ÜMMETÇİLİK
Rabbimiz Zülcelâl ve Tekaddes Hazretleri, bütün mahlûkatı kuvvet ve kudretinin muazzam tecellilerinin bir numunesi olarak yaratmış; her bir tecelliyi de Zat-ı Ulûhiyetine açılan sırlarla donatmıştır. Dolayısıyla hiçbir şey tesadüfî değildir.
Her bir şey Cenab-ı Hakk’ın ezelî ve ebedî ilminde muhafaza olunmaktadır. Bu İlahi sırlara erebilmek, pek tabi ki mümkün olmakla birlikte, İslam’ı en güzel şekilde anlayarak Kur’an ve Sünnet üzere hayat sürmeye bağlıdır. Bunun için her Müslüman bu ölçüleri en güzel surette bilmeli ve muhakkak tatbik etmelidir. Biz bu ayki sayımızda bu ölçülerin en mühimlerinden olan ümmetçilik mevzusunu etraflı bir şekilde açıklamayı uygun bulduk ki bu yolda önemli adımlar atabilelim…
Ümmet kelimesi; cemaat, kavim, taife; bir peygambere inanıp onun yolundan giden insanların hepsi, bir peygamberin Hakk’a davet ettiği cemaat manalarına gelmektedir. İfadeyi biraz daha açacak olursak ümmet; bütün Müslümanların çok büyük, çok mübarek, çok güzel bir topluluk olması demektir.
Fitne, fesat ve tefrikanın ortadan kalkması veya en az seviyeye indirilmesi demektir. Bir buçuk milyar insanın topluca emr-i mâruf ve nehy-i münker yapması demektir. Tek bir imama veya emire itaat ve biat demektir. Üstünlük kaynağının ilim, irfan, takva, hayır hasenat, ahlâk ve fazilet, hikmet, hizmet olması demektir. Çok büyük imkânlarla ilâhi kelimetullah yapmak demektir. Allah'ın rahmetine, tevfikine, yardımına nail olmak demektir. Zilletten izzete, esaretten hürriyete, yenilmişlikten galibiyete, hezimetten zafere geçmek demektir. Rasulullah Efendimizin ruhaniyetine ve şefaatine nailiyet demektir. Dünyada izzet, ahirette ebedî saadet demektir…
Mevlayı Zülcelâl Hazretleri; "Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah'tan korkup sakının, umulur ki esirgenirsiniz." (Hucurat 10) buyurmuş, bütün Müslümanları birbirleriyle, dil, ırk, renk, zenginlik, fakirlik…, gibi hiçbir ayrıcalık olmaksızın kardeş kılmış; İslam’ı da bu kardeşliğin en güzel surette tatbik edileceği muazzam bir din olarak yüceltmiştir. Rasulullah (sav) Efendimiz; bu kardeşliği en güzel şekilde şerh ederek; "Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu tehlikede yalnız bırakmaz. Kim, kardeşinin ihtiyacını görürse Allah da onun ihtiyacını görür. Kim bir Müslüman’ı bir sıkıntıdan kurtarırsa, Allah da o sebeple onu Kıyamet Günü’nün sıkıntısından kurtarır. Kim bir Müslüman’ı örterse, Allah da onu Kıyamet Günü örter." buyurmuş başka bir hadisi şerifte de, “Müminler birbirlerini sevmekte birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücut gibidirler. Vücudun herhangi bir azası rahatsız olursa diğer azaları da bu yüzden ateşlenir ve uykusuz kalır.” (Buhari) buyurmuş, böylece ümmetçiliği en güzel şekilde özetleyerek, İslam kardeşliğinde olması gereken kuvvetli bağı açıkça dile getirmiştir. Dinimiz ümmetçiliğe büyük önem vermiş, İslam ahlakının ve İslami hayat düsturunun temel taşlarından biri olarak da ümmet şuuru ve birlikteliği ile hareket etmeyi şiddetle emretmiştir. Kur’an ve Sünnet yolunda sapmadan gidebilmek, kati surette ümmetçi olmakla mümkündür. Nefsin ve şeytanın hileleri karşısında dimdik durabilmek, yine ümmetçi olabilmekle mümkündür. Zira Rabbimiz Zülcelâl Hazretleri bunu emretmiş, Rasulullah (sav) Efendimiz de bu şekilde yaşamış, ashabını ve bütün ümmetini bu mukaddes kardeşliğe tam riayetkâr olmak hususunda ısrarla uyarmıştır. Asrı Saadet döneminden günümüze doğru gelen süreci ele aldığımızda, bunu açık bir şekilde görmek mümkün olduğu için birkaç örnek ile konuyu ifade edelim inşallah:
İslam’da kardeşlik denince elbette ilk akla gelen Ensar ve Muhacir kardeşliğidir. Bu kardeşlik bilinmeden, anlaşılmadan gerçek kardeşliğin kavranması mümkün değildir.
Allah rızası için Mekke’de her şeyini bırakıp Medine’ye hicret eden, Mekkeli Müslümanlara, Medineli Müslümanlar muhabbet ve samimiyetle kucaklarını açmışlar, ellerinden gelen her türlü yardımı onlardan esirgememişler ve bütün insanlığa ibret olacak bir kardeşlik tablosu sergilemişlerdir.
Bunlardan Sa’d bin Rebi (ra) Hz.leri, Abdurrahman bin Avf (ra) Hz.lerine, "Ben mal cihetiyle Medineli Müslümanların en zenginiyim, malımın yarısını Sana ayırdım." demiştir. Bunun gibi bütün Medineli Müslümanlar Mekkeli kardeşleri ile maddi ve manevi her şeylerini paylaşmışlar, Allah rızası için birbirlerine destek olmuşlardır. Bu ulvi kardeşlik vesilesiyle toplumun çeşitli tabakaları birbirleriyle kaynaşmıştır.
Kabileciliğin gurur ve düşmanlığı ortadan kalkmış, toplumda eşitlik, tevazu ve samimiyet muazzam bir şekilde yerleşerek terakki etmiştir. Ve nihayetinde; niyetleri kutsî, gayeleri ulvî, içleri dışları nur, faziletli bir toplumun meydana gelmesinde bu kardeşlik muazzam şekilde rol oynamıştır. Rabbimiz Zülcelâl ve Tekaddes Hz.leri ensarın, muhacir kardeşlerine gösterdikleri bu eşsiz samimiyet, fedakârlık ve ferağat karşısındaki memnuniyetini haber verip; "Daha önce Medine’yi yurt edinmiş ve imanı kalplerinde yerleştirmiş olanlara gelince, onlar, kendi yurtlarına hicret eden din kardeşlerini severler, onlara verilen şeyden dolayı gönüllerinde bir kıskançlık duymazlar ve kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile onları kendi nefislerine tercih ederler, kim nefsinin ihtiraslarından korunur ise, işte onlar kurtuluşa erenlerin tâ kendisidir. " (Haşr-9) buyurarak meydana gelen kardeşlik tablosunu meth-ü sena etmiştir. Bu kardeşlik İslam’ın kısa zamanda inkişafına vesile olmuştur. Yine bu kardeşlik ile büyük bir sosyal yardımlaşma da temin edilmiştir. Asrı saadette, muhacir ve ensar kardeşliğinin ortaya koyduğu bu sosyal dayanışma ve kardeşlik örneği, onları, insanlığın şahit olamadığı ve olamayacağı altın bir nesil olma şerefine ulaştırmıştır. Onları böyle yıldızlaştıran değerler manzumesi, halen yaşamaktadır ve aynıyla bu gün elimizde mevcuttur. Önemli olan o değerlere sahip çıkmaktır. Tıpkı ecdadımız gibi…
Asrı saadetten sonra İslam kardeşliğinin en güzel şekilde yaşandığı dönem şüphesiz Osmanlı Devleti’nin hüküm sürdüğü dönem olmuştur. Osmanlı Devletini kuran kayı boyu, boyluktan cihan imparatorluğuna uzanan dönemin hiçbir yerinde ümmetçilikten taviz vermemiştir. Bunu Fatih Sultan Mehmed Han Hz.lerinin şu kıssası ile örneklendirelim inşallah:
Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri, İstanbul’u fethe hazırlandığı dönemde tebdili kıyafet halk arasına karışıp Edirne’de çarşıya çıktı. Çarşının bir tarafından girip, alış veriş yapmaya başladı. Birinci dükkâna varıp bir şey aldı. İkinci bir şey istediğinde dükkân sahibi vermedi. Fatih Hazretleri mal olduğu halde neden vermediğini sordu.
Adam:
"Ben sana bir şey satmakla sabah siftahımı yapmış oldum, ikinci alacağını da karşıdaki dükkândan al. Çünkü o henüz siftah etmemiştir," dedi.
Fatih memnun olmuştu. Öbürüne vardı, bir miktar mal aldı… İkincisini istediğinde o da vermeyip komşu dükkâna gönderdi. Böylece Hazreti Fatih koca çarşıyı baştan sona kadar dolaştı… Hepsinde aynı mukabele ile karşılaştı. Ve böyle imanlı bir ordu ile İstanbul’un Fethi’ni gerçekleştirdi.
İşte bu ibretlik kıssa gösteriyor ki Osmanlı devletinde ümmetçilik en güzel surette yerleşmiş, bunun meyvesi olan güzel ahlak bütün toplumun en büyük hazinesi olmuştur.
Ne zamanki ümmetçilikten uzaklaşılmış, işte o zaman felaketler, fitneler, bölünmeler meydana gelmiştir.
Hassaten Osmanlı’nın son döneminden günümüze gelen süreçte, özellikle milliyetçilik ve diğer ferdiyetçiliği esas alan akımların neticesinde Müslümanlar bölünmüş, İslam birliği dağılmıştır. Bunun sonucunda da tüm Müslümanlar büyük belalara maruz kalmış, hem ahlaki, hem manevi, hem maddi yönden türlü sıkıntılar içerisine düşmüşlerdir.
İslam Âlemi için bir diriliş bir uyanma gerekir ki bu da ümmetçilik ile başlar, o ne kadar zirve yaparsa kurtuluş ve muvaffakiyette o ölçü de büyük olur. Dolayısıyla ümmetçilik nasıl yapılır bunu en iyi şekilde bilmek ve tatbik etmek, her Müslüman’ın üzerine düşen büyük bir vazifedir.
Ümmetçiliği en güzel surette anlatan ve tatbik eden Rasulullah (sav) Efendimizdir. O dünyaya gelir gelmez ümmetini anmış, hayatı boyunca ümmeti için mücadele vermiş ve son nefesinde de ümmetim, ümmetim diyerek Cenab-ı Hakk’a dua ve niyazda bulunmuştur.
Kendisine turfanda yiyecekler ikram edildiğinde; "ümmetim yedi mi?" diye sormuş ve eğer onlar yememişse ümmetinin yemediği bu meyveleri geri çevirmiştir. Bir savaş esnasında getirilen soğuk suyu da yine aynı gerekçe ile içmeyen O Yüce Peygamber, hiçbir zaman ümmetini dilinden düşürmemiştir. Burayı iyi anlamak gerekir. Rasulullah (sav) Efendimiz Allah’ın emri olmayan hiçbir şeyi yapmamakla birlikte, Allah’ın hoşnut olduğu her şeyi taviz vermeden daima yerine getirmiştir. Bu da bize gösteriyor ki ümmetçilik Allah’ın bizatihi emrederek, çok memnun olduğu, rızasına ve lütuflarına muazzam derecede ulaştırdığı büyük bir nimettir. İnsanın tekâmülünde ve manevi fetihler elde etmesinde azami derecede önemlidir. Zira Allah’a vuslat bulabilmek için Peygamberimizin ahlakıyla ahlaklanmak gerekir ki ümmetini çok seven Efendimiz (sav) gibi ümmet-i Muhammed’e düşkün olsun. Rasulullah (sav) Efendimizin; “Kalbimde ne varsa Ebû Bekir’e ilkâ ettim.” buyurduğu Hz. Ebu Bekir Efendimiz, bunu en güzel şekilde idrak etmiş; Ya Rabbi ne olur, Benim vücudumu öyle büyült öyle genişlet ki yedi kat cehennemi doldursun, “Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve Resulühu” diyen ümmet-i Muhammed’e yer kalmasın. Onlar yanmasın da Ben yanayım” buyurmuştur.
Evliyaullah hep bunu idrak etmişler, bu iman ile hareket etmişlerdir. Üstadımız Cennet Mekân Abdullah Baba Hazretleri de; ümmetçiliğin asrımızdaki en güzel tatbikçisiydi. O ne zaman bir söz söylese mevzuyu ümmetçi olmaya, ümmeti Muhammed’in birlik ve beraberliğine bağlar; muhakkak ümmeti Muhammed’e dua ederek sözlerini bitirirdi. Bizleri de ümmetçi olmamız hususunda ikaz eder, Üstadı Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hz.leri ile arasında geçen şu mevzuyu naklederek, ümmetçi olmanın ölçüsünü ve kıymetini ifade ederdi:
Cennet mekân Üstadım hayattayken arkadaşların yanında bir gün;
– Evladım Beni altı piran destekliyor, Seni on iki piran destekliyor. Hikmeti nedir? Evladım Seni on iki piran nasıl destekliyor, diye sordu.
Ben de şöyle cevap verdim;
– Efendim, Ben camiye gittiğim zaman arka safta namaz kılarım. Secdeye vardım mı, “Ya Rabbi! Tüm din kardeşlerim Lâ ilâhe illâllah Muhammedün Resulallah” diyorlar, abdestini alıyorlar, namazını kılıyorlar, ibadet yapıyorlar bunları umduklarına nail et! Bunların dualarını kabul eyle Ya Rabbi, diye dua ederim. Rabb'imin Habibi’nin ümmeti diye hepsini sever hepsine dua ederim. Sonra particilik fırkacılık bilmem. Şu şudur, şu dinsiz, şu imansız, şu kâfirdir gibi sözleri asla söylemem...
Efendim’de Bana;
– Hâzâ ümmetçisin evladım, dedi.
Her vardığımız yerde; Nurcular bir tarafta, Süleymancılar bitarafta, Nakşîler bitarafta, Kadiriler bitarafta, Uşşakiler bitarafta, Melamiler bitarafta. Ne acı ki birbirlerini hiç sevmiyorlar. Birbirlerinin yanına da gelmiyorlar.
Diyanet teşkilatı da böyle; Hoca müezzini sevmiyor, müezzin hocayı sevmiyor. Hoca müftüyü sevmiyor, müftü vaizi sevmiyor ve birbirlerine hiç muhabbetleri de yok. Bir araya da gelmiyorlar. Sebep nedir? Sebep Kur’an ve sünnetten kopmuş olmamızdır.
Üstadımız cennet mekân şöyle derdi;
“Evladım! Çorum’da dokuz tane dergâh vardı, dokuz tane. Ne zaman? Osmanlı zamanında. Bir mübarek gün olduğu zaman Ulu camiye giderdik. Hepimiz namazı kıldıktan sonra oturur, bir halaka kurardık. En yaşlı zat Fatiha Şerife der. Makamlara bağışlardı.
Ondan sonra boynunu bükerdi. O’nun sağ tarafında ki kardeşimiz Estağfirullah el-Azim derdi. Ondan sonra sol tarafta ki Kelime-i Tevhid, sağ tarafta ki Lafzayı Celal, beriki Hu esması, Hay esması diyerek hepsi de bir esma okuttururdu.
Dokuz tane şeyh, dokuz tanesi de boynunu büker esmaları söylerlerdi. Duaya geldi mi, yine o ihtiyar zatı muhtereme duayı ettirirlerdi. Senlik benlik yoktu. Çünkü Vahit tek olan Allah’a (cc) kulluk yapılıyordu. Şimdi ise kesretteyiz evladım”.
Bugün İslam Âlemi olarak en büyük yitiğimiz olan ümmetçiliği yani İslam kardeşliğini tekrar şahlandırabilmek, bu ulvi hasletin gereklerini yerine getirebilmekle, her duamızda “Ya Rabbi bana…” diyerek değil “Ya Rabbi bize…” diyerek, dualarımızda dahi birlik ve beraberlikten ayrılmamakla mümkün olur. Bu da hiç şüphesiz birbirimizi Allah için sevmekle mümkündür. Rasulullah (sav) Efendimiz bunun için şöyle buyurmuştur: "Canım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız!"
Bunun yanında yapılması gereken en önemli şey; birlik ve beraberlik içerisinde olmaktır. Cenab-ı Hak bunu işaret ederek: “Şüphesiz Allah, Kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak mücadele edenleri sever.” (Saf Suresi, 4) buyurmuştur. Ümmet olabilmenin en önemli hususlarından biri de, ırkçılık gibi bölücü akımların tesirinde olmamaktır. Şeytanın Âdem Aleyhisselama karşı yaptığı ilk şey ırkçılık olmuş, bu da onu helaka götürmüştür. Bunun için daima ümmeti Muhammed’e dua etmeli, bir sebebin olmasına hacet kalmadan gücümüzün yettiğince Müslüman kardeşlerimize maddî-mânevi destek olmalı, yardımda bulunmalıyız.
Bunun önemini Rasulullah (sav) Efendimiz şöyle dile getiriyor: “Allah Teâlâ der ki: Benim muhabbetim benim için biri diğerini ziyaret edenlere hak oldu. Benim için birbirlerini sevenlere muhabbetim hak oldu. Benim için birbirlerine hediye verenlere muhabbetim hak oldu ve yine muhabbetim, benim için yardımlaşanlara hak oldu.”
Allah için sevmek ve Allah'ın dininde kardeş olmak ibadetlerin en faziletlilerindendir. Cenab-ı Hakk’ın bu şekilde büyük nimetler vaat ederek bizleri kardeşlik bağı ile bağlamasındaki en büyük hikmetlerden birisi de ümmeti Muhammed’in seçkin ve özel bir ümmet olmasıdır. Rabbimiz "Biz sizi örnek bir ümmet kıldık ki insanlar nezdinde Hakk'ın şahitleri olasınız ve Peygamber de sizin hakkınızda şahit olsun." (Bakara/143) buyurmuş, bizleri Hesap Gününde, ümmetlerinin inkârı karşısında peygamberlerin şahitçisi olarak şereflendirmiştir. Bu itibarla kim olduğumuzu ve kimi temsil ettiğimizin şuurunda hareket etmeli, günümüz fitnelerinden, sıkıntılarından, maddi ve manevi darlıklarımızdan kurtulabilmek için ümmetçilik sancağının gölgesinde yaşamalıyız. Cenab-ı Hak bütün İslam Âlemine dirlik, birlik, beraberlik versin. Cümlemize ve cümle ümmeti Muhammed’e sağlık, sıhhat, selametlik versin. Son nefeslerimize kadar bu şuur ile yaşayıp, iman ile huzuruna varmayı nasip etsin.
AMİN.