* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Zor İmtihan  (Okunma sayısı 374 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı türkiyem

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 2153
Zor İmtihan
« : Şubat 14, 2018, 04:32:37 ÖS »
Zor İmtihan

Hikâyelerin insanın düşünce ve gönül dünyasının şekillenmesinde ne kadar önemli bir yer tuttuğu, eğitimle ilgili herkesin bildiği bir gerçek. Bu yazı da, sizi Sevgili Peygamberimizin anlattığı bir hikâyeyle buluşturuyor. Amacım sadece; Peygamberimizin hikayeler yoluyla dile getirdiği bazı güzellikleri, yine onun hikâyelerini kullanarak dikkatinize sunmaktır.

 Bu vesileyle çok önemli bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum: Benim size sunduğum bu hikâye, Sevgili Peygamberimizin hadislerinden yararlanılarak yazılmıştır; ancak hikâye üzerindeki genişletme ve uyarlamalarım nedeniyle, bu hâliyle hadis değildir. Evet, yanlış duymadınız. Bu hikâye, Peygamberimizin hadislerinden yola çıkılarak yazılmıştır; ama birebir hadis metni değildir.
 Şimdi sizleri "Zor İmtihan" adlı hikayemle başbaşa bırakıyorum.

 Yeryüzünün üç farklı bölgesinde üç insan vardı. Bunlardan biri alaca tenli, biri kel, diğeri de kördü. Hepsinin ortak bir özelliği vardı: Çok fakirlerdi. Hiçbiri dünyalık mal edinememişti. Bu hâlleriyle edinmeleri de mümkün görünmüyordu.

 Allah bir gün bunların, kendisini ne kadar sevdiklerini ve emirlerine ne kadar bağlı olduklarını sınamak istedi. Sınamanın sonunda alacakları karşılığı da kendilerine derhal vererek, onların insanlık için ibret olmalarını diledi. Bu amaçla bir meleği insan görünümünde onlara gönderdi.

 Melek önce alaca tenli adama geldi...

Adam, geleni tanımadı. Çünkü melek, şehir halkının tanımadığı yabancı biri görünümünde gelmişti. Yabancı, tek başına bir ağacın altında oturmakta olan alaca tenli adama yaklaştı.

"Merhaba ey yalnız kişi!" diyerek adama selâm verdi. Adam:

"Merhaba ey yabancı! Hoş geldin." diyerek oturması için yer gösterdi. Yabancı:

"Seni şehrin dışında böyle bir başına oturtan, düşüncelere sevk eden nedir?" diye sordu.

"İnsanlar benden hoşlanmıyorlar. Alaca tenimi göstererek benimle alay ediyorlar." diye cevapladı adam.

"Üzülme, bu geçer." dedi yabancı adam ve ekledi: "Şimdi bana söyle: Hayatta en çok istediğin nedir?"

 Adam derin bir nefes aldı. Hayatta düşünebileceği en büyük şeyi isteyen birinin özlemiyle:

"Güzel bir ten ve güzel bir renk." dedi. "İnsanların alay ettiği bu görüntümden kurtulmayı o kadar çok isterdim ki... Ama heyhat! Biliyorum ki, bu dileğim asla gerçekleşmeyecek..."

"Ben sana yardımcı olabilirim." dedi yabancı ve ardından alaca tenli adamın tenine elini bir defa sürdü.

 Adam o anda güzel bir tene ve renge kavuştu. Kendisinin dahi beğenmediği görünümü kaybolmuş, istediğinden çok daha güzel bir tene sahip olmuştu. Sevincinden yere göğe sığmıyordu. Yeni bir renk ve tene bürünen ellerine, kollarına bakıyor, teninin değiştiğine bir türlü inanamıyordu. Çok şaşırmış, âdeta sevincinden deliye dönmüştü. Minnet eden gözlerle,  yanıbaşında oturan adama baktı.

 Yabancı adam, sanki olan bitenler olağan olaylarmış gibi son derece doğal davranıyor, farklı bir tepki göstermiyordu. Derken ikinci isteğini sordu:

"Şimdi bana en çok arzuladığın malı söyle."

 Adamın canına minnetti. Hiç düşünmeden cevapladı:

"Deve... Deveyi çok severim. Bir devemin olmasını çok isterdim."

 Adam sözünü bitirmişti ki, karşısında otlamakta olan bir deve görüverdi.

 Yabancı, "Allah senin hakkında bu deveyi bereketli kılsın." diye dua etti. Adam deveye baktı. Çok güzel bir deveydi. Karnının büyüklüğü, yakında bir bebeğinin olacağını gösteriyordu. Deve çevresine aldırmadan otlamakla meşguldü. Adam, "Hayal mi görüyorum acaba?" diye düşündü bir an. Gözlerini ovuşturdu. Hayır, gördüklerinin hiçbiri hayal değildi. Rüya da görüyor olamazdı; çünkü uyumuyordu. Uyanıkken de rüya görülmezdi ya! Deveye yaklaştı, yularından tuttu. Güzel bir tenin ardından, yavrulaması yakın olan besili bir deveye sahip olmuştu. Yabancı ne cömert bir insandı! Acaba başka neler verecekti? Yoksa...

 Yoksa bir sihirbazla mı karşı karşıyaydı? Gördükleri sihir olabilir miydi? Hayır, hayır... Gördüğü her şey gerçekti. Bu işi fazla karıştırmanın bir faydası yoktu. Yabancının, verdiklerini geri almasına neden olacak bir davranışta bulunmayı istemezdi. Öyleyse bu işin ardına düşmemeli, nasıl olup bittiğine karışmamalıydı. Onun için önemli olan; nasıl olduğu değil, ne olduğu idi. Ne olduğunu biliyordu: En büyük hayalleri gerçek olmuş; âdeta yeniden doğmuştu. Neşe ve mutluluğuna diyecek yoktu...

 Yabancı adam, bir süre daha orada kaldıktan sonra vedalaşarak ayrıldı...
* * *
 Şehrin dışında bir kulübede yaşamakta olan kel adama geldi.

 Kel adam kulübenin önünde yalnız başına oturmaktaydı. O da diğeri gibi geleni tanımadı. "herhalde yakın bir şehirden olmalı." diye düşündü. Yabancı:

"Merhaba ey yalnız kişi!" diyerek adama selâm verdi. Adam:

"Merhaba ey yabancı! Hoş geldin!" diyerek oturması için davet etti. Yabancı:

"Niçin insanlardan uzak, ıssız bir yerde yaşıyorsun?" diye sordu. Adam üzüntü ve nefretin karışımı bir sesle:

"İnsanlar kelliğimle alay ediyorlar, beni aşağılıyorlar." diye cevapladı.

"Üzülme, bu geçer." dedi yabancı ve ekledi: "Şimdi bana söyle: Hayatta en çok istediğin nedir?"

 Kel adam derin iç geçirdi. Kel bir insan ne isterdi?

"Güzel bir saç." dedi. "Güzel bir saçımın olmasını ve insanların alay konusu yaptıkları bu görüntüden kurtulmayı o kadar çok isterdim ki... Ama... Ama bu, asla gerçekleşmeyecek bir dilek... Hiçbir zaman güzel bir saçım olmayacak."

"Ben sana yardımcı olabilirim" dedi yabancı ve ardından kel adamın kafasına elini bir defa sürdü.

 Adam o anda güzel bir saça kavuştu. Kendisinin dahi beğenmediği görünümü kaybolmuş, istediğinden çok daha güzel bir saça sahip olmuştu. Sevincinden yerinde duramıyor; ne diyeceğini, ne yapacağını bilemiyordu. Olanlar karşısında çok şaşırmıştı.

 Yabancı adam ise, sanki olan bitenler olağan olaylarmış gibi son derece doğal davranıyor, farklı bir tepki göstermiyordu. Saçlarını durup durup okşayan, ellerini saçlarından alamayan adama döndü:

"Şimdi bana en çok arzuladığın malı söyle."

 Adam duyduğuna inanamadı. En çok sevdiği malı soruyordu. Bu isteğinin de gerçekleşeceğinden kuşku duymuyordu. Beklemeden cevapladı: "İnek... İneği çok severim. Bir ineğimin olmasını çok isterdim."

 Adam sözünü bitirmişti ki, karşısında otlamakta olan bir inek görüverdi. Yabancı, "Allah senin hakkında bu ineği bereketli kılsın." diye dua etti. Adam ineğe yaklaştı. Güzel bir inekti... Karnının büyüklüğü, yakında bebeğinin olacağını gösteriyordu. Adam, gözlerini ovuşturdu. Hayal görüp görmediğinden emin olmak istiyordu. Hayır, gördüklerinin hiçbiri hayal değildi. Rüya da görmüyordu. Günün bu saatinde, hem de ayakta rüya görülür müydü?!.. Adam gözlerini otlayan inekten alamıyordu. Güzel bir saçın ardından, yavrulama zamanı yaklaşmış olan besili bir ineğe sahip olmuştu. Yabancı, başka hangi dileklerini gerçekleştirecekti? "Acaba başka neler istesem ?" diye düşünmeye başladı. Ama ortada bir sorun, anlaşılmayan bir durum vardı...

 Bütün bunlar bir anda nasıl oluvermişti? Yabancı yoksa bir büyücü müydü? Gördükleri büyü olabilir miydi? Hayır, hayır... Gördüğü her şey gerçekti. Gerçek değilse bile, bu güzel rüyadan uyanmak istemiyordu...

 Yabancı adam bir süre sonra onunla da vedalaşarak, oradan ayrıldı.
* * *
 Son olarak, kör adama geldi. Onu da kapısının önünde mahzun bir hâlde buldu. Ağlıyordu, gözyaşları yanaklarından aşağıya doğru süzülüyordu. Kör adam da geleni tanımadı. Zaten dünyaya kapalı gözlerle tanıması da mümkün değildi. Yabancı: "Merhaba ey yalnız kişi!" diyerek kör adama selâm verdi. Kör adam:

"Merhaba ey yabancı!" diye karşılık verdi.

 Yabancı, kör adamın yanına oturdu.

"Niçin ağlıyorsun?" diye sordu. Adam yaşlı gözlerle: "Ağlamak," dedi, "gözlerimin yapabildiği tek şey… Karanlık bir dünyada yaşamak beni çok yordu. Korku dolu bir dünyada, el yordamıyla yaşamaktan usandım artık."

"Üzülme, bu geçer." dedi yabancı ve ardından ekledi: "Şimdi bana söyle: Hayatta en çok istediğin nedir?" Adam gözyaşlarını silerek: "Kör ne ister?" dedi, imkânsızı isteyen kişinin ümitsizliğiyle.

"Aydınlık bir dünyadan başka... Yaşamın güzelliğini, hayatın renklerini görmeyi o kadar çok isterdim ki. Biliyorum, hiçbir zaman göremeyeceğim; ama yine de ümit etmekten kendimi alamıyorum. Boş, imkânsız bir ümit benimkisi."

"Ben sana yardımcı olabilirim." dedi yabancı ve ardından kör adamın gözlerine elini bir defa sürdü.
 Kör adam derhal görmeye başladı. Her şeyi, evet her şeyi görüyordu. Biraz önce kör olan sanki kendisi değildi. Gözlerini etraftan alamıyordu. Rengârenk çiçekler, ağaçlar, cıvıl cıvıl kuşlar, biraz ileride gürültüyle akan şelale, aydınlık... ve sımsıcak güneş. Her şey o kadar  güzeldi ki!..

 Kendisine gözlerini veren adama baktı. Ne kadar temiz, dürüst ve sevgi dolu bir yüzü vardı. Onun insan olduğunu bilmese, bir melek olduğunu söyleyebilirdi. Ama melekler insanlara görünmezlerdi. Bu adam, olsa olsa, kalbi melek kadar temiz bir insan olabilirdi. Ne kadar da sakin ve huzurlu görünüyordu. Sanki olan bitenler olağan olaylarmış gibi son derece doğal davranıyordu.

Kör adamın kendisine baktığını gören yabancı, kendinden emin bir sesle konuşmasını sürdürdü: "Şimdi bana en çok arzuladığın malı söyle."
 Kör bir insan bunun ötesinde daha ne isteyebilirdi ki! Gören gözleriyle birlikte karanlık dünyalar aydınlanmış, bilinmezliğin ürkütücü dünyası yerini görmenin, bilmenin güven dolu, mutluluk dolu dünyasına bırakmıştı. Dünyaya yeniden gelmiş gibiydi. Bunun ötesinde başka bir istek olabilir miydi? Yabancının sesiyle kendine geldi.

"Şimdi bana en çok arzuladığın malı söyle."

 Adam ısrarla en çok sevdiği malı soruyordu. Bunun için düşünmesine gerek yoktu.

"Koyun." diye cevapladı. "Koyunu çok severim. Bir koyunum olsaydı, ne iyi olurdu. Sütünü sağar, sabah akşam içerdim."

 Adam sözünü bitirmişti ki, karşısında otlamakta olan hamile bir koyun görüverdi. Yabancı, "Allah senin hakkında bu koyunu bereketli kılsın." diye dua etti. Adam koyuna yaklaştı. Çok güzel, besili bir koyundu. Yakında kuzuları olacaktı... Aydınlık, renkli bir dünyanın ardından, yavrulama zamanı yaklaşmış olan besili bir koyuna sahip olmuştu... Ama bütün bu olanlarda bir tuhaflık yok muydu? Bütün bunlar nasıl olmuştu? Hem de bu kadar kısa bir zamanda?! Anlam veremediği hafif bir korkunun, kalbine dolduğunu hissetti.

 Yabancı adam vedalaşarak oradan ayrılmış; fakat nereden geldiğini bilemediği bu korku da kör adamın kalbinde iyice yer etmişti.

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]