Manevi Açıdan Noksan Kimse Hakk’ın Rahmetinden Mahrumdur
Çok önemli bir rivayette yüce İslâm Peygamberi şöyle buyurmuştur: “Nakıs kimse Allah’ın rahmetinden uzaktır.”
Şüphesiz hadiste yer alan “nakıs” (noksanlık sahibi) kimseden maksat, gözü, eli, ayağı veya bir başka bir organı eksik olarak annesinden dünyaya gelmiş kimse anlamında değildir. Aksine nakıs kimse, marifet elde etmeye, güzel ahlâkla ahlâklanmaya ve salih amelle süslenmeye teşebbüste bulunmayan, sadece yemek, uyumak, lezzet ve şehvetine teveccüh eden kimse anlamındadır.
Evet, insan bütün kemallere, gerçeklere ve hakikatlere ulaşma imkânına sahiptir ve bu konuda çaba göstermeli, büyük bir hareket içine girmeli ve hayatta olduğu müddetçe batıni, ruhsal ve fikirsel noksanlıklarını gidermeye çalışmalıdır. Durmaktan, hareketsizlikten, işleri tatil etmekten şiddetle kaçınmalıdır ki eğer noksanlıkları gidermeye çalışmazsa, tıpkı durgun su gibi kokar, bozulur ve işsiz kalırsa Hz. Mahbup’un rahmetinden kovulmuş olur.
Ne yazık ki bir grup kimse seksen yaşlarına geldikleri halde henüz akıl ve fikir açısından bir yaşındaki çocuk gibidirler. Amel ve ahlâk açısından beş yaşındaki çocuğu andırmaktadırlar. Bunlar hayat geçidinde, semavi kitaplar, peygamberlerin nübüvveti, imamların imameti, gerçek ariflerin irfanı, ilâhi filozofların hikmeti gibi manevi ihsanlardan istifade etmemişlerdir. Tıpkı hayvanlar gibi şişmanlamaya, bedenlerinin uzunluğunu, enini ve hacmini çoğaltmaya çalışmışlardır. Varlıklarının birkaç gramlık nutfesini, yemek ve içmekle şişirmiş, seksen ve doksan kiloya varmışlardır.
Bunlar varlık fidanlarını temiz bir ağaca dönüştürebilirlerdi. Kendilerinden kemaller ve hakikatler kaynağı üretebilirlerdi. Ama maddi işlerle gurura kapılarak sadece hayvansal bedenlerini imar etmeye koyulmuş ve ilk günkü gibi nakıs ve fakir kalmışlardır.
Maddi ticaret ve kazanca sahiptirler. Masa, sandalye, üzerinde çalışmaktadırlar. Malları, mülkleri eşleri ve çocukları vardır ama hepsi de nakıstır.
Nakıs oldukları için de zararlıdırlar. Her türlü günah ve isyana bulaşırlar. Diğerlerinin haklarına tecavüz ederler. Zulüm ve zorbalıktan sakınmazlar. Büyük bir utanmazlık içinde Hak Teâlâ’nın serilmiş sofrasından nasiplenirler ama Allah’ın düşmanlarıyla yani insanlarla ve cinlerden düşmanlarla tüm alanlarda işbirliği halindedirler.
Başka bir rivayette ise yedinci İmam Hz. Musa b. Cafer (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kimin iki günü birbirine eşit olursa, şüphesiz zarar etmiştir. Kimin de iki gününün sonu, o iki gününün en kötü zamanı olursa, şüphesiz o melundur; Kim de nefsinde fazlalık hissetmezse, şüphesiz o noksanlık içindedir, Kim de noksanlığa doğru giderse, onun için ölüm hayattan daha iyidir.”
Bu rivayetin bir benzeri de Şia’nın çok değerli kitaplarında hak üzere konuşan Hz. Sadık’tan (a.s) nakledilmiştir.
Bir başka rivayette ise yüce İslâm Peygamberi şöyle buyurmuştur: “Tacir Allah’ın sevgilisidir.”
Şüphesiz en yüce ve en üstün ticaret faziletler ve hakikatleri elde etmek, marifetler, kemaller, insani ve ahlâki güzellikler elde etmek için de teşebbüste bulunmaktır.
Böyle bir tüccar, tıpkı Allah Resulü gibi Allah’ın sevgilisidir. Değerli ve kıymetli bir varlıktır.
Geliniz eksik kalmaktan kaçınalım. İki günümüzün birbirine eşit olmasından uzak duralım. Kemalat elde etmek hususunda kusur etmekten sakınalım. Her kim kıyamet günü manevi işler, akli gelişim, ahlâki ve ameli kemaller hususunda eksiklik içinde olursa mel’undur, kovulmuştur ve aldanmıştır. Kıyamet günü terazisi hafif gelecek ve neticede de azaba müstahak olacaktır. Her kimin de manevi ağırlığı olursa ve başka bir tabirle; iman, ahlâk ve amel açısından terazisi ağır gelirse, kurtuluş, zafer ve galibiyet ehli olacaktır. Bu hususta Kur’ân-ı Kerim’deki şu iki önemli ayete dikkat ediniz:
“Kıyamet günü tartı haktır. Tartıları ağır gelenler, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.”
“Tartıları hafif gelenler, ayetlerimize yaptıkları haksızlıklardan ötürü kendilerini mahvetmiş olanlardır.”