* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Dünya Hayatının Gerçeği  (Okunma sayısı 286 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

anadolu

  • Ziyaretçi
Dünya Hayatının Gerçeği
« : Mayıs 07, 2020, 03:49:21 ÖS »
Dünya Hayatının Gerçeği

Dünya hayatı bütün insanların bildiği gibi geçici bir hayattır. Geçici olduğunu zaman zaman herkes dile getirmektedir.

Meselâ, “üç günlük dünya, ölümlü dünya, fâni dünya, gelip geçici dünya” diyerek dünya hayatının geçiciliğini dile getirmiş oluyorlar.

 Fakat bu gerçeği yanlış yorumlayan insanların sayısı çok olmakla birlikte, hatta bazıları alaylı bir şekilde dile getirmekteler. “Hayat kısa, dünyaya bir kere geldik, yaşamaya bak, ye iç, gül, oyna, hayatını yaşa, hayatın tadını çıkar, zevkini, keyfini düşün, gerisine boş ver, dünyaya bir daha mı geleceğiz? Kafana göre, zevkine göre yaşarsan o kârdır”diyorlar. Tabiî ki, zevklerine, keyiflerine ulaşmak için yapılan yanlışlıklar, haksızlıklar, hırsızlıklar ve ahlâksızlıklar onlar için kâr mıdır, zarar mıdır? Elbette bu yaptıkları yanlışlıkların, günahların, haramların karşılığını göreceklerdir.

“Onlar dünya hayatının görünen yüzünü bilirler. Âhiretten ise, onlar tamamen gâfildir (habersizdir).” [32]

Dünya hayatının gerçeğini kavramadıklarından ötürü âhiret hayatını düşünmez olmuşlar.

“Şu insanlar, çabucak geçen dünyayı seviyorlar da, önlerindeki çetin bir günü (âhireti) ihmal ediyorlar.” [33]

Dünya hayatının imtihan yeri olduğunu, bu dünyada yaptıklarımızdan hesaba çekileceğimizi, iyi şeyler, doğru işler yapıldığında mükâfat; yanlış, kötü, doğru olmayan işler yapıldığında âhirette cezasını göreceğini düşünmeyen ve düşüncesini dünya yaşamına sevk eden kişilere Rabbimizin beyanı şöyle:

“Sizler dünya hayatını (yaşamını) tercih ediyorsunuz. Oysa âhiret (hayatı) daha iyi ve daha kalıcıdır devamlıdır).” [34]

Dünya hayatı kalıcı, devamlı olmadığına göre, bu câhilce, sorumsuzca yaşam niye? Kalıcı olan, devamlı olan âhiret hayatına hazırlanmayı, ona göre hareket etmeyi bırakıp, geçici olan bu dünyanın zevkine, keyfine kendini kaptıran kişilere acımamak elde değil.

 Günümüzde zevkine, keyfine göre yaşayanlar, yazın tatil yapmak için gittikleri, tatil beldelerinde, plajlarda, erkek-kadın karışık, üstsüz, açık, saçık hepsi bir arada, hayatımızı yaşıyoruz diyerek, gündüz denizde, geceleri diskotek, bar, pavyon vs. yerlerde eğlenerek vakit geçirmektedirler. Tatil süreleri bitene kadar bu şekilde devam ederler.

Evlerine dönünce tanıdıkları “bu tatil neredeydiniz?” diye sorduklarında, onlar da gururlanarak “Bodrum’da, Marmaris’te vs. yerlerde” diyerek sanki çok iyi, faydalı bir şey yapmışlar gibi “bir dahaki tatilimizde şuraya, buraya gideceğiz” gibi sözler ederler. Kışın ayrı eğlence, yazın ayrı, gece ayrı, gündüz ayrı, helâli, haramı düşünmeden, zevklerine, keyiflerine göre yaşayarak, bunu en güzel yaşam biçimi sanarak, hayatlarını böyle devam ettirmektedirler. Rabbimiz Allah şöyle beyan etmektedir:

“Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. (Asıl hayat, dünya hayatı değil) âhiret hayatı; işte asıl hayat odur. Keşke bilselerdi!” [35] Asıl hayat dünya hayatı olsaydı, insanlar dünyaya imtihan için değil, zevk, sefa sürmek için gelseydi,  dünyada yaptıklarından dolayı âhirette sorgu-sual olmasaydı, yapılan kötü işler yapanların yanına kâr kalsaydı, dünya hayatından başka âhiret hayatı, cennet-cehennem olmamış olsa idi, sorumsuzca, bâtıl bir hayat yaşamış olması yadırganmazdı. Fakat böyle olmadığına göre, dünyaya Allah’a kulluk için Allah’n emrettiğini yapıp yasak ettiklerinden sakınmamız gerektiğine göre,  “(asıl hayat dünya hayatı değil) âhiret hayatı” olduğuna göre, dünya yaşamına kapılıp Allah’a kulluğu bırakmak akıl kârı değil, “keşke bilselerdi”  buyuruyor Rabbimiz.

Bu gerçekleri iyi bilmeli, iyi anlamalı ve iyi bir şekilde gereğini yapıp Allah’a iyi bir kul olma gayreti gösterilmelidir. Bundan başka çıkar yol yoktur. “De ki: Doğru yol, Allah’ın yoludur.” [36]

Allah Teâlâ’nın emrettiği, Kur’an ve sünnetin gösterdiği doğru yol bırakılıp, şeytanî yollara gidilirse o yol insanları doğru yoldan çıkarır. Bâtıl, doğru olmayan yollara götürür. O yol da, insanları cehenneme götürür.

“Dünya hayatının örneği, ancak gökten indirdiğimiz, onunla insanların ve hayvanların yediği yeryüzünün bitkisi karışmış olan bir sürü gibidir. Öyle ki yer güzelliğini takınıp, süslendiği ve ahalisi de gerçekten ona güç yetirdiklerini sanmışlarken, (işte tam bu sırada) gece veya gündüz ona emrimiz gelmiştir de dün sanki hiçbir zenginliği yokmuş gibi onu kökünden biçilip, atılmış bir durumda kılmışız. Düşünen bir topluluk için Biz âyetleri böyle birer birer açıklarız.” [37]

Bu misal, bu dünyadaki görünürde başarılarına bakıp âhiretlerini bütünüyle unutanlara bir uyarı anlamı taşır. Bu tipler ekinlerinin olgun ve bereketli olduğunu, onu biçebileceklerini ve hasat sonu mutlu olacaklarını zanneden toprak sahiplerine benzetilmiştir. Bu toprak sahipleri olgun ürünlerinin, yakında tadına bakabileceklerinden emin biçimde Allah’ın ürünlerini ve büyük umutlarını tahrip edici emrinin farkında değildirler. Tıpkı bunun gibi âhiret hayatı için hazırlık yapmayanlar bu dünya lezzetleri uğruna irtikâp ettiklerinin karşılığını öte dünyada bir felaket olarak bulacaklardır. Tıpkı hasadından emin olunan olgun ürünün, âniden bir felâkete dûçar oluvermesi gibi. [38]

Dünyada işleri iyi giden, parası, malı, mülkü olan kişi bunun devam edeceğini sanır. Mutlu bir yaşamı, âni bir şekilde işlerinin bozulup iflâs etmesi ile elindeki imkânlarının birden gitmesi o kişiyi ne kadar çok üzeceği mâlum ise, işte âni bir şekilde her an dünyadaki malı, mülkü, parası, arsası, kasası, işi, gücü, arabası, yatı, katı, villası artık neyi varsa onlardan her an ölümle ayrılması söz konusu olduğuna göre, bunlara çok önem verip  kazanırken veya malını daha fazla arttırmak için gayr-i meşrû  işler yaparak ‘çoğalsın da nasıl çoğalırsa çoğalsın’ anlayışı ve paraları yerken helâl-haram düşünmeden içki, kumar, zinâ, gazino, pavyon vs. yerlerde ve haksızlık, ahlâksızlık, zulüm yaparak zevkli keyifli yaşamı devam edeceğini sanır.

Bir ölümle sona erecek bu yaşantı âhirette başına belâ olacağını görecek, fakat iş işten geçmiş olacak ve âhirette yaptığı kötü işlerin cezasını çekecek.

“ O kötülükleri (günahları) işleyenler, ancak yaptıklarının cezasını görürler” [39] buyrulmaktadır.

 Dolayısıyla gerek fakir, gerek zengin, dünya zevkleri için Allah’a kulluğu bırakıp, mala, mülke, zevke, keyfe dalıp, bunlar bitmeyecekmiş sanıp nefsine, şeytana ve şeytanın yolundan gidenlere aldanıp kendine yazık etmeye değer mi? Öyle ise insan aklını kullanmalı, kendisine zarar verecek, cehenneme götürecek işler değil, kendisine fayda sağlayacak ve cennete götürecek işler yapmalıdır. Rabbimiz Allah şöyle buyuruyor:

“Dünya hayatı yalnızca bir oyun ve oyalanmadan başka bir şey değildir. (Allah’ın azâbından) korkup sakınanlar için, âhiret yurdu gerçekten daha hayırlıdır. Yine de akıl erdiremeyecek misiniz?” [40]

“Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. Âhiret yurduna gelince işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı!” [41]

“Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, süs, kendi aranızda bir övünme, mal ve  evlât çoğaltma(dır ve bunlar için) yarıştır. Tıpkı bir yağmura benzer ki, bitirdiği ot, ekincilerin hoşuna gider, sonra kurur, onu sapsarı görürsün, sonra çer çöp olur. Âhirette ise çetin bir azap vardır. (Mü’minler içinse) Allah’tan mağfiret ve rızâ vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir.” [42] 

Yüce Rabbimiz dünya hayatının durumunu ve değersizliğini belirterek, dünya yaşamına aldanıp kendimizi kaptırarak, âhiret hayatı için hazırlanmayı ihmal etmememiz için bizleri uyarmaktadır. Allah’a kulluk yapmayı terk edip emrettiklerini yerine getirmeyenler, yasak ettiği şeylerden sakınmayan, hevâ ve hevesinin ve gayr-i meşrû isteklerinin peşine gidenler, bu dünya hayatını imtihan yeri olarak değil; zevk, keyif için, arzu ettikleri gibi yaşama yeri olarak görürler. Dünya yaşamını bu şekilde görenler, veya kendini dünyaya bu şekilde kaptıranlar, makam ve mevkileriyle, mallarıyla, mülkleriyle,  servetleriyle övünürler. Şu kadar malım, mülküm var, servetim var, son model  arabam var, lüks dairem var, şuyum var, buyum var diye bunlarla övünürler. Ve zaten övünmek için bu imkânlara sahip olmaya çalışırlar. Desinler ki:

“Şu kişiye bak, şuyu var, buyu var, bravo, akıllı adam, lüks rahat bir hayat yaşıyor!” O da bu sözlerden övünür, gururlanır. Mal ve mülk için daha çok uğraşır.

Başka ne için? Dünyadaki imkânlardan yararlanıp zevkli, keyifli yaşamak için de mala mülke sahip olmaya çalışırlar. Ve elinde ne imkân varsa bu tip insanlar onunla övünürler. Önce kendisi ile övünür “ben şunu yaptım bunu yaptım, şunu aldım, ucuz aldım, şunu sattım iyi yaptım; ben akıllıyım, beni kimse kandıramaz” vs. Kendisi ile övünür,  gururlanır. Sonra çocuğu ile övünür “benim çocuğum okuyor, teşekkür, takdir alıyor, çok akıllı, Lisede veya Üniversitede okuyor. Avukat, savcı, vali olacak.” Neticede övünmekte, gururlanmaktadırlar. Övünmek için bir şey bulurlar; kendisiyle, anası babası ile akrabası ile vs. övünerek gururlanarak yaşamlarını sürdürürler ve bu çok yanlıştır. Mü’min kişiler bu tür şeylerden (gururdan, kibirden) kaçınmalıdır.

Allah’a kulluk yapmayanlar başka şeylere kulluk yaparlar. Mala, mülke, şana şöhrete, kadına ve hevâ ve hevesle zevk içinde yaşamak için paraya kul köle olurlar.

Ebu Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Resul-i Ekrem (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Altına, gümüşe (paraya), elbiseye (mala mülke) kul olanlar helâk oldu; eğer bunlara mal verilirse hoşlanır, verilmezse hoşlanmaz.” [43] çünkü mal, mülk, zevk, keyif için yaşayanlar malı, parası oldumu çok sevinir, bunlar olmazsa çok üzülür, bunu elde etmek için elinden geleni yapar; helâli haramı düşünüp önemsemez, önemsediği tek şey paradır. “Para gelsin de nasıl gelirse gelsin” der. “Bunlara kul olanlar helâk oldu” buyuruyor peygamberimiz (s.a.s.). İnsanı helâka, perişanlığa götüren şeylerden sakınmalıyız. Mala, mülke, servete, nefse değil; Allah’a kul olmalı ve gereği ne ise yapmalıyız. Dünya ve âhirette huzur ve mutluluk ancak Allah’a iyi kul olmaya çalışmakla mümkündür. Rabbimiz şöyle buyuruyor:

“Yeryüzünde  vuku  bulan  ve  sizin  başınıza gelen herhangi  bir musibet yoktur ki, Biz onu  yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır. Böylece elinizden çıkana (aşırı) üzülmeyiniz ve Allah’ın size verdiği nimetlerle (imkânlarla) şımarmayiniz. Çünkü Allah, kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez.” [44]

 Görüldüğü gibi Allah’n verdiği imkânlardan dolayı gururlanılmaması gerektiğini, elimizden çıkan imkânlardan dolayı da aşırı bir şekilde üzülmemek gerektiğini âyetten anlıyoruz. İnsanların dünya hayatı imtihandan ibarettir, mü’minler bunun bilincinde olmalıdır. Allah, mü’min kişilere nimetler, imkânlar verdiği zaman, ondan dolayı da çok şükretmeli, o imkânları en iyi şekilde değerlendirmelidir.

“ Onlar ki, mallarnı gece gündüz, gizli ve açık infak ederler. Artık bunların ecirleri Rableri katındadır, onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.”  [45]

 Mü’minler, Allah’n kendisine verdiği nimeti fakirlerle paylaşarak onları sevindirir, Allah yolunda harcar. İmkânlarından dolayı şımarmaz, kimseye hava atmaz, gururlanmaz, malıyla övünmez. “ benim şuyum var, buyum var” diye kimseye reklâm yapmaz. Hatta fakirlerin yanında “şunu aldım, bunu aldım, şunu alacağım” diye asla konuşmaz. Fakirlerin yanında alacaklarını, aldıklarını söyleyip onları imrendirecek, üzecek bir tavır sergilemez. Onlara nasıl hava atayım diye değil, nasıl yardım yapayım diye düşünür. Mü’minin tavrı budur ve böyle olmalıdır. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“De ki: Rabbim kullarından dilediğine bol rızık verir ve (dilediğinden de) kısar. Siz Allah için ne verirseniz, Allah onun yerine (daha iyisini) verir. O rızık verenlerin en hayırlısıdır.” [46]

“Doğrusu mallarınız (elinizde olan tüm imkânlar) ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır. Büyük mükâfat ise Allah’ın yanındadır.

O halde gücünüz yettiği kadar Allah’tan korkup emirlerine uygun yaşayın (emir ve yasaklarını) dinleyin, itaat edin ve kendinize bir hayır olarak harcayın. Kim de nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar, kurtuluşa ve saâdete erenlerin ta kendileridir.” [47]     

Mü’min kişinin ölçüsü bellidir; Kuran ve sünnettir ve o, bunlara göre hareket eder. Çünkü imtihanı kazanmaya çalışmaktadır. Ölçüsü Kur’an ve sünnet olmayan kişilerin ölçüsü hevâ ve hevestir. Ayrıca hevâ ve hevesleri peşinde gidenleri, bâtıl yolda olanları ölçü alır, örnek alır. “Onlar şöyle yaptı, ben de  yapayım” diyerek şeytanın  ve  dostlarının  yolundan gider. Tâbiî ki,  bu bâtıl yol onu cehenneme  götürür.

Bir hadiste Müstevrid b. Şeddad  (r.a.)’dan rivâyete göre Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Âhirete nazaran dünyanın değeri, ancak sizden birinizin parmağını denize daldırmasına benzer. Parmağı ile denizden aldığı suyu göz önüne getirsin.” [48]

 Bu hadisten de anlaşıldığı gibi Peygamberimiz dünya hayatının âhiret hayatı yanında ne kadar az, ne kadar değersiz olduğunu vurguluyor.

Bazıları için sanki dünya hayatından başka yaşam yokmuş gibi, dünya yaşamına kendisini kaptırarak zevkler, keyifler içinde yaşamına devam eder. Geçici, fâni dünyanın câzibesine aldanıp Allah’a kulluğu terkederler. Bunun dünya ve âhiretteki zararını âyet ve hadisler bildirmektedir. Yine bir hadis-i şerifte Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Bir şeye olan aşırı sevgin seni kör ve sağır yapar.”  [49]

İnsan bir şeye karşı aşırı sevgi duyarsa ondaki aşırı sevgi o şeydeki kusuru görmez, kendi yanlışlıklarını söyleyenleri de işitmez olur. Dünya sevgisi aşırı oldumu, o zaman hadiste belirtildiği gibi, bir şeye olan aşırı sevgi, tutku insanı sanki kör, sağır yapar. Buradaki kastedilen şu; “bir şeyi aşırı çok sevdimi, o şeyi, iyi mi, kötü mü, faydalı mı, zararlı mı olduğunu düşünemez.  Ona söylediğiz vakit:

“Bu yaptığın, gittiğin yol yanlış, vazgeç!” desen, sanki duymuyormuş gibi hiç aldırış etmez. Nasihat dinlemez.

Dünya yaşamını aşırı bir şekilde sevmek ve dünyaya bağlanmak da böyledir. Malı, mülkü, serveti, zevkli, keyifli yaşamı çok severse, helâlı, haramı, sevabı, günahı, câiz mi, değil mi düşünmez. Ona hatırlatıldığı zaman; “bu yaptıklarının yanlış, haram, vazgeç!” desen söylediklerini duymuyormuş gibi önemsemez. Çünkü dünya yaşamının câzibesine kendini kaptırmıştır. Ne yanlışı görür, ne doğruyu duyar. Kafasına göre hareket ederek yaşar. Sonu da hüsrandır. Yine bir hadiste Sehl b. Sa’d  (r.a). Anlatıyor: Rasûlullah  (s.a.s) şöyle buyurmuş: “Eğer dünya, Allah nazarında sivri sineğin kanadı kadar değer taşısaydı tek bir kâfire ondan bir yudum su içirmezdi.” [50]

 Dünya hayatının Allah katındaki değeri sivrisinek kanadı kadar değeri olmadığı hadisten anlaşılmaktadır. Eğer dünya çok değerli olsaydı kâfir olanlar dünya yaşamından istifade edemezdi, bir yudum su içemezdi, yaşamı biterdi. Günümüzde müşriklerin, kâfirlerin refah içinde, zevk, keyf içinde yaşamaları dünyanın gelip geçici olduğundan dünya hayatı cennet hayatına nazaran zerre kadar değeri olmadığından ötürüdür. Dünya hayatı imtihan icabı, herkes dünya hayatından, imkânlarından yararlanır. Âhirette ise, cennet nimetlerinden, imkânlarından sadece Allah’a iyi kulluk yapan mü’minler, imtihanı kazananlar istifade edecektir.

“Kim Allah’a ve peygamberine itaat ederse Allah onu zemininde ırmaklar akan cennetlere koyacaktır.  Orada devamlı kalacaklardır. İşte büyük kurtuluş budur. Kim Allah’a ve peygamberine isyan eder ve (koyduğu) sınırları aşarsa Allah onu  devamlı kalacağı bir ateşe sokar ve onun  için  alçaltıcı  bir  azap  vardır.” [51]

Bir hadiste Ebû Said el-Hudri,  Rasûlullah (s.a.s.)’in şöyle dediğini rivâyet etti:

“Dünya hayatı çekicidir. Şüphesiz Allah size dünyalık, yani servet ve mevki (imkân) verecek, nasıl amel edeceğinize de (hayra mı şerre mi sarfedeceğinize) bakacak, dünyaya aldanıp âhireti unutmaktan ve kadınlara uyup yolunuzu şaşırmaktan dikkatle sakının.” Nesâî’nin rivâyetinde şu ziyade vardır:

“Benden sonra erkekleri en çok şaşırtan, yoldan çıkarıp felâketlere sürükleyecek şey kadınlar olacaktır.” [52] Hadiste de görüldüğü gibi “dünya yaşamı tatlı ve çekicidir.” Bir de İslâmî prensipleri önemsemeyen kişilerin; yaşantıyı haktan ayrılarak, bâtıl olan işler yaparak daha fazla çekici, câzip hale getirerek şeytan bu şekilde insanları daha rahat aldatma imkânı buluyor.  Kim sayesinde? Şeytanın dostları sayesinde. Yukarıdaki hadiste “erkekleri en çok şaşırtan, yoldan çıkarıp, felâketlere sürükleyen şey kadınlar olacaktır” buyruluyor.

 Günümüzde İslâm’a aykırı uygulamalar, kadını o kadar câzip kılıp erkekleri baştan çıkaracak hale getirdi ki, bunun için her çeşit plan ve program yapmaktadırlar. Batılılaşma, özgürlük, kadın hakları diyerek kadını açıkça açtılar! Moda diye kadını çok câzip hale getirdiler. Bunun için sektörler oluştu. Bu işten para kazanıyorlar. Servetlerine servet katıyorlar, kadınları sömürüyorlar.

Giyim sektörü; kadınlar için câzip mini etekler, dekolte bluzler, transparan (vücudu gösteren) giysiler, daracık kot veya kumaş pantolonlar, deniz kıyafeti olarak da bikini, mayo ve ayrıca dantelli ve çok açık iç çamaşırları üretiyorlar; moda diye satışa sürüyorlar.

Mankenlik sektörü de, bu giysilerin kadınların ne kadar câzip hale getirdiklerini göstermek için özel kadın manken yetiştirerek podyumlarda bu giysileri sergiletiyorlar. Basında, tv’de yeni moda giysiler diye bütün insanlara gösteriyorlar, kadınları teşvik ediyorlar. ‘Siz de bunlardan giyin, çekici hale gelin’ demekteler. Devamlı bu giysilerden para kazanmak için modacılar yeni, değişik, farklı modeller, renkler ve desenler üretiyorlar. Satanlar moda diye satıyor, alanlar da moda diye alıyorlar. O açık giysileri giyip sokaklarda, gittikleri yarlerde kendi çekiciliklerini gösteriyorlar. Bir de kadın kuaför sektörü de devamlı saç modeli değiştiriyor. Daha güzel görünmek için kadınlar saç şekillerini devamlı değiştiriyorlar. Televizyonlarda da bunları gösteriyorlar. Güzellik salonları da sektör olarak çalışmakta. Kadınlara estetik ameliyatlar, silikonlar vs. yaparak daha güzel olunması için ne gerekiyorsa yapıyorlar.

Kozmetik sektörü de çeşitli parfümler üreterek kadınları çekici hale getiriyor. Basın sektörü de bazı gazete ve dergilerde müstehcen kadın resimleri sunarak trajını arttırmakta ve para kazanmakta. Sinema sektörü de müstehcen filmler oynatmakta ve tv. kanallarında bu müstehcenlik yayınlanmakta. Gazino, pavyon ve fuhuş sektörü de mâlum. Bu gibi kötü işler, ahlâkı tahrip eden  unsurlar devam ettikçe bu toplumda ahlâk gittikçe bozulur, insanlar bu gayr-i ahlâkî şeylere alışır, kendini dünya sevdâsına kaptırır, bu câzibe karşısında kendini koruması güç olur. İnsanlar bu şekilde ahlâk dışı işlere bulaşırsa, kendini korumak için gayret etmezse tabiî ki, yaptıklarının âhirette cezasını görürler.

Bu saydıklarımız ahlâk tahribatının ne boyutlarda olduğunu göstermektedir. Mü’minler olarak bu gidişattan rahatsız olmalıyız. Mü’minlerin yapacağı şey insanları hakka, doğruya, iyiye çağırmak; bâtıldan, kötü, yanlış, doğru olmayan şeylerden sakındırmaktır. [53]

-------------------------------------------------

[32] Rûm: 30/7

[33] Kıyâmet: 75/20-21

[34] A’lâ: 87/16-17

[35] Ankebût: 29/64

[36] Bakara: 2/120

[37] Yunus: 10/24

[38] Mevdudi, Tefhimu’l Kur’an, Terc. c. 2,  s.  327

[39] Kasas: 28/84

[40] En’âm:  6/32

[41] Ankebût: 29/64

[42] Hadid: 57/20

[43] Buhârî, Rikak 10, Cihad 70; İbn Mâce, Zühd 8

[44] Hadid: 57/22-23

[45] Bakara: 2/274

[46] Sebe: 34/39

[47] Teğâbün: 64/15-16

[48] Müslim, Cennet 55

[49] S. Ebû Dâvud, K. Edeb, B. 125, Hds. 5130

[50] Tirmizî, Zühd 13, (2321); İbn Mâce, Zühd 11 (4110), Prof. Dr. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte, c. 7, s. 245, Hds. 1971

[51] Nisâ: 4/13-14

[52] Müslim, Zikr 99; Tirmizî; Fiten 26; İbn Mâce, Fiten 19; el-Münzirî, Hadislerle İslâm -Terğib ve Terhib, Çev. A. Muhtar Büyükçınar  Vdğ., c. 6, s. 214, Hds. 18

[53] Süleyman Gülek, İnsan Gerçeği Ve İslami Hayat, Rağbet Yayınları, İstanbul, 2005: 107-117.

 


* BENZER KONULAR

Rahîm Ve Rahmân Gönderen: türkiyem
[Bugün, 11:28:55 ÖÖ]


Davranışlarımız Kaydediliyor Gönderen: türkiyem
[Bugün, 11:22:46 ÖÖ]


Biliniz Cesedin Öyle Bir Et Parcası Vardır Ki Gönderen: türkiyem
[Bugün, 11:18:08 ÖÖ]


Melek Girmeyen Evler Gönderen: türkiyem
[Bugün, 11:04:30 ÖÖ]


Doğru Çalışma Methodu Gönderen: türkiyem
[Bugün, 10:59:59 ÖÖ]


Başınızı Çevirip Gitmeyin Gönderen: türkiyem
[Bugün, 10:39:23 ÖÖ]


Ozan Birgül 320 kbps - 2 kısım Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 09:15:33 ÖÖ]


Ozan Birgül - İlahiler 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 09:04:09 ÖÖ]


Dualarımız Neden Kabul Olmuyor Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:10:43 ÖÖ]


Birlikte Hizmet Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:59:59 ÖÖ]


Gizli Halleri Açık Hallerinden Daha Hayırlı Adamlara İhtiyacımız Var Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:40:31 ÖÖ]


Mücahitler Kazandığınızı Kaybetmeyiniz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:32 ÖÖ]


İnsanlardan Övgü Beklemek Ateşle Oynamak Gibidir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:24:29 ÖÖ]


Zamanın Kıymetini Bilmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:17:13 ÖÖ]


Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Dün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Dün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Dün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Dün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Dün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Dün, 08:09:36 ÖS]