Acaba Her Şeyimiz Sanal Hale Mi Geliyor?
Konuşuyoruz. Tartışıyoruz.
Haber izliyoruz yani kendimizce haberdar oluyoruz.
Okuyoruz.
Sonra taraftar oluyoruz. Taraf seçiyoruz. Kavga ediyoruz. Birilerini savunup; birilerinin aleyhinde oluyoruz.
Ticari ve gündelik meselelerde anlaşmazlıklar ve anlaşmalar daha net ve nispeten daha istikrarlı gibi. Fakat fikri yani siyasi ve dini meselelerde durum biraz farklı. Buralarda netlik yok. Ya da fikirler sabit değil.
Acaba neden?
Yani mesele para veya somut olaylar olduğunda tavırlar daha keskin ve daha net oluyor. Fakat fikri meselelerde aynı durum söz konusu değil.
Herhalde bunun en önemli nedeni, fikri meselelerin daha soyut yani daha zor anlaşılır olması. Veya bir başka ifade ile fikri meselelerin sonucu daha uzun vadede veya daha dolaylı gerçekleştiği için bu meseleleri anlamak zor. Anlamak zor olduğu için bu meselelerde net olmak da zor. Ve yine sonuçların uzun vadede ortaya çıkmasından dolayı tavırlarda değişiklik olabiliyor.
Ama burada üzerinde durmak istediğimiz asıl mesele bu değil. Asıl üzerinde durmak istediğimiz şey, başta sosyal medya ve basın olmak üzere edindiğimiz bilgilerin ve savunduğumuz şeylerin gerçek hayatta ne anlam ifade ettiği.
Sosyal medyadaki şişme hesapları ve sadece prestij için yazanları bir tarafa bırakarak gerçek kişilerin tavırları üzerine birkaç soru sormak ve başka sorular sorulup meseleler üzerine biraz düşünülmesine yardımcı olmak amacıyla bu birkaç soruya kısa cevaplar vermek istiyoruz.
Birileri siyasi veya dini bir tercihte bulunuyor. Veya bir görüş beyan ediyor.
Mesela vatandaşın biri “deist” olduğunu iddia ediyor. Deizmi bilmediği halde deistim diyenlerin sayıca çok olduğunu biliyoruz. Yani birileri modaya uyuyor veya dikkat çekmek istiyor olabilir. Ya da tepkisel davranışlar yaygın.
Fakat burada daha hassas bir durum var. Diyelim ki birileri şuurlu olarak ben deistim diyor. Lakin yine de hayatı deizme göre değil.
Şöyle ifade etmek gerekirse yirmi yıl önce sosyalistim diyen birinin dinlediği müzik de buna göre oluyor idi. Tüm diğer mezhep ve ideolojiler de aşağı yukarı benzer tavır içinde idiler.
Fakat bugün durum tam olarak böyle değil. İnsanlar bazen başka görüşte olduklarını iddia ettikleri halde aynı hayatı yaşıyorlar. Ya da aynı görüşte olduklarını iddia edenlerin tavır ve fiilleri birbirine zıt olabiliyor. Burada istisnalardan bahsetmiyoruz. Genel hale geldiğine kani olduğumuz şey üzerinden değerlendirme yapmaya çalışıyoruz.
Peki, düşünce ile amelin farklı olmasının sebebi ne acaba? Sadece bilinçsizlik veya bilgisizlik mi?
Aslında burada başka bir sebep daha varmış gibi görünüyor: “Önceliklerin ve asli şeylerin değişmesi.”
Özetle ifade etmek gerekirse insanlar için fikri meseleler hayatın çok da gerçeği değil veya hayatta çok da önemli değiller. Fikri meseleler daha fantastik ve tali meseleler gibi duruyor.
Yani buradan insanların daha somut şeyleri önemsediklerini söylemek mümkün. Bir başka ifade ile menfaatler ve kazanımlar öncelikli hale gelmiş; fikri ve manevi meseleler biraz daha ötelenmiş diyebiliriz.
Zaten bir ayeti kerimede insanların yakın ve somut olanı tercih ettiği; uzak olanı talep edecek kadar ileri görüşlü ve sabırlı olmadığı ifade ediliyor (bkz. Kıyame Suresi, 21. ayeti kerime).
Yani sözümüzle niyetimiz başka olabiliyor.
Sözümüzle amelimiz tutmayabiliyor bazen.
Amellerimiz niyetlerimize göre veya niyetlerimiz amellerimize göre de olmayabiliyor.
Ve bunun asıl sebebi daha derinde bir yerde gizli.
Rahatına düşkün olmak veya kazanımlarını korumak.
Peki, rahatımız kaçsın mı ya da kazanımlarımız olmasın mı?
Tabi ki olsun. Zira dünya nimeti helal ve helal haram kılınmaz.
Fakat bunları asıl amaç haline getirmek, gözünde büyütmek, bunlarsız yapamamak ve bunları kaybetmek korkusuyla yaşamak problemli.
Bunları asıl amaç haline getirmediğimiz, gereğinden fazla gözümüzde büyütmediğimiz, bunları kaybettiğimizde isyan edip hayata küsmediğimiz sürece sorun yok.
Turgut Akyüz.