Hak’sızlık Karşısında ‘Hak’lı Tavır
İnananların emr-i bi’l-maruf ve nehyi ani’l-münker vazifesinde hassas davranmaları; “bana ne”, “bir başkası ilgilensin”, “benim derdim bana yeter” gibi düşüncelerle gevşeklik göstermemeleri gerekir.
عَنْ أَبِي سَعِيدٍ الخُدْريِّ رَضِيَ اللهُ عَنْهُ قَالَ : سَمِعْتُ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ : مَنْ رَأَى مِنْكُمْ مُنْكَرًا فَلْيُغَيِّرْهُ بِيَدِهِ، فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَبِلِسَانِهِ، فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَبِقَلْبِهِ، وَذَلِكَ أَضْعَفُ الْإِيمَانِ
Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre o, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim, dedi: “Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Eğer diliyle değiştirmeye gücü yetmezse, kalbiyle (buğz etsin), ki bu imanın en zayıf derecesidir.”
AÇIKLAMALAR
1- Hadisin Tahrici
Hadisimiz, Kütüb-i Sitte içerisinde Müslim’in Sahih’i1
İle Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, ve İbn Mâce’nin Sünen’lerinde2
Yer alan sahih bir rivayettir. Hadisin sahabi ravisi Ebû Saîd el-Hudrî (r.a)’dır. Bazı kaynaklarda, Ebû Saîd’in hadisi nakletmesine sebep olarak şöyle bir hadise nakledilir:3
Bir bayram günü Mervân minberi çıkarıp namazdan önce üzerinde hutbe okumaya başlar. Orada bulunan bir adam da kalkıp:
“Ey Mervan, sünnete muhalefet ettin. Bayram günü minberi çıkardın. Esasında o çıkarılmazdı. Hutbeye de namazdan önce başladın” der. (Bu zatın yanlışa tepkisinden dolayı memnun olan) Ebû Saîd el-Hudrî “Bu adam kim?” diye sorar. Kendisine “Falan oğlu falandır” derler. Bunun üzerine Ebû Sâid el-Hudrî şöyle der:
“Bu adam üzerine düşeni yaptı. Ben, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim: “Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Eğer diliyle değiştirmeye gücü yetmezse, kalbiyle (buğz etsin), ki bu imanın en zayıf derecesidir.”
2- Hadisin Şerhi
Allah’ın razı olmadığı, İslâm’ın çirkin, kötü, kabahat, günah ve haram olarak bildirdiği davranışlara münker denir.4
Hadisimiz, münker karşısında müslümanın takınması gereken tavrın nasıl olması gerektiğini öğretir. En başta ifade edilmelidir ki, münkeri def etmek müminde bulunması gereken hususiyetlerden biridir. Allah Teâlâ’nın “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten menedersiniz.”5
Ve “İnanan erkekler ve kadınlar, birbirlerinin velisidirler. İyiliği emreder, kötülükten menederler”6
Ayetleri bu hakikati ifade etmektedir. İnananların emr-i bi’l-maruf ve nehyi ani’l-münker vazifesinde hassas davranmaları; “bana ne”, “bir başkası ilgilensin”, “benim derdim bana yeter” gibi düşüncelerle gevşeklik göstermemeleri gerekir.
Bu meyanda Peygamber Efendimizin haber verdiği şu hâdise son derece dikkate şayandır:7
“İsrailoğulları arasında dinden sapma, ilk defa şöyle başladı: Bir adam bir başkasına rastlar ve “Ey Falan! Allah’tan kork ve yapmakta olduğun şeyi terk et. Çünkü bu sana helâl değildir” derdi. Ertesi gün, aynı işi yaparken o adamla tekrar karşılaşır ve kendisini yaptığı kötü işten nehyetmediği gibi, onunla yiyip içmekten ve birlikte olmaktan da çekinmezdi. Onlar böyle yapınca Allah Teâlâ kalplerini birbirine benzetti.” Efendimiz ardından şu âyeti okudu: “İsrailoğullarından inkâr edenlere, Dâvud ve Meryem oğlu İsâ diliyle lânet edilmiştir. Bu, başkaldırmaları ve aşırı gitmelerindendi. Birbirlerinin yaptıkları fenalıklara mâni olmuyorlardı. Yapmakta oldukları ne kötü idi”8
Üzerinde durduğumuz hadis, bir kötülüğün işlendiğini gören bir Müslümanın o kötülüğe gücü ölçüsünde eli veya dili ile mani olmasının, bunlara gücü yetmediği zaman kalbi ile buğz etmesinin gerektiğine delil teşkil etmektedir.
Kötülüğe eli ile mani olmaktan maksat, onu fiilen engellemektir. İbn Abbas (r.a)’tan rivayet edilen şu haber buna güzel bir örnektir: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, bir adamın elinde altın bir yüzük görür, onu çıkarıp atar ve şöyle buyurur: “Sizden biriniz ateşten bir köze yönelip, onu eline mi alıyor?” Hz. Peygamber gittikten sonra o adama: “Yüzüğünü al da ondan uygun bir şekilde faydalan” denilse de, bu kimse “Hayır, vallahi, Allah Rasûlü attıktan sonra onu ebediyen almayacağım” der.9
Burada münker sayılacak bir davranışa Peygamber Efendimiz eliyle müdahale etmiş, altın yüzüğü adamın parmağından çıkararak onun yanlış olduğunu göstermiştir.
Kötülüğe dili ile mani olmaktan maksat, münkeri işleyene nasihat etmek, o fiilin yanlışlığını anlatmaktır. Ebû Hureyre (r.a)’ın naklettiği şu haber de kötülüğe dil ile engel olmaya önemli bir misaldir:
Hz. Hasan Efendimiz, sadaka olarak verilen hurmalardan birini alıp ağzına atar. Bunu gören Hz. Peygamber: “Kaka, kaka! At onu! Bizim sadaka edilen şeyleri yemediğimizi bilmiyor musun?” buyurur.10
Efendimiz ve ailesinin zekât ve sadaka mallarından yemeleri yasaklanmıştır. Onlar yalnızca hediye kabul ederler. Hz. Hasan da bu gerçeği o esnada küçüklüğü sebebiyle bilemediğinden veya hurmaların sadaka olduğunu fark edemediğinden ondan ağzına atmış, Rasulullah Efendimiz de onun anlayacağı bir lisanla müdahalede bulunmuştur. Bir diğer ifade ile Hz. Peygamber dili ile yanlışa engel olmuştur.
Kötülüğe kalp ile mani olmaya gelince o da kötülüğe razı olmamak, kötülük işleyene içinden buğz etmektir. Bu halin imanın en zayıf derecesi olması, imanın etkisinin o kişi üzerinde az tecelli etmesi anlamındadır.11
Zira münkerat karşısında tavır takınmak kolay değildir. İnsanın maddi ve manevi olumsuzluklarla karşılaşması muhtemeldir. Ancak kuvvetli bir iman, el veya dille tavır koymaya vesile olabilir. “En üstün cihad, zalim sultanın yanında hak söz söylemektir”12
Hadisi de bunu teyit etmektedir.13
Öte yandan bazı âlimler, kötülükleri el ile değiştirmenin yöneticilerin, dil ile değiştirmenin âlimlerin, kalp ile buğz etmenin de avamın görevi olduğunu söylerler.14
Bu yorum bir yönüyle doğru olsa da hadisteki umumi manaya engel olmaz. Herkes gücünün yettiği ölçüde, bilgi ve birikimi çerçevesinde eliyle veya diliyle ya da kalbiyle münker karşısında bir tavır ortaya koymalıdır. Yazımızı münkeri ortadan kaldırmada Rasûlullah Efendimizin yapmış olduğu bir teşbihle bitirelim:
“Allah’ın çizdiği sınırları aşmayarak orada duranlarla bu sınırları aşıp ihlâl edenler, bir gemiye binmek üzere kura çeken topluluğa benzerler. Onlardan bir kısmı geminin üst katına, bir kısmı da alt katına yerleşmişlerdi. Alt kattakiler su almak istediklerinde üst kattakilerin yanından geçiyorlardı. Alt katta oturanlar: “Hissemize düşen yerden bir delik açsak, üst katımızda oturanlara eziyet vermemiş oluruz” dediler. Şayet üstte oturanlar, bu isteklerini yerine getirmek için alttakileri serbest bırakırlarsa, hepsi birlikte batar, helâk olurlar. Eğer bunu önlerlerse, hem kendileri kurtulur, hem de onları kurtarmış olurlar.”15.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
1 Müslim, Îmân 78.
2 Ebû Dâvûd, Salât 248, Melâhim 17; Tirmizî, Fiten 11; Nesâî, Îmân 17; İbn Mâce, Fiten 20.
3 Örnek olarak bkn: Ebû Dâvûd, Salât 248.
4 DİB Dini Terimler Sözlüğü, “Münker” maddesi.
5 Âl-i İmrân 3/110.
6 Tevbe 9/71.
7 Ebû Dâvûd, Melâhim 17.
8 Maide 5/78-79.
9 Müslim, Libâs 52.
10 Buhârî, Zekât 60, Cihâd 188; Müslim, Zekât 161.
11 Nevevî, el-Minhâc, 2/25.
12 Ebû Dâvûd, Melâhim 17; Tirmizî, Fiten 13; Nesâî, Bey’at 13; İbn Mâce Fiten 20.
13 Ali el-Kârî, Mirkât, 8/3208.
14 Ali el-Kârî, Mirkât, a.yer.
15 Buhârî, Şirket 6; Şehâdât 30. Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten 12