Öncelikler Terazisi Bozulursa
Abdullah Yıldız İletişim: abdullahnamaz@gmail.com
Bugün bayram. Kurban Bayramı’nızı tebrik eder, kurbanın takvayı kuşanmaya vesile olmasını dilerim:
“Kurbanların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat O’na sizin takvanız ulaşır…” (Hacc 22/37)
Öyleyse namaz ve kurban dahil tüm ibadetlerimiz sadece Allah için olmalıdır: “De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım/ibadetlerim, hayatım ve ölümüm Alemlerin Rabbi Allah içindir…” (Enam 6/161)
İmdi, geçen hafta Karadavi’nin, ‘hüküm, değer ve amellerden her birinin adalet ölçüsüyle kendi sırasına konması’ olarak tanımladığı “öncelikler fıkhı”na(fıkhu’l-evleviyyât)dikkat çekmiş; bu bağlamda, ümmetin ihmal ettiği görevlerden birine değinmiştik. Bugünse ihmal edilen diğer görevleri, üstadın “Öncelikler Fıkhı” isimli kitabından (çev. Prof.Dr. Abdullah Kahraman) özetle paylaşalım:
Karadavi’ye göre, ümmet olarak hayatımızın maddî, manevî, fikrî, ictimâî, iktisadî, siyasî ve diğer yönlerine bakan biri, buralarda öncelikler terazisinin tamamen bozulduğunu görür (s.42).
Üstat, bir yazarın 90’lı yıllarda yazdığı “Bosna’yı kurtarmak şüphesiz hac farizasından önce gelir!” konulu makaleyi, soru üzerine dinî ve fıkhî yönden değerlendiriyor: Yazarın sözünün fıkhî açıdan doğru ve muteber bir yönü vardır. Zira dinde yerleşik hale gelen kurala göre; ‘derhal yapılması istenen yükümlülükler, tehir edilebilenlerden önce yapılır’. Hac farizası tehir edilebilen bir yükümlülüktür. Fakat Bosna’nın bir taraftan açlık, soğuk ve hastalık felaketinden, öte yandan da toplu soykırımdan kurtarılması derhal yerine getirilmesi gereken, âcil, tehir kabul etmeyen ve ertelemeye tahammülü olmayan bir yükümlülüktür (s.46, 47). Lakin, ‘adamlardan oluşan bir bina değil, taşlardan oluşan bir bina yapmaya’inanan zenginlerimiz, paralarını İslam daveti için, küfür ve imansızlığa karşı koymak için, dinin yerleşmesi için harcamak yerine cami inşasını ve nafile haccı önceliyorlar (s.44, 45).
Üstat, ümmetin gerileme-düşüş çağlarında ve el-ân ihmal ettiği hususları şöyle özetliyor (s.49-51):
1) Müslümanlar, ümmetin tamamını ilgilendiren ve farzı kifâye kabilinden olan hususları -büyük ölçüde- ihmal ettiler. Mesela, ilim, savaş ve sanayi alanlarında üstün başarı göstermek gibi…
2) Farzı ayın olan bazı hususları ihmal edip onlara gereken değeri vermediler. Mesela, Kur’an’ın namaz ve zekâttan bile önde tuttuğu iyiliği emredip kötülükten sakındırma farzının durumu böyledir.
3) Rükünlerin bir kısmına diğerlerinden daha fazla önem verdiler. Mesela, orucu namazdan daha fazla önemsediler. Ramazan’da oruç tutmayan azdır ama ömrünü Allah’a rükû ve secde etmeden geçirenler vardır. Yine insanların çoğu namaza zekâttan daha çok önem verir. Oysa Allah Kur’an’ın 28 yerinde bunları yan yana zikretmiştir. Sahabe zekât vermeyenlerle savaşılacağı konusunda icma etmiştir.
4) Bazı nafilelere, farz ve vaciplerden daha fazla önem verdiler. Nitekim pek çok dindar zikir, tesbih ve evradı çok yapar, fakat aynı önemi pek çok farza, özellikle de sosyal alanla ilgili olanlara vermezler. Mesela, ana-babaya, akrabaya, komşuya iyilik, güçsüzlere merhamet, yetim ve yoksulları gözetme gibi.
5) Namaz ve zikir gibi ferdî ibadetlere, cihad, fıkıh, insanların arasını düzeltme, iyilik ve takvada yardımlaşma, sabır ve merhameti tavsiye etme, adalet ve şûraya davet, insan haklarına, özellikle de güçsüzlerin haklarına riayet etme gibi, faydası genel olan sosyal ibadetlerden daha çok itina gösterdiler.
6) Usul (ilke/esas) ile ilgili meseleleri ihmal edip furû (ayrıntı) ile ilgili amellere önem verdiler; dinin esası durumunda olan akîde, iman, tevhid ve dini Allah’a has kılma gibi hususlardan habersiz kaldılar.
7) İnsanların çoğu, yaygınlaşan haramlara karşı veya zâyi edilmiş farzlar uğruna mücadele etmekten çok, mekruh veya şüpheli şeylerle uğraşıyor; haramlığı kesin olan mesele dururken, haramlığı veya helalliği tartışmalı hususlarla meşgul oluyorlar; fotoğraf çekilmek, şarkı söylemek gibi…
Böylece; İslam’ın büyük hedeflerini ihmal edip cüzî ve ihtilaflı meseleler yüzünden birbirleriyle sert kavgalara giriyor; ‘saat sol kola mı, sağ kola mı takılır?’, ‘beyaz elbise giymek vacip midir, sünnet midir?’, ‘masada yemek kâfirlere benzeme hükmüne girer mi?’ gibi vakitleri yiyip bitiren, kin ve nefrete yol açan, çabaları zayi eden hedefsiz gayretler ve düşmana karşı olmayan mücadelelerle enerjilerini tüketiyorlar…