Önce Kendimizi Yenilemek
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
“….Gerçek şu ki, insanlar kendi iç dünyalarını değiştirmedikçe, Allah onların durumunu değiştirmez..” (Ra’d, 11.)
Değişim, tecdit, teceddüt, yenilik veya yenilenme tarih boyunca insanoğluna çok cazip gelen kavramlar olmuştur. İnsanoğlu değişimi çok istemiş, yeniliği çok arzu etmiş, ancak bireysel ve toplumsal değişimin yasalarına, yenilenmenin sünnetlerine riayet etmeyi ihmal etmiştir.
Yukarıdaki ayete göre önce kendimizi yenilemekle işe başlamak gerekir. Kendimizi yenilemek, kalbimizi, kalbimizin derinliklerinde sakladığımız sırları ve bütün davranışlarımızın tohumları ve çekirdekleri mesabesinde olan niyetlerimizi yenilemek demektir. Kendimizi yenilemek, fıtrat dünyamızın ‘kâlû belâ’sında Rabbimize verdiğimiz misakımızı yenilemek, Efendiler Efendisine ümmet olma yolunda verdiğimiz ahd ü peymanımızı yenilemektir. Kendimizi yenilemek, mutlak hakikate, şaşmaz adalete, yüksek ahlâka bağlı kalacağımızı ilan ettiğimiz akitlerimizi yenilemek demektir.
Kendimizi yenilemenin en önemli yolu bilgimizi yenilemektir. Biz bilgimizi yeniledikçe, bilgimiz bizi yenileyecektir. Ufkumuz âfaka ancak yüksek bir irfan ile ulaşabilir. Okumak, yeniden okumak, okumalarımızı, okuduklarımızı hep yenilemek zorundayız. Kitab-ı Kerim kadar kâinat kitabını okumak, Kitab’ın ayetleri kadar kâinat ayetlerini, enfüsî ve afakî tüm ayetleri okumamız gerekir. Fayda vermeyen bilgiden Allah’a sığınmak, faydalı her bilginin peşinden koşmak, yenilenmenin namütenahi sınırlarını gösterecektir bize.
Her an yenilenmenin en önemli yöntemi, tefekkür etmektir. Dağarcığımızda biriktirdiğimiz ve bizi hep kendimizin ve hayatın gerisinde kalmamızı mukadder kılan önyargılardan, basmakalıp düşüncelerden kurtulmanın yolu, düşünce dünyamızı yenilemekten geçer. Kendimiz üzerinde yeniden düşünmek, varlık anlayışımızı, kâinat algımızı, insana bakışımızı, âlem tasavvurumuzu sürekli tefekkür ve tedebbür süzgecinden geçirmek, yenilenmenin en temel kuralıdır.
Çağdaş dünyamızın ciddi bir dil sorunu yahut dilsizlik sorunu var. Manalar, mefhumlar ve mazmunlar zayıfladıkça, dil beyan etmede, lisan ifade etmede aciz kalıyor. Gönül manasındaki dil ile lisan anlamındaki dil arasındaki ilişki zayıfladıkça gönül dili yok oluyor. “Üslub-u beyan ayniyle insan” fehvasınca, dil zayıfladıkça insan, insan zayıfladıkça dil zayıflıyor.
Yenilenme insanlar için olduğu kadar kurumlar için de gereklidir. Eğer kurumlar yenilenmeye ve değişime direnirlerse, sürekliliklerini ve canlılıklarını kaybederler. Sürdürülebilirlik açısından değişim ile süreklilik arasındaki ilişki son derece önemlidir. Toplumsal değişimlere göre kendilerini yenileyemeyen kurumlar çağın gerisinde kalırlar. Ancak kurumlar, sadece değişime yoğunlaşırlar da, tarih sahnesinde kendilerine süreklilik kazandıran sabitelerini, temel ilke ve prensiplerini terk ederlerse, dönüşme ve başkalaşma tehlikesi ile karşı karşıya kalırlar. Bu nedenle dönüşmemek ve başkalaşmamak için sabitelere bağlı kalarak sürekli değişimi ve yenilenmeyi esas almak gerekir. Dolayısıyla kurumlar da, hizmet anlayışlarını gözden geçirerek özeleştiri yapmalı, kurumsal bir asabiyete girmeksizin görev tanımlarını güncellemeli, kısaca yukarıda ifade ettiğimiz tüm yenilenmeleri dikkate alarak kendilerini yenilemeli ve böylece süreklilik kazanmalıdır.
Diyanet İşleri Başkanlığımızın temel görevi, hiç şüphesiz toplumu din konusunda aydınlatmaktır. Fakat aydınlatma sadece anlatma ile değil, aynı zamanda anlaşılabilir ve kavranabilir olmakla mümkündür. Bugün bir mihrap ve minber gönüllüsü kadar kendisini, bilgisini ve dilini sürekli yenilemek durumunda olan çok az görev vardır. Din görevlileri olarak bizler, ne yazık ki bugünün kuşaklarına hitap etmede, onlara Dîn-i Mübîn-i İslam’ın hakikatini anlatmada, kısaca kendimizi ifade etmede zorlanmaktayız. Bu nedenle din hizmeti gibi ulvi bir görevi icra eden bizler, söylem ve üsluplarımızı yenilemeliyiz. Bundan kastımız, yeni kelime ve cümleler kurabilmek değil, hikmetli bir üslup ve yüksek bir gönül dili ile her türlü idrake, yüce dinimiz İslam’ın hakikatlerini sunabilmektir.
Sağlam bir düşünme metodolojisi sunan rahmet dini İslam’ın evrensel ilkeleri, her çağı ve zamanı kuşatacak bir hüviyete sahiptir. Dinin hakikatleri eskimez, tecdide ihtiyacı yoktur. Ancak bizim algımız, bilgimiz ve hakikatlere olan bağlılığımız eskir, dolayısıyla bizim yenilenmeye ihtiyacımız vardır. Dinin sahih öğretileri hiçbir illetle muallel olmazlar, hastalanmazlar, ıslaha ihtiyacı yoktur. Ancak bizim bakış açılarımız, anlayışlarımız her türlü illete müptela olabilir. Bu itibarla özümüzü yeniden ihya ve ıslah etmeye, dindarlığımızı, sadakat ve bağlılığımızı yenilemeye ihtiyacımız vardır.