Mükemmel değilsin
Mükemmeliyetçilik son yılların vazgeçilmez trendlerinden biri. Sosyal medya, iş dünyası, çevremizdeki insanlar, öğretmenler, ebeveynler bizi daha mükemmel olma yarışı içine dâhil ediyor. Medyada sürekli pompalanan “Sen her şeyin en iyisine layıksın, kusursuz ol, mükemmeli ara!” ifadeleri sahip olduklarımızı görmezden gelmemize, hep daha iyisini istememize yol açıyor. Mükemmellik dünyasından içeri bir adım attığımız andan itibarense farkına varmadan ya tüketiyor ya da tükeniyoruz.
En mükemmeli olsun
Belki bu cümle sizin de kulağınıza çok hoş geliyor. Başarılı olmak hedeflerinize ulaşmak için mükemmel olmanın, mükemmeli talep etmenin gerekli olduğunu düşünebilirsiniz. Fakat uzmanlara göre mükemmeliyetçiliğin beslediği “üstün olma arzusu, sıfır hata, katı kurallar” çoğu zaman sağlığımıza, ilişkilerimize zarar veren olumsuz bir durum olabiliyor.
25 yıllık klinik tecrübesinde mükemmeliyetçilik konusunda yardıma ihtiyacı olmayan tek bir hastasının dahi olmadığını ifade eden Dr. Dianne Grande’in itirafı, bu sonucu doğrular nitelikte. Virginia Üniversitesinde görev yapan Katie Rasmussen’e göre de mükemmeliyetçilik, bir salgının ve kamu sağlığı sorununun habercisi. Yaptığı araştırmalar her beş çocuk ve gençten ikisinin mükemmeliyetçi olduğunu gösteriyor çünkü.
Uzmanlara göre hayatta mükemmel olmanın en üst kriter olduğunu düşünen kişiler katı mükemmeliyetçilerdir. Öz değerlerini mükemmellik yolundaki başarıları belirler. Sadece kendilerine empoze edilen en yüksek standartlara ulaştıklarında değerli olacaklarını kabul ederler. Kişinin kendisine yönelik mükemmeliyetçiliği olarak tanımlanan bu durum, bazı bireylerde ise başkasına yönelik mükemmeliyetçilik olarak ortaya çıkar. Kendi belirlediği yüksek sınırlara çevresinin, ailesinin, eş ve çocuklarının da uymasını bekleyen bu kişiler yapılanları beğenmez, her şeyde bir hata bulurlar. Mükemmeliyetçiliğin bir diğer türü de sosyal odaklı mükemmeliyetçiliktir. Hayatında yer alan kişilerin kendisinden yüksek beklentileri olduğuna inandıkları için bu beklentiye zarar vermeme adına üstün performans sergilemeye çalışırlar. Çevresinden onay görmek ve takdir edilmek çok önemli olduğu için onların isteklerini karşılayamadıklarında sürekli depresif hisseder ve yargılanma korkusu duyarlar.
İnsanız, mükemmel değiliz
Daha iyiye ve daha güzele ulaşma çabası aslında Rabbimizin fıtratımıza yerleştirdiği bir eğilimdir. Mearic suresinin 19. ayetinde Allah Teâlâ bu özelliğimizi hatırlatır bize: “Gerçekten insan tatminsiz yaratılmıştır.” Tatminsiz yaratılmak sahip olduklarımızla yetinmemek, hep daha fazlasını, daha iyisini, daha güzelini talep etmektir. Keşifler, gelişim, ilerleme, hayatımızdaki yeni icatlar bu eğilim sayesinde gerçekleşir. Bu eğilim olmasaydı kim bilir belki de ilk keşfedilen araçla yetinecek ilk kullanılan telefonla haberleşmeye devam edecektik.
İnsan hata yapan bir varlıktır. Hz. Peygamber’in ifadesiyle “Hata yapanların en hayırlısı tövbe edenlerdir.” (Tirmizi, Kıyamet, 39.) Hata ve kusurlarımızdan öğrenmek, deneyimlerimizden tecrübeler devşirmek insan olmanın kaçınılmaz sonucudur. Her işinde mükemmel olan, her hükmünde tam isabet kaydeden yalnızca Yüce Allah’tır.
Mükemmeliyetçi kişi tüketir, muhsin kişi üretir
Her şeyin en iyisini ve en güzelini yapma çabası çoğu zaman mükemmeliyetçilikle karıştırılır. En iyiye talip olarak “ihsan” bilincine sahip kişiler, yaptıkları her işten zevk alır. En büyük gayeleri Allah rızası olduğu için eleştirilmek onları kaygılandırmaz. Hayatın kontrol edilemez yanları olduğunu kabul eder tam ve kusursuz olmanın yaratıcıya mahsus olduğunu bilir, hataları deneyim ve tecrübe olarak görür. Mükemmeliyetçi kişiler ise sürekli tedirgin ve panik hâlindedir. En iyiye ulaşma çabası ve hataya tahammül edememe onları sürekli kaygı içerisinde tutar. Hata yapmaktan ve eleştirilmekten korkarlar. Bu durum fiziksel ve ruhsal problemlere yol açtığı gibi iletişim hatalarını da arttırır.
Hata yapmak ve bunlardan ders almak insan olmanın doğal sonucudur
Çok çalışıp kötü bir sonuçla karşılaştığımızda “Üzgünüm, hayal kırıklığına uğradım ama sorun değil, genel olarak iyi bir insanım.” diyebiliyorsak sağlıklı bir kişiliğimiz vardır. Ama hatalar karşısında “Hep başarısız oluyorum, çok daha iyi olmalıydım, yeterince iyi değilim.” şeklinde değerlendirmeler yaptığımızda benliğimize zarar verdiğimizi unutmamalıyız. Kendimize karşı acımasız olduğumuz bu durumlarda bizi rahatlatacak en değerli bilgiyi Peygamberimizden öğreniriz: “Eğer siz günah işlemeseydiniz Allah sizi helak eder ve yerinize günah işleyip peşinden tövbe eden kullar yaratırdı.” (Müslim, Tevbe, 9.)
Günah işlemek, yanlışlarımızdan dönmek, hata ve kusurlarımızın olacağını kabul edip onları iyileştirmeye çalışmak bizim insani yönümüzdür. Sosyal ilişkilerimiz de bu insani yönümüzün varlığı ve gelişmesiyle zenginleşir.
Pratfall Etkisi
Araştırmalar mükemmellikten uzaklaştığımızda, hatalarımızı kabul ettiğimizde sevilme oranımızın da arttığını gösterir. Sosyal Psikolog Elliot Aronson tarafından yapılan ve Pratfall Etkisi olarak psikoloji literatürüne giren bir deney bize bu konuda ilginç sonuçlar veriyor. Beynimiz hata yapanları, hatasına gülüp geçenleri, mükemmel olan ya da mükemmel olmaya çalışan kişilerden daha fazla seviyor.
Deneyde iki farklı gruba sorular sorulur ve cevaplar ses kaydına alınır. İki grubun cevapları insanlara dinletildiğinde ikinci grubun daha çok sevildiği ve daha yüksek puanlar aldığı görülür. İkinci grubun sevilme nedeni ne olabilir dersiniz? İkinci grupta soruları cevaplayan kişiler ufak tefek telaffuz hataları yapmış, sakarlıklarını konuşmalarına da yansıtmıştır. Bu sakarlıklar onları dinleyen insanların gözünde daha doğal ve samimi bir iz bırakmıştır. Karşımızdaki kişinin de bir insan olduğuna dair bir iz. Tıpkı kendisini görünce heyecanlanıp korkan kişiye; “Sakin ol, ben de senin gibi Kureyş’ten, güneşte kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum!” hatırlatmasını yaparak insan insana iletişimle gelişip uzlaşacağımız mesajını her daim veren Peygamber Efendimiz gibi.
Pratfall Etkisi olarak açıklanan deney elbette bize hatalar yapmamızı telkin etmez. Ama hata yapmanın insani bir olay olduğunu gösterir. “Her şeyde bir çatlak var, ışık oradan sızar.” der L. Cohen. Zayıflıklarımızı kabullenmek, hata ve kusurlarımızla barışmak, hayatın mutlak kontrolünün yaratıcıya has olduğunu idrak etmek bizi insan yapar.
Her şeyimiz tam ve mükemmel olursa faniliğimizi nasıl anlayabiliriz ki?
Varsın her şeyimiz tam ve mükemmel olmasın.
Biz kemale doğru yolculuğa çıkalım!
Her gün dünden daha iyi olmaya gayret edelim,
Kâmil insan olma çabası olsun hedefimiz,
Mükemmel olma değil!
Her günümüzü bir öncekinden daha iyi ve daha faydalı hâle getirelim.
Getirelim ki bu yolculuk hep devam etsin.
İyiye, güzele, kemale doğru…
Ayşe Nur Özkan.