Gerçekten İnsan Azar
“… O inkâr edenler (boş) bir gurur ve bir parçalanma içindedirler.” (Sad Suresi, 2)
Allah’ın kendisine verdiği kuvvetle ihtiyaçlarına güç yetirebilen insanın, kendinde bağımsız bir güç görmesinin, hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını düşünmesinin ne kadar akıl dışı olduğu çok açıktır. Allah, tüm acizliğine rağmen kendini yeterli gören insanların gaflet halini Kur’an’la açıkça haber verir, bu konuda kullarını uyarır.
Hayır; gerçekten insan, azar. Kendini müstağni gördüğünden. (Alak Suresi, 6)
Hayır; eğer o, bir son vermeyecek olursa, andolsun onu perçeminden tutup sürükleyeceğiz; O yalancı, günahkar olan alnından. (Alak Suresi, 15-16)
Kur’an ayetlerinde insanın azgınlık sebebi olarak kendini yeterli görmesi açıkça gösterilir. Kendini yeterli gören insanlar, kendileri iman etmedikleri gibi, diğer inananları da engellemeye çalışırlar. Bu, azgınlığın en büyük belirtisidir.
Ahmakça azgınlık, İblis’in özelliğidir. Allah Hz. Adem’i yarattığında, o, Allah’ın emrine karşı gelmiş, ona secde etmemiştir. Gerekçesi de, “beni ateşten yarattın, onu topraktan yarattın, ben daha üstünüm” olmuştur. Oysa ateşi de, toprağı da yaratan zaten Allah’tır. İsyanı karşılığında kovulmayı da yine azgın olduğu için kabul etmiştir İblis. Hatta sınırı öyle aşmıştır ki, kendince ‘haklı’ olduğunu ispatlamak için kıyamete kadar vakit istemiştir…
Azgınlık kayba uğratır, insan için en büyük felakettir. Allah’ın sınırlarını aşarak azgınlaşmak insanın müthiş zararınadır. Kafasını duvardan duvara vurmak gibi, kendine acı çektirmektir. Mütevazı insanın ise fıtratına uygun yaşadığı için kafası dinçtir, aklı ve şuuru açık, vicdanı rahattır.
Rabbinin kudretini hakkıyla takdir edebilen insanın büyüklenmeye gücü yetmez. İnsan hem aczinin farkında olup hem de azgınlaşamaz. Haddini aşan her enaniyetli kişi perişan olacağı bir günle mutlaka karşılaşır.
Aczinin ve dünya hayatının sonlu olduğunun şuurunda olan, ölümün yakınlığını bilen insan, şeytanî tutkulara sahip olan nefsinin kölesi olamaz. En büyük cihaddır ve zor görünür nefsi ezmek ama insan için nimettir, rahatlıktır. İnsanı belâdan, sıkıntıdan, rahatsızlıktan ve vicdan azabından kurtarır.
İnsan, Allah'ın kusursuzluğunu kavramalı ki kendi aczini, ilmini kavramalı ki kendi cehaletini, kemalini kavramalı ki kendi eksikliğini, müstağniliğini kavramalı ki kendi fakirliğini görebilsin.
Dünya hayatında kendini yeterli görerek azgınlaşan insan, Kur’an'da bildirildiği üzere cehennemde bunun karşılığını –Allah’ın dilemesiyle-alçaltıcı bir azap olarak alır. Büyük bir fiziksel azabın yanında, manevi olarak da aşağılanıp, küçültücü bir sonla karşılaşır.
Yüce Allah, bu insanları ahirette en çok ağırlarına giden şekillere sokacağı konusunda uyarır. Ateşin içinde yüzükoyun sürüklenmek gibi hor ve aşağılatıcı bir muamele görürler. Ateşe girmek zaten azaptır, fakat kibirli biri için yüzükoyun sürüklenmek daha büyük bir azaptır.
İşte bu aşağılanma, kendini yeterli gören insanların haksız yere büyüklenmelerinin ve bu yüzden Allah'a samimi iman etmemelerinin sonucudur. 'Süslü ve çekici kılınmış' dünya hayatının peşinden koşmuşlar, sahip oldukları 'yok olacak şeyler'le gururlanmışlardır. Ve o sahip oldukları her şey ölümle birlikte önemini yitirmiştir. Yaşanılan bütün zevkler, güzellikler geride kalmıştır.
Oysa ahiret hayatı sonsuzdur. Her şeyin sahibi Allah, dünya hayatında insanlara verdiklerini yalnızca onları sınamak için verir. Kişi sahip olduklarıyla Allah'ın rızasını arayarak şükreden kimselerden mi olacak yoksa nankörlük mü edecektir? Verilen nimetleri kendisinin elde ettiğini düşünen insanların ahirette alacağı karşılık, aşağılayıcı bir azaptır.
"Onu tutun da cehennemin orta yerine sürükleyin.
Sonra kaynar suyun azabından başının üstüne dökün;
Tad; çünkü sen, (kendince) üstün, onurluydun." (Duhan Suresi, 47-49)