Niyet Hayırsa Sonucu da Hayır Olur
Birçok işimize başlarken tertemiz niyetlerle başlar ve en güzel duâlarla yola çıkarız. Niyetin hâlis olması işlerimizi ve hayâtımızı kolaylaştıran ve bereketlendiren bir durumdur aslında. Niyet; kalbin bir şeye karar vermesi, hangi işin ne için yapıldığının açıklıkla farkında olunması demektir. Mü’minin niyeti ameli gibi önemlidir. Çünkü Yüce Allah, hem yapılan amele hem de kişinin kalbindeki niyetine değer verir. O sebepledir ki bir mü’min öncelikle îmânın ve niyetin yeri olan kalbini her türlü kötülüklerden uzak tutabilmeli ve onu temizlemelidir.
Allâh-ü Teâlâ âyet-i kerîmede şöyle buyurmaktadır: “Kim (Allah huzuruna) iyilikle gelirse ona getirdiğinin on katı vardır. Kim de kötülükle gelirse o sâdece getirdiğinin dengiyle cezâlandırılır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar.”(1)
Zâten Allah rızâsını kazanmak niyeti ile yola çıkanların başkalarından duyacakları övgülere ihtiyaçları olmaz ve böylelikle işledikleri temiz amellere riyâ karıştırmazlar. “Ameller niyetlere göredir. Her bir kimse için niyet ettiği şey vardır.”(2)
Hakk katında niyet o kadar değerlidir ki iyi bir işe niyet edilip yapılmasa dahi kişi bu sebeple Allah katında sevap kazanmaktadır. Resûlullâh (s.a.v) bir hadîsinde şöyle buyurmaktadır: “Allah Teâlâ iyilik ve kötülükleri takdir edip yazdıktan sonra bunların iyi ve kötü oluşunu şöyle açıkladı: “Kim bir iyilik yapmak ister de yapamazsa, Cenâb–ı Hakk bunu yapılmış mükemmel bir iyilik olarak kaydeder. Şâyet bir kimse iyilik yapmak ister sonra da onu yaparsa, Cenâb-ı Hakk o iyiliği on mislinden başlayıp yedi yüz misliyle, hattâ kat kat fazlasıyla yazar. Kim bir kötülük yapmak ister de vazgeçerse, Cenâb–ı Hakk bunu mükemmel bir iyilik olarak kaydeder. Şâyet insan bir kötülük yapmak ister sonra da onu yaparsa, Cenâb–ı Hakk o fenâlığı sâdece bir günah olarak yazar.”(3) Temiz ve hâlis bir niyetle başladığımız işlerin sonunu da aynı niyetlerle bitirebilmeyi önemsememiz gerekmektedir. Öyle ki hayırlı ve güzel işler ne kadar kolay olursa, imtihânı bir o kadar çetindir. Çünkü hayırlı işlerde sâdece yüce Allâh’ın rızâsını kazanmak için yola çıkılır. Daha sonraki evrede ise işin içine nefis ve şeytan faktörü dâhil olur ki bu inananların sınavıdır. Bu sınavı ise ancak takvâ ehli insanlar kolaylıkla geçebilirler. Takvâ ehli mü’minleri yüce Allah âyet-i kerîmede şöyle anlatmaktadır. “Onlar, inananlar ve kalpleri Allâh’ı anmakla huzûra kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allâh’ı anmakla huzur bulur.”(4)
Hayâtımızın tüm evrelerinde niyetlerimizin hayırlı olmasına özen gösterelim ki yaşamımız da ona göre şekillensin. “Ameller ancak niyetlere göredir ve herkese ancak niyet ettiği şey vardır. Kimin hicreti Allâh’a ve Rasûlü’ne ise onun hicreti Allâh’a ve Rasûlü’nedir. Kimin de hicreti elde edeceği bir dünyâlık yâhud nikâhlayacağı bir kadın için ise, onun hicreti de hicret ettiği şeyedir.”(5) Ne güzel söz etmiş büyükler: “Niyeti hayır olanın elbet âkıbeti de hayır olur.”
Bir pâdişah, bir iki vezîrini ve diğer erkândan birkaçını yanına alarak başkente yakın olan yerleşim merkezlerinden birine gezintiye çıkmıştı. Başkentten ayrılıp birkaç saatlik bir yol kat ettikten sonra yolları üzerindeki bir nar bahçesinin kıyısında dinlenme molası verdiler. Olgunlaşmış, tam kıvâmını bulmuş olan narlar insanın iştahını kabartıyordu. Pâdişah bahçe içinde çalışmakta olan yaşlı bir adamı yanına çağırdı ve sordu: Bu güzel nar bahçesi kimin? “Bu nar bahçesi benimdir efendim, babamdan miras kaldı.” “Oğlun, uşağın var mı?” “Allah bize oğul uşak vermedi efendim, bir karı kocadan ibâret iki kişilik bir aileyiz.” “Peki, ben de bu ülkenin hükümdârıyım, şuradan bir nar şerbeti sıksan da içsek.” İhtiyar “baş üstüne” dedi ve hemen gidip bahçe içindeki kulübeden kalaylı, tertemiz bir tas getirdi. En yakındaki ağaçtan iki nar kopardı ve sıktı. İki nar tam bir tası doldurdu. Pâdişah içti ve çok beğendi. Bütün vücûduna bir zindelik ve ferahlık yayılmıştı. İhtiyar çiftçi pâdişâhın berâberindeki herkese sırayla nar şerbeti ikrâm etti. Pâdişah ve adamları bedenlerinin kazandığı bu zindelikle biraz daha yol almak için ihtiyara vedâ edip yola koyuldular. Yolda şeytan pâdişâhın kafasını karıştırmaya başladı. “Mâdem birer ayakları çukurda olan bu yaşlı karı-kocanın mîrasçıları yok ne yapacaklar böyle güzel nar bahçesini, karşılığında bir kaç kuruş verip de bu bahçeyi ellerinden alayım.” diye düşündü. Pâdişah ve adamları akşama doğru geri dönerlerken aynı bahçenin yanında yine konakladılar. Pâdişah ihtiyardan bir tas daha nar şerbeti yapmasını istedi. İhtiyar sabahki kadar candan ve gönülden olmasa da bir tas nar şerbeti yapıp sundu. Fakat pâdişah bu defa nar şerbetinin tadını pek beğenmedi, sabahkine hiç benzemiyordu. İhtiyara sordu: “Baba ne oldu böyle, bu nar şerbeti sabahki ile aynı nardan değil mi? Bunun tadı hiç de hoş değil.” “Aynı nardan evlat, aslında tadında da bir değişiklik yok, asıl değişen sizin kalbiniz. Siz benim bahçeme göz koydunuz, bunun için de narların tadı değişti.” dedi.
Nitekim Allâhu Teâlâ âyet-i kerîmede “De ki, gönlünüzdeki duyguları saklasanız da açıklasanız da Allah hepsini bilir.”(6) buyurmaktadır.
Gizlilik veya açıklık insanlar için söz konusudur. Allah Teâlâ insanların gözlerden uzakta gizlice yaptığı şeyleri bildiği gibi, kalplerinden geçen duygu ve düşünceleri de bilir. Allâh’a inanan, onun gönderdiği dîni benimseyen bir kimse bütün davranışlarını, hattâ gönlünden geçen duyguları bile kontrol etmelidir. İyi niyete dayanmayan, sâdece gösteriş için yapılan ibâdetlerin ve güzel davranışların Allah katında hiçbir değeri bulunmadığını Peygamber Efendimiz (sav) ibretli bir misâlle ortaya koymuştur.
Bu hadîs-i şerîfe göre kıyâmet gününde ilk defa bir şehit hakkında hüküm verilecek. Allah Teâlâ ona ne yaptığını sorduğunda o: “Senin uğrunda çarpıştım, şehit edildim” diyecek fakat Cenâb-ı Hakk ona: “Yalan söyledin. Sana cesur adam desinler diye çarpıştın” buyuracak ve o adam yüz üstü sürüklenerek cehenneme atılacak.
Daha sonra ilim öğrenip öğreten ve Kur’ân okuyan bir kimse getirilecek. Ona da ne yaptığı sorulacak. “İlmi öğrendim ve öğrettim. Senin rızânı kazanmak için Kur’ân okudum” diyecek. Allah Teâlâ ona: “Yalan söyledin. İlmi, sana âlim desinler diye öğrendin. Kur’an’ı ise, güzel okuyor desinler diye okudun. Nitekim öyle de denildi” buyuracak. O adam da yüz üstü sürüklenerek cehenneme atılacak.
Hadîs-i şerîfin devâmında zengin bir kimsenin huzûra getirileceği, onun da malını Allah rızâsı için harcadığını söyleyeceği, ona, “cömert adam” desinler diye malını sarf ettiğinin söyleneceği ve diğerleri gibi onun da cehenneme atılacağı belirtilmektedir.(7)
Bu niyet hadîsinden şöyle bir sonuç da çıkmaktadır: Aslında ibâdet olmayan bâzı işler, iyi niyetle yapıldığı takdirde ibâdete dönüşebilir. Meselâ yemek yiyen kimse, bu gıdâlardan elde edeceği kuvvetle ibâdet edeceğini düşünürse yemek yerken bile sevap kazanmış olur. Normal ticâretini yapan kimse, işini en iyi şekilde yaparak insanlara hizmet etmeyi, onları aldatmamayı düşünürse hem para hem de sevap kazanabilir. Ameller yâni yapılan işler niyete göre değer kazanır.
Abdullah İbn-i Ömer’in âlim ve zâhid oğlu Medîne’nin yedi fakihinden biri olan Sâlim, halîfe Ömer İbni Abdülazîz’e yazdığı mektupta şöyle demişti: “Şunu iyi bil ki, Allah Teâlâ’nın kuluna yardımı, kulun niyeti kadardır. Kimin niyeti tam olursa Allâh’ın ona yardımı da tam olur. Niyeti ne kadar azalırsa, Allâh’ın yardımı da o kadar azalır.”
Kalpten geçen düşünceler iyi niyete dayandığı zaman Allah katında değer kazanır. Allah Teâlâ bizim şeklimize değil kalplerimize bakar, niyetlerimize değer verir.
Ey Rabbimiz! Bizleri; yeni bir güne başlarken iyi ve güzel niyetlerle başlayabilen, o günün sonunda da geceye girerken, uykunun bile bizim için; Senin huzûruna rûhumuzun secdeye varmasına vesîle olacak bir güzellik olduğu niyeti ile gözlerini kapayabilen kullarından eyle inşâallah.
----------------------------------------------------------------
1-En’am, 6/160
2-Buhârî, Bed’ü-l Vahy, 1; Müslim, İmare, 155
3-Buhârî, Rikâk 31; Müslim, Îmân 207, 259. Ayrıca bk. Buhârî, Tevhîd 35; Tirmizî, Tefsîru sûre (6), 10.
4-Ra’d 28
5- Buhâri, Bedü’l-Vahy,1 Müslim,155;Ebu Davud, Talak,11
6- Âl-i İmrân sûresi 3, 29
7-Müslim, İmâre 152
Nuriye Eycan.