Sözünü Pişir Söyle
Rasullah (s.a.v) mübarek dilini tutarak bize çok mühim bir farkındalık örneği olmuştur. Dilimize sahip olup onu şer ile kirletmek ve Hakka karşı mahcup olmak yerine, onu sükut ile asilleştirip konuştuğu vakit mıknatıs etkisiyle dinlenir ve tat alınıp hakikat balıyla süslememiz gerektiğini öğretiyor mübarek.
Peki biz bu kıymetli öğretiyle mi yaşamımıza devam ediyoruz?
Nerdeeee! Nefisler öyle bir galip ki, dilin rezil duruma düşüren afetiyle baş başa.
En şaşırtıcı olanı ise bu nasıl bir akıl tutulmasıysa kalitesiz ve itibarsız bir hayatın içinde debelenmeyi kendimize uygun görüyoruz.
Allah’ım konuşuyoruz konuşuyoruz, iyiye de dönüyor şerre de dönüyor bu dilimiz. Lakin öyle çok kelam ediyoruz ki karşımızdaki iyiyi duyamayacak kadar, kulaklarını çoktan sağırlaştırıp kalbini kapatıyor bize.
“E mübarek, sus da devrelerin soğusun!” diyerek kalbi bir soğukluğu itinayla iliştiriyor yakamıza.
Büyüklerimizin çok sevdiğim bir sözü hâlâ kulaklarımda:
“Bir söz biliyorsan pişir pişir anlat ki, karşındakiler lezzet alsınlar. Bir sözün yoksa sus ki, seni arif sansınlar.”
Nasıl da buram buram asalet kokuyor.
Susmanın itibarı, konuşmanın kıymeti ve değeri nasıl da güzel ifade edilmiş.
Her söze kadir olmak, her konuda fikir beyan etmek sözlerimizin dinlenir olma olasılığını ciddi bir şekilde düşürdüğünü bu nefislerin artık anlaması gerekiyor.
Atalarımız ne güzel ifade etmişler: “Çok söz yalansız, çok mal haramsız olmaz.” diye.
Çok konuşarak sadece geveze değil, bir de yalancı olma ihtimali doğuyor.
Sormak istiyorum, yorgunluk veren bir insan mı olmak istersiniz?
Çünkü çenesi düşük bir insan ile vakit geçirmek, onu dinlemek bedenen taş taşımakdan daha yorgunluk verici kalbe ve ruhumuza.
Yoksa yerinde konuştuğu ile kalbe şifa, sükutu ile size huzur veren bir insan mı olmak istersiniz?
Çağımızın imtihanlarından biri de dinlemeyi bilmeyen insanların fazla olması ve giderek artıyor olması. Dinlemeyi bilmeyen düşünerek konuşmayı nereden akıl etsin?
Dinlemeyi bilmezsek nasıl öğrenir olacağız?
Ariflerden olmayı, bunca konuşana bir dinleyen gerekiyor düşüncesiyle davranmayı öğrenmediğimiz sürece, kendimizi bilmekten fersah fersah uzak olacağımız aşikar.
Mevzu o kadar net ki, dilin afetlerini Rasullah (s.a.v) bir hadis-i şerifinde şöyle ifade etmiş:
“Bir kul düşünmeden öyle bir söz söyler ki cehennemden yer ve gök arası kadar bir çukura düşer.”
Hayır mı, şer mi, bu sözüm nereye varır, Hakkı mı incitir yoksa kulumu, diye tartmak gerekir.
Nagehan İpek.