Sorumluluğumuz
Göklerde ve yerde olanların tümü Allahı tesbih etmiştir. O, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi neden söylersiniz?
Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah katında bir gazab (konusu olması) bakımından büyüdü (büyük bir suç teşkil etti). (Saff, 61/1-3)
Ayetlerin esbâb-ı nüzûlü için şunlar beyan edilmiştir:
1- Abdullah b. Selâm (r.a.) anlatıyor:
Peygamberin Ashabından birkaç kişi oturup müzakerede bulunduk ve:
- Allaha, amellerin hangisinin daha sevimli olduğunu bilsek, şübhesiz onu izlerdik! dedik.
Bunun üzerine Allah, şu ayetlerini indirdi:
Göklerde ve yerde olanların tümü Allahı tesbih etmiştir. O, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi neden söylersiniz? (Saff, 61/1-2)
Rasulullah (s.a.s.) bu ayeti bize okudu.1
2- Abdullah b. Abbas (r.a.) anlatıyor:
Cihad farz kılınmadan önce müminlerden bazı kimseler şöyle dediler:
-Azîz ve Celil olan Allahın bize en sevdiği amelin hangisinin olduğunu göstermesini çokça arzu ediyoruz. Biz de onu yapardık.
Bunun üzerine Allah Nebîsine, en sevdiği amelin, hiçbir şübhenin söz konusu olmadığı bir iman ile bu imana muhalefet edip onu ikrar ve kabul etmeyen, kendisine isyan eden kimseler ile cihad etmek olduğunu haber verdi.
Cihad emri nâzil olnuca, müminlerden bazıları, bundan hoşlanmadı ve cihad emri kendilerine ağır geldi. Bundan dolayı yüce Allah da:
Ey iman edenler, yapmaycağınız şeyi neden söylersiniz? (Saff, 61/2) buyurdu.2
3- Mukâtil b. Hayy (rh.a.) anlatıyor:
Müminler:
-Allahın en sevdiği amelin hangisi olduğunu bilseydik, kesinlikle onu yapardık, dediler.
Allah da onlara, en sevdiği ameli ne olduğunu göstererek:
Şübhesiz Allah, kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever. (Saff, 61/4) buyuruğuyla onlara (bunu) açıkladı.
Uhud günü de bununla sınandılar. Nebî (s.a.s.)i bırakıp, arkalarını dönüp kaçtılar.
Bu husus da yüce Allah:
Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi neden söylersiniz? (Saff, 61/2) buyuruğunu indirdi. Ve:
-Aranızda en sevdiğim kişi, benim yolumda savaşandır! buyurdu.3
Azîz ve Hakîm, yani üstün ve güçlü, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah Teâlâyı göklerde ve yerlerde olan bütün varlıklar tesbih eder
Bütün varlıklar fıtratları gereği kendi lisânlarınca tesbih ettikleri Rabbleri Allaha kul olmaya gayret ederler
Emrolundukları gibi dosdoğru olmaya çalışırlar
Kendilerini yaratan Allahın Rabbiyetini ve Uluhiyyetini bilmiş, tanımış, kabul edip teslim olmuşlardır
Kâinat, Âlemlerin Rabbi Allahı tesbih edip ibadet etmekte
Kâinat, mümin ve müslüman!..
Rabbimiz Allah Azze ve Celle beyan buyuruyor:
Yedi gök, yer ve bunların içindekiler Onu tesbih eder. Onu, övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktu, ancak siz, onların tesbihlerini kavrayamıyorsunuz. Şübhesiz O, hâlim olandır, bağışlayandır. (İsra, 17/44)
Görmedin mi ki, göklerde ve yerde olanlar ve dizi dizi uçan kuşlar, gerçekten Allahı tesbih etmektedir. Her biri kendi duâsını ve tesbihini şübhesiz bilmiştir. Allah, onların işlediklerini bilendir. (Nûr, 24/41)
Göklerde ve yerde olanların tümü, Melik, Kuddüs, Azîz, Hakîm olan Allahı tesbih eder. (Cuma, 62/1)
Göklerde ve yerde olanların tümü Allahı tesbih eder. Mülk Onundur, hamd de onundur. O, herşeye güç yetirendir.
Sizi yaratan Odur. Buna rağmen sizden kiminiz kâfirdir, kiminiz mümin. Allah, yaptıklarınızı görendir.(Teğabün, 64/1-2)
Kâinatta, Rabbi Allahı tesbih eden varlıklar arasında emaneti yüklenip sorumluluğu alan insan, Rabbi Allahı tanıyarak, katıksız iman ile tesbihatına devam ederek, kul olma şuuruyla hareket ederek yaşadığı müddetçe mümindir
Rabbi ve İlâhı Allahdan başka rablaştırılan ve ilâhlaştırılan tağutlara yönelir, onlara itaat eder ya da hevâsını ilâhlaştırırsa, Allahı tesbih etmekten uzaklaşmış, böylece kâfir olmuş olur
Rabbimiz Allah Teâlâ, katıksız iman etmiş olan kullarına hitab ederek:
Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi neden söylersiniz? (Saff, 61/2)
Mümin müslüman kulların yegâne Rabbi, Meliki ve İlâhı olan Âlemlerin Rabbi Allah, kendisine katıksız iman edenlerin velîsidir
Onları, her türlü karanlıktan kurtarıp nûra çıkarır
Her ân onlara yeniden hidayet etmekte, onların faydasına imkân yaratmakta ve yardım etmeye devam etmektedir
Onlara sıhat ve afiyet vermekte, onları yetiştirmekte, eğitmekte ve terbiyelendirmektedir
Uyarmakta, öğüt vermekte ve olgunlaştırmaktadır
Andolsun, Biz Kurânı zikr (öğüt alıp düşünmek için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp düşünen var mı? (Kamer, 54/17)
Bu, Rabbinin dosdoğru yoludur. Öğüt alıp düşünmesini bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıkladık. (Enâm, 6/126)
Şübhesiz Allah, size emanetleri ehline (sahiblerine) teslim etmenizi ve insanlar arsında hükmettiğinizde adâletle hükmetmenizi emrediyor. Bununla Allah, size ne güzel öğüt veriyor! Doğrusu Allah, işitendir, görendir. (Nisa, 4/58)
Rabbimiz Allah, katıksız iman eden kullarını uyarıyor:
Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi neden söylersiniz?
Muvahhid mümin kullar, Rabbleri Allahın bu uyarısı karşısında ürpermeli ve kendilerini gözden geçirip hesaba çekmelidirler
Ne düşünüyor, ne söylüyor, ne yapıyor ve ne bekliyor?!.. Düşünce dünyasında ne tasavvur ediyor, diliyle ne söylüyor, hâliyle ne yapıyor ve istikbâle dair ne bekliyor?.. Tasavvur ettiklerini gerçekleştire bilecekse diliyle gündeme getirsin
Hâliyle yapabilecekse diliyle söylesin
Eldeki imkânları göz önünde bulundurarak, gelecekte yapabileceklerinden söz etsin ve ona göre vaadlarda bulunsun!..
Muvahhid mümin şahsiyet, Allah Teâlânın kendisine verdiği nimetlerden ve imkânlardan mesul olduğunu bilir
Bu nimetlerden ve imkânlardan hesaba çekileceğine şuurlu bir şekilde iman etmiştir
O, bu şuurla hareket eder ve bu imkânlar çerçevesinde yapa bileceklerini dile getirir
Söz verirse, imkânlarınca söz verir ve sözünü yerine getirmeye gayret eder
Çok özel bir mazereti olmadıkça ahdinden asla geri dönmez
Meşru bir özürü olduğu takdirde herkes tarafından hoşgörülür ve özürü kabul edilir
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
Ey iman edenler, akidleri yerine getirin. (Mâide, 5/1)
Adaklarını yerine getirsinler. (Hacc, 22/29)
Ahde vefâ göster. Çünkü ahid bir sorumluluktur. (İsra, 17/34)
Ahidleştiklerinde ahidlerine vefâ gösterenler
İşte bunlar, sadık olanlardır ve muttakî olanlarda bunlardır. (Bakara, 2/177)
Onlar, Allahın ahdini yerine getirirler ve verdikleri kesin sözü (Misâkı) bozmazlar. (Rad, 13/20)
Hayır, kim ahdine vefâ eder ve sakınırsa, Şübhesiz Allahda sakınanları sever. (Âl-i İmrân, 3/76)
Katıksız iman ehli olan mümin müslümanlar, Allahın kendilerine bahşettiği imkânları ölçüsünce yapacakları şeyleri söyler ve söylediklerine sahib çıkar, vadettikleri gibi yerine getirirler
Onlar, Rabbleri Allahın kendilerini ikaz ettiği konunun üzerine hasas bir şekilde eğilir, imkânlarını gözden geçirir, yapmayacakları şeyi söylemez, yapacakları şeyi söyler ve vadederler
Vadettiklerinide, vadettiği zaman da yerine getirmeye özen gösterirler
Rabbi Allaha verdiği Misak ahdiniimanı ve salih amelleriyle yerine getiren mümin kul, diğer kullara da verdiği sözü yerine getirir
eğer her türlü imkâna sahib iken, ahdini vadini yerine getirmeyecek olursa:
Allahın ahdini ve yeminlerini az bir değere karşılık satanlar
İşte onlar, onlar için ahirette hiçbir pay yoktur, kıyamet gününde Allah, onlarla konuşmaz, onları gözetmez ve onları arındırmaz. Ve onlar için acı bir azab vardır. (Âl-i İmrân, 3/77) durumuna düşer
Bu ayet-i kerimedeki ceza, onun için hak olur!..
Dikkat!..
Abdullah b. Âmir (r.a.) anlatıyor:
Bir gün Rasulullah (s.a.s.) evimizde otururken, annem beni çağırdı.
-Gel, sana vereceğim (şu şeyi) al! dedi.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.), kendisine:
Ona, ne vermek istiyorsun? buyurdu.
-Ona bir kuru hurma vereceğim, cevabını verdi.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.), Ona şöyle buyurdu:
Dikkat et! Eğer ona bir şey vermemiş olsaydın (bu,) senin hakkında bir yalan olarak yazılacaktı.4
Abdullah ibn Amr (r.a.)dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
Dört şey her kimde bulunursa, hâlis münâfık olur. Her kimde bunların bir parçası bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendisinde münâfıklıktan bir huy kalmış olur.
Bunlar, şunlardır:
Kendisine bir şey emniyet edildiği zaman hıyânet etmek.
Söz söylerken yalan söylemek.
Ahd ettiğinde ahdini tutmamak.
Husumet zamanında haktan ayrılmak.5
Bu iki hadisteki uyarıya dikkat!
İman ehli ve Allaha ve Rasulüne itaat eden muvahhid şahsiyetler, bu konuda çok hasas olmalı, çok dikkat etmelidirler
İmam Kurtubî (rh.a.), tefsirinde bu konuda şunları naklediyor:
İbnul-Arabî der ki:
Eğer söylenen söz bir vad mahiyetinde ise bu, ya o kimsenin:
-Evlenecek olursan sana bir dinar katkım olacaktır yahud:
Filân ihtiyacını satın olacak olursan, bende sana şunu veririm, demesi gibi bir sebebe bağlı olur.
Fukuhânın icmaı ile bu sözü yerine getirmesi gerekir. Yahudda şarttan uzak mücerret bir vaad olursa, mutlak ifadesi ile bunu yerine getirmesi gerekir.
Bu görüş sahibleri, ayetin nüzûl sebebini esas almışlardır. Çünkü rivayet olunduğuna göre, Ashab şöyle diyordu:
-Bizler hangi amelin daha faziletli ya da Allah tarafından daha çok sevildiğini bilsek elbette ki, onu işlerdik.
Bunun üzerine yüce Allahda bu ayet-i kerimeyi indirdi.
Bu rivayet, kabul edilmesinde pek sakınca olamayan bir hadistir.
Mücahidden de rivayet olunduğuna göre Abdullah b. Revehâ, bunu işitince şöyle demişti:
-Ben, öldürülünceye kadar Allah yolunda kendimi vakfetmeye devam edeceğim.
Bana göre sahih olan: Mazeret hâli müstesnâ, verilen sözün her durumda yerine getirilmesinin vâcib olduğudur.6
Hayatlarını iman ve cihad üzere kılan, imanın gereği olan cihadın her çeşidini gündeme getiren muvahhid müminler hep beraber Allahın ipi olan hayat kitabımız Kurân-ı Kerime sarılmalı beraber olmalı, parçalanmamalı ve dağılmamalıdırlar
Ferdî imkânları bir araya getirmeli ve cemaat imkânları oluşturmalıdırlar
Cemaatin bereket ve rahmet olduğu, ayrılığın ise bir azab olduğu malumdur
Cemaat hâline gelen mümin müslümanlar, birbirlerinin velîsi ve kardeşi olma şuuruyla birbirleriyle kenetlenmeli, Bunyanun mersusu oluşturmalıdırlar
Âlemlerin Rabbi Allahın sevdiği ve razı olduğu kullar, bu kullardır
Şübhesiz Allah, kendi yolunda, sanki birbirine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever. (Saff, 61/4)
Muvahhid müminler, yeryüzünde bu birlik ve beraberliği oluşturduklarında, ümmet şuuruyla İslâm Milletini meydana getirdiklerinde, bu gün içine düşürüldükleri zilletten, sömürülmüşlükten, ezilmişlikte kurtulacak ve işgal güçlerini topraklarından silip süpüreceklerdir.
Bunun içinde, sahip oldukları imkânları iyi hesaplamalı, Âlemlerin Rabbi Allaha tam teslimiyetle tevekkül etmeli, emr olunduğu gibi dosdoğru davranıp üzerlerine düşeni yapmalı ve güçleri ölçüsünce yapa bileceklerini dile getirmelidirler
Yapmayacakları şeyleri söylemekle, kendilerini mesuliyet altına sokmamalı ve mahcubiyeti gündeme getirmemelidirler!..
Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah katında bir gazab (konusu olması) bakımından büyüdü (büyük bir suç teşkil etti.) (Saff, 61/3)
Böyle bir suçu işlememeli olgun şahsiyetler
Allah, verdiyi nimet ve imkânlardan sorumlu tutar kulunu
Bunların bütününü iyi düşünmeli ve imkânlar çerçevesinde ameli gündeme taşımalı
.
Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma. (Bakara, 2/286) duâsını kâlî ve fiilî yapmak gerek
----------------------------------------------------------------------------------------
Dipnot
1. Sünen-i Tirmizî, Kitabu Tefsirul-Kurân, B. 61, Hds. 3525
2. İmam Hafız İbn Kesîr, İbn Kesîr Tefsiri, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2012, C. 11, Sh. 178
3. İmam Hafız İbn Kesîr, a.g.e. C. 11, Sh. 178
4. Sünen-i Ebu Davud, Kitabul-Edeb, B. 80, Hds. 4991
5. Sahih-i Buhârî, Kitabul-İman, B. 24, Hds. 27. Sahih-i Müslim, Kitabul-İman, B. 25, Hds. 106.
6. İmam Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmil-Kurân, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2003, C. 17, Sh. 299.