Rızık Genişliği İçin Dikkat Edilmesi Gerekenler
Allah-u Zülcelâl yarattığı bütün kulların rızkını verir. Fakat Rabbimiz rızkı insanlar arasında dilediği gibi taksim eder. Bazı kişiler zeki ve maharetli olup, bütün sebeplere de müracaat ettiği ve çok çalıştığı hâlde elde ettiği kazanç ancak ihtiyacına yetecek kadar olur.
Bazılarına ise Allah-u Zülcelâl hesap etmediği yerden rızık verir. Bu durum her şeyin sebeplere bağlı olmadığını, Allah-u Zülcelâl’in takdirine bağlı olduğunu gösteren bir delildir. Nitekim Rabbimiz buyuruyor ki:
“Onlar, Allah’ın rızkı dilediğine genişletip yaydığını, dilediğine ölçülü ve idareli verdiğini görmezler mi? Bunda, kuşkusuz inanan insanlar için dersler vardır!” (Rum, 37)
Elbette rızkı kazanmak için çalışmak da önemlidir. Rabbimiz de Kur’an-ı Kerim’de: “Doğrusu, insan için kendi çalışmasından (gayretinin neticesinden) başka bir şey yoktur” (Necm, 39) buyurmuştur.
Ancak unutmamalıdır ki, çalışıp çabalamak ancak bir sebeptir. O sebep perdesinin arkasında asıl nimeti veren Allah-u Zülcelâl’dir. Bu sebeple müminler dünyalık rızık için endişelenip, ibadetlerini ihmal etmemeli veya baştan savmamalıdır. Aksine birçok alimler, tecrübe ve müşahedeleri neticesinde görmüşlerdir ki, kul eğer ibadetlerini itina ile yerine getirirse Rabbi kuluna ummadığı yerden rızık kapıları açar.
Âlimler, şu mânevî sebeplere sarılan kişilerin rızık darlığından kurtulacağını müşahede etmişlerdir:
Namazını Güzelce Kılmak
Âlimler demişlerdir ki, “Kim namazını tâdil-i erkân ile, cemaât ile güzelce kılarsa rızık bolluğuna kavuşur.”
Beş vakit namaz kılmak bir müslümanın hayatındaki en mühim vazifesidir. Dünyevî işlere önem verip Allah’ın farz olan ibadetini aceleyle geçiştirmek kulluk edebine yakışmaz. Rabbimiz bu şekilde davrananları rızık darlığı ile imtihan eder. Nitekim Rûh’ul Beyan Tefsirinde hadis-i şerif olarak zikredilen habere göre şöyle bildirilmiştir:
“Bir adamı namazın rükû ve secdesini hafifletir (tâdil-i erkânı terk eder) görürseniz onun çoluk çocuğuna acıyınız.”
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir gün mescidde taşradan gelmiş bir adamın namaz kılışını gördü. Adam aceleyle namazını bitirip geldi, Rasûlullah sallallahu aleyhi veselleme selam verdi.
Rasûlullah aleyhisselatu vesselam ona dedi ki:
“Dön ve yeniden namaz kıl; çünkü sen namaz kılmış olmadın!” O da dönüp evvelce kıldığı gibi namaz kıldı. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem yine ona dedi ki: “Dön ve yeni baştan kıl; çünkü sen namaz kılmış olmadın!” Üçüncüsünde de tekrar kılmasını emredince o şahıs: “Allah’a yemin olsun ki, bu kıldığımdan başka daha iyi nasıl kılacağımı bilmiyorum. Bana doğrusunu öğretir misin ya Rasûlallah?” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah aleyhisselatu vesselam şöyle buyurdu:
“Namaza başlangıç tekbiriyle başla. Kur’ân’dan iyi bildiğin yerleri oku. Rükûa varınca beden azaların yerleşinceye kadar bekle. Rükûdan başını kaldırınca bedenin tamamen doğruluncaya kadar ayakta dur. Sonra secdeye git ve azaların yerleşinceye kadar orada kal. Secdeden başını kaldırınca azaların yerleşinceye kadar otur. Ardından tekrar secdeye git ve azaların yerleşinceye kadar orada kal. Sonrasında ayağa kalk ve dimdik dur. Namazın bütün rekâtlarında aynen böyle yapmaya devam et!” (Buharî, Ezan 95; Müslim, Salât 45)
Görüldüğü gibi, namazın kıyam, rükû, secde gibi bütün erkânının yerine gelmesi için sakince kılınması gerekir. Kul namazını ne kadar itina ile kılarsa o kadar Allah-u Zülcelâl’in muhafazası altındadır. Allah-u Teâlâ onu çaresiz bırakmaz, muhakkak bir kurtuluş yolu açar.
Tabi yukarıdaki hadis-i şeriften şunu da anlamak mümkündür; namazı hızlı kılan kişinin durumu böyle ise, namaz kılmayanın hâlini hiç sormaya gerek yoktur. Allah-u Zülcelâl buyuruyor ki:
“Ailene namazı emret. Kendin de ona sabırla devam et. Biz senden rızık istemiyoruz, (rızık kazanmak için namazı ihmal etme,) seni Biz rızıklandırıyoruz. Güzel akıbet, takva (sahipleri)nindir.” (Ta ha; 132)
Allah’ın Nimetlerine Şükretmek
Allah-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede şöyle buyuruyor:
“Hani Rabbiniz şöyle bildirmişti: ‘Andolsun, eğer şükrederseniz siz(e olan nimetim)i artırırım. Eğer nankörlük ederseniz şüphesiz azabım pek şiddetlidir.’” (İbrahim, 7)
Şükür, nimeti verenin Allah celle celâluhû olduğunu ve insanoğlunun ne kadar çok nimet içinde olduğunu tefekkür etmek, kıymetini bilmek demektir. İnsan o kadar çok nimet içindedir ki, o nimetleri saymak istese sayamaz. İşte bunun şuurunda olmak lazımdır.
Allah Teâlâ Dâvud aleyhisselam’a şükretmesini emredince, “Ya Rabbi, sana nasıl hakkıyla şükredebilirim; şükretmek de senden bir nimettir,” demişti. Allah-u Zülcelâl buyurdu ki: “İşte şimdi, şükrün de benden bir nimet olduğunu bilerek Beni bilmiş ve Bana şükretmiş oldun.”
Allah’ın en az nimet verdiği kişinin üzerinde bile nice nimetler vardır. Sağlık, güç kuvvet, akıl nimeti gibi. Bilhassa en büyük nimet iman nimetidir.
İnsan Allah’ın nimetlerinin kıymetini bilmek için, kendisinden daha nasipli kişilere değil, biraz da mahrum ve nasipsiz kişilere de bakmalıdır. Onların yerinde de olabileceğini düşünmelidir.
Şükrün bir tezahürü de Allah’ın verdiği nimetleri Allah’ın rızasına uygun kullanmaktır. Sehl b. Abdullah rahmetullahi aleyh şöyle buyurmuştur:
“Şükür açıkta ve gizlide Allah’a itaat ve günahlardan kaçınma konusunda elden gelen gayreti sarf etmektir.”
İşte insan nimetlere şükrederse Allah nimetleri artırır. Tam tersi ufak tefek sıkıntılardan hemen şikâyet ederse o zaman şikâyetin kendisi de bir musibet olur. Darlık ve sıkıntılardan şikâyet etmeyip onları Allah’tan yardım istemeye vesile bilmelidir.
Allah’ı Zikretmeye ve Kur’an’a Sarılmak
Allah-u Zülcelâl buyuruyor ki:
“Kim de benim zikrimden (Beni anmaktan ve Kur’an-ı Kerim’den) yüz çevirirse onun için sıkıntılı bir geçim vardır. Kıyamet günü de onu kör olarak haşrederiz.” (Taha, 124)
Kur’an-ı Kerim’de zikir, hem Allah’ı zikretmek demektir, hem de Kur’an-ı Kerim’in isimlerinden biridir. Bu ayet-i kerimeden anlıyoruz ki, insan Allah’ı zikretmeyi terk eder ve Kur’an-ı Kerim’i okuyup amel etmeyi bırakırsa Allah-u Zülcelâl ona geçim darlığı ile ikaz eder.
Allah-u Zülcelâl “müminim,” diyen ama tam gereğini yapmayan kullarını geçim darlığı gibi imtihanlarla ikaz eder ki, hatasını anlayıp vaz geçsin. Bir ayet-i kerimede Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“And olsun ki Biz, senden önceki ümmetlere de (Resuller, kitaplar ile emir yasaklarımızı) gönderdik. Belki (günahlarına pişman olup) yalvarırlar diye onları darlık ve sıkıntı ile yakaladık.” (Enam, 42)
Demek ki, insanlar Allah’ın gönderdiği emir ve yasaklara sırt dönerse Allah yine merhametinden dolayı belki tevbe ederler diye biraz dünyevi sıkıntılar veriyor. Eğer Kur’an-ı Kerim’i okumayı, içindekilerle amel etmeyi ve Allah’ı çok zikretmeyi terk ederlerse geçim darlığı ile ikaz ediyor. Öyleyse geçim darlığından şikayet edenler, Allah’ın kitabına ve zikrullaha sarılmalıdır.
Dua Etmek
Allah-u Zülcelâl kullarının her ihtiyacı için dua etmesini ister. Rızık genişliği için okunabilecek birçok dualar vardır. Bunlardan biri Hz. Ali radıyallahu anhtan rivayet edilen şu duadır:
“Allâhümmekfinî bihelâlike an harâmik, ve ağninî bifazlike ammen sivâk.”
Anlamı:
“Allah’ım! Bana helâl rızık nasip ederek beni haramlardan koru! Lûtfunla beni Sen’den başkasına muhtaç etme!” (Tirmizî, Deavât, 110/3563; Ahmed, I, 153)
Sabah Uykusundan Sakınmalıdır
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, “Sabah uykusu rızka manîdir” buyurmuştur.(Beyhakî, Şuabül İman, 4/180-181)
Bazı rivayetlere göre Resulullah sallallahu aleyhi vesellem bir gün sabah namazında Hz. Fâtima radıyallâhü anhâ’nın odasına girdi. Hz. Fâtima geceleyin hasta olan çocuğu sebebiyle uykusuz kaldığı için sabah namazını kılmış uyuyordu. Resûl-i Ekrem sallallahü aleyhi ve sellem onu uyandırdı , “Rızıklar sabah dağıtılır, sabah uykusu rızka manîdir,” buyurdu.
Hz. Âişe annemizden rivayet edildiğine göre, Peygamber aleyhisselatu vesselam: “Rızık ve ihtiyaçlarınızı tedarik etme talebinde bulunduğunuzda, sabahleyin erken davranınız, çünkü sabahın erken vakitleri berekettir ve muvaffakiyettir,” (Taberani; el-Evsat, 7/193) buyurmuştur.
Bugün ilmî araştırmalar da, sabah güneş doğarken insanın vücudunda uyanık ve zinde olmayı sağlayan hormonların salgılandığını haber veriyor. Gece boyunca beyin ve beden dinlendiği için insan gün içinde en çok sabahın erken saatlerinde dinç ve kuvvetli oluyor. Bu saatleri uykuda geçirmek ise vücudun sıhhatine de uygun olmuyor.
Sıla-i Rahimde Bulunmak ve Misafir Ağırlamak
Sıla-i rahim, akrabalık bağlarını korumak demektir. Allah-u Zülcelâl, anne baba, kardeş ve akrabalarıyla ilişkilerini kesmeyip, onlara güler yüzle davranan, ikram eden, iyilik yapan kişilere iki dünyada mükâfat vereceğini bildirmiştir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem:
“Soyunuzdan sıla-i rahim yapacaklarınızı öğrenin. Zira sıla-i rahim ailede sevgi, malda bolluk, ömürde de uzamaya vesiledir.”(Buhari edeb 12) buyurmuştur.
Akrabalarına iyilik yapan kişiler hem onların hayır duasını alır hem de Allah’ın rızasını kazanır. Allah için sevdiği sohbet arkadaşlarına ikram edenlere de bolluk bereket verilir.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem:
“Allah Teâlâ bir kavim için hayır murat edince onlara bir hediye ikram eder” buyurmuş, sahabe-i kiram:
“ Yâ Resûlallah! Bu hediye nedir?” dediklerinde, Efendimiz:
“ Misafirdir, çünkü misafir rızkı ile gelir, giderken de Allah Teâlâ ev halkını bağışlar” (Nebhânî, el-Fethu’l-kebîr, I, 77) buyurmuştur.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bir diğer hadis-i şerifinde: “Üç dua vardır ki muhakkak kabul olur: Babanın, misafirin ve mazlumun/ zulme uğrayanın duası,” (Ebû Davud, Vitr, 29) buyurmuştur.
Sadaka vermek de malı bereketlendirir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem:
“Allah sizden birinin tayını yetiştirdiği ve geliştirdiği gibi sadakası verilen malı da nemalandırır” buyurmuştur. (Buharî,“Zekat”, 8; Müslim, “Zekat”, 68)
Fakirlikten şikayet eden bir kişiye “Sadaka ver,” demek ilk başta tuhaf görünse de, sadakanın rızık genişliğine vesile olduğu tecrübe edilmiştir.
Elbette bu insanın ailesini zora sokmadan, elindeki imkana göre vereceği bir sadakadır. Bununla beraber unutmamalı ki, Rabbi Teala bazen sevdiği kullarını dünyaya dalmaktan korur, bunun için rızkını yetecek kadar verir. Buna razı olup sabretmek, şükredemeyeceğin bir zenginliği arzu etmekten daha evla olabilir.