Nerede Yanlış Yapıyoruz
Çocuk eğitimi üzerine herkesin çok hassas olduğu, yazıp çizdiği, konuştuğu bir dönemdeyiz. Kitaplar, eğitimler, söyleşiler aldı başını gidiyor. Gün geçmiyor ki yeni bir uzmanla yeni bir kavramla yeni bir çözüm metoduyla karşılaşmayalım. Bu kadar çalışmaya rağmen çocuklar ve gençlikle ilgili sorunların gittikçe azalması gerekirken dağ gibi büyüdüğünü görüyoruz. Besbelli ki bir yerde yanlış yapıyoruz. Belki de kaş yapıyoruz derken göz çıkartıyoruzdur? Elbette tüm sorunları genel bir çerçevede tek seferde ele alamayız ancak en azından aciliyeti olduğunu düşündüğümüz noktalara değinebiliriz.
Konuya şu soruyla başlamak doğru olur kanaatindeyim: Bize çocuk eğitimi konusunda öğüt verenler kimler? Sözün doğru olması, adının önünde uzman olması o işin iyi amaçlara hizmet ettiğini göstermez. Özellikle dinlediğimiz insanlar tamamıyla başka kültürleri referans ediniyorlarsa iki defa dikkatli yaklaşmamız lazım. Çünkü her eğitim metodu kendi kültüründen etkilenmiştir. Batı’daki insanların hali göz önünde bulundurulursa onların metot ve tavsiyeleriyle bu işin nereye varabileceğini kestirebilmemiz gerekiyor. Batı taklitçiliğinden vazgeçip bizim kendi topraklarımızdan, kendi inancımızdan beslenmiş bir eğitim sistemine ihtiyacımız var. Bunun için çok da uzağa gitmeye gerek yok reçetemiz hemen yanı başımızda, Nebevi metotta vardır.
Gelin konuyu biraz daraltalım ve çocuk eğitiminde en çok yaptığımız hatalardan biri olan etiketleme hastalığımızdan bahsedelim. Büyüklerimiz çocuk eğitimi ile ilgili konular açılınca “bizim zamanımızda öyle şey mi vardı” diye başlarlar söze. Bu sorulardan en bilineni de “bizim zamanımızda ergenlik mi vardı” sitemidir. Genelde böyle serzenişler olduğu zaman çocuğu, genci anlamıyor, anlamaya çalışmıyor diye bakarız konuya. Doğrudur çoğu zaman bu sözlerle var olan problemin üstü kapatılmaya, yok sayılmaya çalışılır. Yok saymak, üstünü örtmek elbette bir çözüm değildir aksine sorunu gittikçe büyütür. Bir diğer yandan bu serzenişlerin göstermeye çalıştığı başka bir şey vardır o da bizim konuyu fazla abarttığımızdır. Öyle ki uzmanlar ergenlik dönemindeki gençlere müsamaha tanıyın, onları tanımaya, anlamaya çalışın derken biz konuyu bambaşka anlayıp ergenlik çağındaki çocuğumuzun gözüne batıra batıra her yaptığı harekette sanki hatalı bir şey yapmış gibi “ergen değil mi? hep ondan oluyor bunlar!” etiketlemesi yapıyoruz. Özellikle bu yaş grubuyla çalışırken fark ettim ki gençler kendilerinin sürekli ergen diye etiketlenilmesinden aşırı derece rahatsızlar ve ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar. Sıklıkla bana gelip her insanın yaşayabileceği sorunlardan dolayı, “Sümeyye abla acaba ergen olduğum için mi böyle oluyor?” diye soruyorlardı.
Bir önceki yazımızda kavramların ruhu olduğundan bahsetmiştim. Dikkat ederseniz ergen kelimesi, kullanılış biçiminden kaynaklı olarak “işe yaramayan, problemli, asi, aklı beş karış havada” gibi birtakım şeyleri çağrıştırıyor. Ben bunun yerine bana danışmaya gelen gençlere siz akil baliğ gençlersiniz diyordum. Hemen söyleyeyim ikisinin sözlük anlamı da aynıdır. Ancak dedim ya kelimelerin ruhu vardır. Büyüklerimiz bizim zamanımızda ergen mi vardı derken bizim zamanımızda sorumluluk sahibi aklı başında gençler vardı demek isterler üstü kapalı. Akil baliğ kelimeleri de tam olarak zihnimizde bunu canlandırıyor çünkü ergen kelimesi ile tanışmadan önce bu yaş grubunu bu kavram ile tanımlıyorduk. Elbette fiziken yaşadığı değişimler, çocukluktan yetişkinliğe geçerken ki belirsizlikler psikolojik olarak dalgalanmalara sebebiyet verecektir. Ancak bunun karşılığında bizim tavrımız ne “aman o ergen dokunma” tavrı ne de aşırı sorumluluk ve baskı olmamalıdır. İkisinin ortasını bulmamız gerekiyor.
Peki, kelimeleri değiştirince ne mi oluyor? İslam’a göre akil baliğ olmuş bir kimse artık fıkhi açıdan bir Müslüman’ın sorumlu olduğu her şeyden sorumludur. Yani öyle aklı beş karış havada değildir. Kendisine, ailesine, çevresine karşı sorumlulukları vardır. Sorumlulukları bununla da kısıtlı değildir, Müslüman bir genç hakkı tavsiye edip, kötülükten men etme hususunda tüm insanlıktan sorumludur. Hemen burada Peygamber Efendimizin (s.a.v.) gençlere olan yaklaşımlarına bakabiliriz. Musab bin Umeyr (r.a.), bizim ergen olarak tanımladığımız yaş grubunda olmasına rağmen Medine’ye öğretmen olarak gönderilmiş bir sahabe efendimizdi. İslam tarihini karıştırdığımızda bunun gibi birçok sahabe efendimizi örnek verebiliriz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bunlardan bir şey olmaz demedi, hepsine sorumluluk verdi. İslam tarihinde büyük zaferleriyle övündüğümüz sahabe efendilerimizin hemen hepsi gencecik insanlardı. Şimdi ergen diye dokunmadığımız gençlere bakalım, bırakın şehirlerarası yolculuk yapmayı kendi şehrinde ilçeden ilçeye geçemeyen pasif gençlerle karşılaşıyoruz. Sizce de ortada çok büyük bir sorun yok mu? Artık çocuklarımızı kendi kavram ve metotlarımızla yetiştirmenin zamanı gelmedi mi?