KUVVETLİ MÜ'MİNMİSİNİZ?
"Kuvvetli mü'min, Allah'a karşı zayıf mü'minden daha hayırlı ve daha makbuldür..." (Müslim, Kader, 34)
Kuvvetli mü'min; nefsinin isteklerine karşı koyabilen ve maddi anlamda daha güçlü olan mümindir. Her türlü hastalıktan kurtulmak ve en büyük düşmanlarımızdan biri olan fakru zarurete yenilmememiz için kuvvetli olunmalıdır.
Fakirlik ve cehalet, ilerleme yolundaki toplumların aşması gereken en büyük engellerdendir. Kuvvetli ve güçlü olmak da bütün toplumların ihtiyaç duyduğu, ilmî ve teknolojik açıdan gelişmek isteyen toplulukların sıçrama taşlarının en önemlilerinden biridir. Müslümanlar da birlik ruhuyla gerilime geçmedikçe, dînî ve millî dinamiklerini görmezlikten geldikleri müddetçe, dimağlarını müspet ilimlerle, gönüllerini de dînî hakikatlerle donatmadıkları müddetçe, fakirlik ve cehalet hastalıklarından kurtulmaları mümkün değildir. Haddizatında Müslümanların yaşadığı bir devirde ilmî ve teknolojik gelişme ve ilerlemeleri Müslümanlar temsil etmelidir. Nitekim Efendimiz (sas) bir hadislerinde bu hakikati şu şekilde ifade etmektedir:
"Müslümanlar yaşadığı halde o günkü Müslümanlardan daha yüksek ilim adamları, fen adamları yetişecek olursa o Müslümanlarla benim aram açıktır."
Zaten İbn Sîna, el-Harizmî, Uluğ Bey, el-Bîrûnî ve daha birçok İslam bilgininin yaşadığı devirde Efendimizin (sas) istediği bu hakikat en üst noktada temsil edilmiştir. Dünyada her şey ilme bağlı olduğuna göre onu temsil etmek için Müslüman'ın çaba göstermekten başka yolunun olmadığı âşikârdır. İslâmî hakikatler değişmediğine göre değişen, devrini idrak eden Müslümanlar olmalıdır. Evet, Müslümanların siyasi, iktisadi ve içtimâî alanda mahkûm konumundan hâkim konuma, çağıyla hesaplaşabilecek bir duruma gelmeleri çok önemlidir. Zira Allah, Kur'ânı Kerim'de,"Mü'minlere karşı kâfirlere asla yol vermeyeceğini" bildirmektedir. Ayrıca Kur'an'da yeryüzünün salih kullara miras kılındığının belirtilmesi de Müslüman'ı kamçılayan bir unsur olmalıdır. Burada, mü'minin gücü temsil etmeye çalışmasının önemini arz eden bir hadis serd etmek istiyoruz:
"Kuvvetli mümin, Allah'a karşı zayıf müminden daha hayırlı ve daha makbuldür. Ama her birinde de hayır vardır. Sana fayda veren şeye karşı hırs göster ve çaba sarf et; Allah'tan yardım dile ve âciz olma! Başına bir şey gelirse "şöyle yapsam, şöyle olurdu" deme! Velâkin! "(Bu) Allah'ın kaderi, O ne dilerse yapar," de! Çünkü 'eğer' kelimesi şeytanın ameline kapı aralar." (Müslim, Kader, 34) Hadiste hayırlı olma, hırs gösterme, âciz olma ve "eğer" kelimesinin kullanılmasından bahsedilmektedir.
Kuvvetli mü'min; nefsinin isteklerine karşı koyabilen ve maddi anlamda daha güçlü olan mümindir. Zira bu sıfatı hâiz olan bir mü'min, Allah yolunda cihat ederken düşmana karşı daha atılgan, emri bi'lmaruf hususunda daha azimkâr, eziyetlere sabır göstermede ise daha metânetli olur. Diğer ibadetlerini yerine getirirken de daha dinç olur. Evet! Efendimiz (sav)'in "Fakirlik neredeyse küfürdür." dediği hastalıktan kurtulmak ve en büyük düşmanlarımızdan biri olan fakru zarurete yenilmememiz için kuvvetli olunmalıdır. Eskiden beri söylenen "kırk yamalı hırka, bir lokma ekmek.." ifadesini sanki biz kendi varlığımızla bütünleştirmişiz. Şu da unutulmamalıdır ki; isteyen de zâhidâne bir hayat yaşar ve kimse de ona bir şey diyemez. Ancak, her bir Müslüman "Benim hareketlerim dinime hamlediliyor. O halde en azından sadece dinimin azizliği için kuvvetli olmalıyım." düşüncesiyle, bütün gayretini bu uğurda sergilemek zorundadır.
Şu hakikat de akıllardaki yerini sağlam bir şekilde almalıdır ki; dünyayı kalben terk etmek gerektir. Yoksa kesben (çalışma açısından) değil. Elden giden şeye karşı "Bu Allah'ın takdiridir." demek kadere inanmanın bir ifadesidir. İşte hadislerde ifadesini bulan bu mânâdaki bir zenginlik önemlidir ve insan için faydalı olan da işte budur. Yoksa Karun'un da çok zengin olduğu ama bunun kendine fayda getirmediği, izahtan vâreste bir hakikattir.
Hadisin devamında iman ve ibadet hususunda eşit olduklarından dolayı her iki mü'minde de hayır olduğu ifade edilmektedir. Fayda verecek şeye karşı çaba göstermek, Allah'a itaat etmek ve bu yolda ceht sarf etmek demektir. Bu yolda âciz olunmaması, Cenab-ı Hakk'a ibadet noktasında ve O'ndan yardım dileme hususunda tembellik edilmemesi gerçeği de hadisin ilerleyen kısımlarında anlatılmaktadır. Bu konuda inanan insanın yapması gereken hususlardan biri de başka hadislerde ifade edildiği üzere Cenab-ı Mevlâ'ya şu şekilde dua etmektir:
"Rabbim! Tembellikten ve âcizlikten sana sığınırım"
Kadere iman etmemek, sadece onu kabul etmemek demek değildir. Kadere inandığı halde kadere çatan ve taş atan pek çok insan vardır. Şeytan kadere çatmayı kalbe telkin eder ve bu hususta insana vesvese verir. Hadisten zahirî manada anlaşılan odur ki; "Eğer" kelimesi, faydasız yerlerde kullanıldığında insanı kadere çatma gibi kötü bir sonuca götürmektedir. "Eğer" ve "Keşke" gibi sözler bilinmeden de kullanılsa, insanda zamanla böyle bir inancın yerleşmesine vesile olabilmektedir. Ama bir kimse, bunu Allah'a yapacağı bir ibadet fırsatını kaçırdığı için söylerse zararı yoktur. "Eğer" kelimesinin hadislerde çoğunlukla manası da buna gelmektedir.
Ali Budak.
FANİ DUNYA FORUM HABERLER
