamında insan denen varlığı iyi okumak lazımmış demek ki! Yine demek ki insan denen varlık ne sorumsuz ne de başıboş bir yaratıkmış! Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler diye bellenen ve belletilmek istenen sözde aslında sınırını aşmış ve basit bir sözden başka bir şey değilmiş! Öyle ki insanoğlu en doğal ihtiyaçları için geçerli olduğu gibi içgüdüleri bağlamında da başıboş kalmaz, kalamaz, kalmak istese de başıboş bırakılmazmış. Susamışlık gibi insani zorunlu bir ihtiyacın nasıl giderilmesi gerektiğini bilmekle sorumlu olduğu gibi insanoğlu suyu nasıl elde edeceği bilmekle de sorumluymuş.

Lakaytlık da bir seçimdir bu anlamda. İnsan ya lakayt kalır ya da kalmaz. Tıpkı bunun gibi hayat diye uğramış olduğu bu kazada da iki seçeneği vardır insanoğlunun. Ya hayatını kendi nefsine göre yönlendirmeyi seçecek veyahut da vahye tabi olacaktır. İnsanın bu iki seçim dışında bir başka yola sapmak üzere sorumluluğunu erteleme ya da halini başıboş veya vasat bir yerde kendi başına bırakması mümkün değildir. Yani halk tabiri ile \"orta yerin adamı\" olmak diye bir şey de söz konusu değildir. Sorumluluk sorumluluktur; vahye göre sorumluluğunu yerine getirmeyen her kim olursa olsun bu sorumluluğunu başka bir yerde ya da başka bir şekilde uygulamaya koymuştur. Kişi haram olanı helal olana tercih ederek, sadece bir suç işlenmemiş, aynı zamanda helal yoldan kazanç elde etme sorumluluğu yerine haram yollarla yerine getirmeye çalışmak gibi arızalı da olsa tamamen seçime ve idrake dayalı eylem yapmıştır. Yanlışta olsa bir seçim yapmıştır ve bu eylemiyle de yükümlü olmuştur insan. Böylece de \"sorumsuz davranmamış\" sözünün aksine bir başka sorumluluk yüklenmiş, yanlış bir yol takip etmiştir.

Birey ya da kul için söz konusu etmiş olduğumuz sorumluluğu yüklenme hali genel bir kural olarak topluluklar, toplumlar hatta ümmet için de geçerli olacaktır. Bu çerçeveden bakıldığında İslam ümmeti içerisinde de bir sorumluluk ve sorumsuzluk buna bağlı olarak da iman ve sorumluluk denkleminin var olduğunu söylememiz mümkün olacaktır. Buna paralel olarak bugün ümmet arasında sorumluluğun ve yükümlülük halinin kaybolmasa da birçok konuda yön değiştirmiş olduğunu görüyoruz. Öyle ki, İslam\'ın getirdiği yükümlülükler ile buna bağlı sorumlulukları taşıması gereken ümmet çoğunlukla gelenekle modernlik arasında bir yerlerde duruyor. Müslümanlar tüm işlerde ve ilişkilerde istinat noktası kaotik hale getirilmiş bir pusulaya uyar gibi hedefinden saparak ümmeti bağlaması gereken bu sorumluluklardan ve yükümlülüklerden kaçıyor, yerel ve ya genel strüktüre bağlı olarak dayatılan yeni kriterlere uygun tevil mekanizmaları kendi kendine oluşturuyor. Üstelik bu eylemi sorumluluk ve yükümlülük savsaklamasına haklılık kazandıracak şekilde nefsine göre küfür hükümleri ile yön vermeye çalışıyor. Bireysel anlamda hayatını sürdürebilmek için ihtiyaç duyduğu maddeleri elde etmek için faizle kazanç elde etme yoluna gitmeyi seçen ortalama Müslüman davranışı ve ya Müslüman topluluğa reva görülen zulmü uluslararası konjonktürün engellemeleri ile görmemezlikten gelen Müslüman ülke davranışları bu tür davranışa örnek gösterilebilir…

Görünen o ki ümmet; asli sorumluluğun başı olan Allah\'a karşı sorumluluğu hatırlamak ve hatırlatmak eksenindeki kendi sorumluluğunu ve yükümlülüklerini unutmuş veya farkına varamamış. Aksi gibi de bu farkına varamamışlık sonucunda da bu sorumluluğun yerine ikame edilmiş ve asıl adı sorumsuzluk ve yükümsüzlük olması gereken bir başka yükümlülüğün peşine takılıp kalmıştır. İşte tam da bu noktada durup; hiçbir şey söylemeden sadece Kur’an’ı okumak yetecektir.

\"Hep birlikte Allah\'ın ipine (İslâm\'a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah\'ın size olan nimetini hatırlayın...\" (3/Al-i İmran 103)

“Takva sahiplerine, inanmayanların hesabından herhangi bir sorumluluk yoktur. Fakat belki korunurlar diye hatırlatmak gerekir.” (6/En’an, 69)

Hayatta ya Allah\'a iman yani takva ya da bunun tam tersi Allah\'a isyan yani küfür vardır.

Sonuçta da Allah\'ı razı eden ya da etmeyen bir seçimle sorunluluk vardır. Bu seçimlerin sonucunda ise ya cennet vardır veyahut ta cehennem vardır. Bu ikisinden başka gidecek yeri yoktur insanoğlunun. Bundan dolayı da sorumluluk ve sorumsuzluk dizgesi üzerinde de yalın şekilde tanımlanmış orta bir yer yoktur. Sorumluluk bağlarını koruyan ruh koptuğu zaman işte o an delalete ve sapıklığa düşülmüş demektir ki, bunu da ötesi yoktur. Sorumluluğun şekillendiği üç ana nokta bulunmaktadır.

1-İnsanın Geçmişi İle Bağlantılı Sorumluluğu;

Burada akideden uzaklaşma durumunda ve ameli manada doğan herhangi bir zafiyetin telafisi için bir hatırlatma vardır. Geçmiş kavimler örnek verilir ve insanlara bulundukları ortamda düştükleri sapıklıkları daha iyi anlayabilmeleri, fikretmeleri için bunların başlarına gelenler hatırlatılır.

\"İsrailoğullarına sor ki kendilerine nice apaçık mucizeler verdik. Kim mucizeler kendisine geldikten sonra Allah\'ın nimetini (ayetlerini) değiştirirse bilsin ki Allah\'ın azabı şiddetlidir.\" (2/Bakara 211)

Geçmiş artık geçip gitmiştir ve düzeltme imkânı yoktur. O dönemin insanlarını geriye getirme imkânı olmadığı gibi, onların işledikleri amelleri de düzeltme imkânı da yoktur. Aynı şekilde onların düştükleri hataları günümüzdeki insanlara mal etme ve bundan dolayı günümüz insanlarını sorumlu tutma gibi bir sorumlulukta yoktur. Tarih olan bir iş ancak tarih olmuştur ve kişi ile birlikte, ameli de o tarihin akışı içerisinde kayıp gitmiştir.

\"Kim inkâr ederse, inkârı kendi aleyhine olur. İyi işler yapanlara gelince, onlar da kendileri için (cennetteki yerlerini) hazırlamış olurlar.\" (30/Rum 44)

Bu noktada ise gayet haklı bir biçimde dini kavrama ve kaynağına ulaşmadaki sorumluluğumuz ne olacak diye bir soru sorulabilir. Şunu iyi kavramak gerekir ki, din tarih değildir. Ancak İslam\'ın hükümlerini geçmişte uygulayan insanlar Kur’an’a yakın olmuşlar, bu kaynaktan beslenmişlerdir. Böylece de altın çağlarını yaşamışlardır. Fakat artık geri dönüş yoktur. Din hiçbir şeyi kapalı bırakmayacak, açık ve net bir şekilde bizden öncekilere ulaştığı gibi bize ve bizden sonrakilere de bu şekli ile ulaşacaktır. Geriye bir şey kalır ki o da; dini kaynağından doğru bir şekilde anlama sorumluluğudur.   

2- İnsanın Gelecek ile bağıntılı sorumluluğu;

Mantıken gelecek için herhangi bir sorumluluk yoktur. Ancak gelecekteki durumlar için hazır olma sorumluluğu vardır. Yani sorguya çekileceğimiz o gün için -Kıyamet gününe- hazır olmak sorumluluğu vardır. Gelecek hakkında ön yargıda bulunarak yön verme gibi salahiyete sahip değiliz. Çünkü bulunduğumuz andan sonrasını okuma yeteneğimiz yoktur ki; gelecek nesiller için üzerimizde bir sorumluluk olsun. Bundan dolayı Kur’an’da “gelecekte şunu yapmadığınız için hesaba çekileceksiniz” diye bir delil yoktur. Zira şöyle buyurulmuştur;

“Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir nefretle karşılanır.” (61/Saff, 2–3)

3-İnsanın hal ile bağıntılı olarak sorumluluğu;

Kişi ne geçmişten sorumludur ne de gelecekten. Yani sahabenin işlediği amellerden sorumlu olmadığımız gibi onlar da bizim işlediğimiz amallerden bir sorumlu değiller. Gelecekte İslam\'ı uygulamayacak olanlardan da sorumlu değiliz. Aslında hepsinin sorumluluğunu taşıyan kişi hayatta iken İslam\'ı yaşamak ve yaşatmaya çalışmanın içerisindedir. Eğer zamanın Müslümanları İslam\'ı en güzel şekilde anlayıp tatbik ediyorsa bu geçmişi unutturup gelecek için de güzel bir yapılanma hazırlamış olur. Yani sorumluluk insanın yaşadığı an geçerli olan bir şeydir. Namazında, orucunda, hacc’ın da vakti bellidir çünkü ve vakti geldiğinde ise sorumlu ve yükümlü olunan her ne ise onun yerine getirilmesi esastır…

\"Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. Kendiniz bilip dururken, insanların mallarından bir kısmını haram yollardan yemeniz için o malları hâkimlere (idarecilere veya mahkeme hâkimlerine) vermeyin.\" (2/Bakara, 188)

“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış) tır. Allah\'a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkiyle bilmektedir. (5/Maide, 8)

Asıl sorumluluk ve yükümlülükler yerine, Müslümanlar hedeflerini saptıracak nitelikte başka başka sorumluluklar ve yükümlülükler yüklenerek kişisel ve gereksel tavırlarla; ümmetin İslam\'a karşı sorumlulukları arttırıyorlar.  Çünkü günümüzde İslam hayatta uygulanmamaktadır. Müslümanların da gelecekte bu mesele halledilir diyerek çözümü erteleme salahiyetleri yoktur. Her taraf kötülüklerle dolmuştur. Bunları kaldırmaksa günün Müslümanlarının üzerindeki sorumluluktur. Çünkü hükümle doğrudan muhatap olmak yaşayan kişi için geçerlidir. Ne geçmiş ne de gelecekteki kişiler şu an bu hükmün muhatapları değillerdir.

Muhatap olan bizleriz. Demokrasiye, sömürüye, kapitalizme, laikliğe ve bütün kötülüklere karşı harekete geçme işi biz Müslümanların üzerinedir. Namazdaki sorumluluk sosyal hayatla ilgili sorumluluklarımız arasında bir fark yoktur. Hiçbir Müslüman ben namazımı kılarım fakat sosyal ve siyasal konularla ilgilenmem deme yetkisine sahip değildir. Kişi hayatta kaldığı sürece sorumluluktan kurtulamaz.

Oysa Ümmet arasında sorumluluk alanları maalesef taksim edilmiş ve sınırlar konulmuştur. Bunu ibadetlerde gördüğümüz gibi diğer alanlarda da görmekteyiz. Namaz kılmayan bir Müslüman\'ın namazı yaşlanmaya bırakması, küfür sisteminin uygulanmasına göz yumup siyaset benim işim değil demesi, yönetimin İslami olmadığını bildiği halde bundan iyisini mi bulacağız demesi, bazı olaylar karşısında pasifliğini koruyarak Allah günü geldiğinde nizamını birileri eliyle hâkim kılar ve daha nice bahaneler bu duruma örnek gösterilebilir..

Asıl anlaşılması gereken de işte bu yanılgı ya da yanılgılar toplamıdır. Zira namazı nasıl ki kılınması için başkasına havale edemiyor isek diğer hükümleri de geleceğe ve başkalarına havale edemeyiz.  Bu yük istesek de istemesek de omuzlarımızdadır. Bize kalan ise sadece ve sadece yapmak ve ya yapmamak arasındaki bir seçimdir. Hükmün muhatabı olduğumuzu unutamayız.

Çünkü kişi yerine getirmediği her sorumluluğun yerine başka bir vazifenin uygulama alanına girmiştir. Yani sevap ecrinden vazgeçerek günah ecrine talip olmuştur. Ötesi yoktur çünkü ya bir sorumluluk yüklenilmiş ve onun gerektirdiği yükümlülükler yerine getirilmiş, ya da bunun tam aksine başka bir sorumluluk yüklenilmiş ve onun yükümlükleri yerine getirilmiştir.

M.Celal Özmen.

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]