* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Dünya Bir İmtihandır  (Okunma sayısı 156 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı melek

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2334
Dünya Bir İmtihandır
« : Kasım 12, 2020, 03:58:04 ÖS »
Dünya Bir İmtihandır

Sadece Allah'a kulluk yapmak için yaratılan insan, bu kulluğu yerine getirip getirmediğini tespit için imtihana tâbi tutulmuştur. Dünya hayatının bir imtihan yeri olduğunu, dünyayı ve insanları yoktan var eden Yüce Rabbimiz şöyle ifade etmektedir:

“O (Allah) hanginizin amel (iş) bakımından daha güzel olduğu hususunda sizi imtihan etmek için Arş’ı su üzerinde iken gökleri ve yeri altı günde yaratandır.” [1]

“O hanginizin daha güzel iş yapacağını denemek için ölümü ve hayatı yaratandır.” [2]

“Biz insanların hangisinin daha güzel amel işleyeceğini deneyelim diye yeryüzündeki her şeyi, dünyanın kendisine mahsus bir ziynet, süs yaptık.” [3]

Âyetlerden de açıkça görüldüğü gibi, dünya hayatı insanlar için bir imtihandan ibarettir. İnsanlar bu geçici dünyada sadece ve sadece imtihan için var olduğunu anlamalıdır.

Her insan imtihanla dolu bir ömür geçirdiğini, mutluluğun, huzurun, dünya ve âhiret saâdetinin, tâbi tutulduğu bu imtihanları başarmaya bağlı olduğunu iyi bir şekilde anlamalıdır. Rabbimiz insanlara verdiği her şeyden hesaba çekeceğini bildirmektedir.

“Nihâyet o gün (dünyada yararlandığınız) nimetlerden hesaba çekileceksiniz.” [4] Rabbimiz Allah verdiği nimetlerden dolayı âhirette sorguya çekeceğini açıkça beyan etmektedir. Peygamberimiz (s.a.s.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:

 “Kıyamet gününde insanoğlu şu beş şeyden sorguya çekilmedikçe yerinden ayrılamaz:

Ömrünü nerede, ne şekilde harcadığından,

İlminden, onunla amel edip etmediğinden,

Malını nerede kazandığından,

Malını nereye harcadığından,

Vücudunu, sıhhatini nerede ve ne sûrette yıprattığından.” [5]

a) Ömrünü nerede, ne şekilde tükettiğinden sorulacak: Ölene kadar nasıl yaşamış, Allah ve Resûlü’nün gösterdiği yoldan giderek mi, İslâm’ın emir ve yasaklarına, tâlimatlarına uyarak mı, yoksa şeytanın, şeytan dostlarının ve hevâ ve hevesinin, arzularının istediği gibi bir hayat mı yaşamış?

İslâmî yaşam biçimine karşı çıkanları dost mu edinmiş, zevke, keyfe, gayr-i meşrû olan işlere götüren dünya ve âhiret saâdetine mâni olan İslâm dışı anlayışların, yaşayışların savunucusu mu olmuştur? İnsanlara dünya ve âhirette fayda sağlayacak İslâm’a uygun bir yol mu takip etmiş, yoksa insanlara dünya ve âhirette zarar verecek olan bâtıl bir yol mu takip etmiş; bunlardan âhirette sorulacaktır.

“Kim Allah'a ve peygamberine itaat ederse (gösterdiği yoldan giderse) Allah onu altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de geri kalırsa onu acı bir azaba uğratır.” [6] buyrulmaktadır.

b) İlminden sorulacak: “İlim öğrenmek her müslümana farzdır.” [7] 

İmam Burhanettin Ez-Zernuci bu hususta şunları belirtir:

“Bil ki, her ilmi elde etmek her müslüman üzerine farz değildir. Her müslüman üzerine ilmihal bilgisini elde etmek farzdır. Hangi durumda olursa olsun, bulunduğu halde meydana gelen işlerle ilgili bilgileri edinmek her müslümana farzdır.”[8]               

Hanefî fukahâsına göre farz-ı ayın ilimler, genel olarak şu beş sınıfta toplanmıştır:

1- İtikada ait bilgiler: İnanılması zaruri olan hususlar, kelime-i şehadetin şümulü, insanı küfre düşüren sözler (elfaz-ı küfür) ve itikadlar; Bid’at ve hurâfeler.

2- İbadete ait hükümler: Her müslümanın namaz ve oruçla ilgili bilgileri öğrenmesi farz-ı ayndır. Zengin olanlar için zekât ve hac ile ilgili bilgiler ve diğer malî ibadetler farz-ı ayndır, fakirler için değildir.

3- Ahlâkî bilgiler: Dünya hayatının mâhiyeti ve müslümanların mesuliyetleri, haset, kibir, tevâzu, riyâ, ucub, helâl ve haram hudutları, ihlâsla ilgili bilgiler.

Müslümanların birbiri ile münasebetlerinde muhtaç oldukları bilgiler.

İnsanın rızkını temin hususunda seçtiği meslekle ilgili bilgileri öğrenmek. [9] Ve Müslüman, öğrendiği İslâm’ın da gereğini uygulamalı, yapmalı ve öğrendiğini öğretmeli, insanlara tebliğ etmelidir.

c) Malını nereden kazandığı sorulacak: Bu malı, mülkü nasıl elde ettin, bu paraları helâl yoldan mı kazandın, yoksa haram olan işler yaparak mı? Meselâ, dükkânında içki ve müstehcen gazete, dergi satarak mı, kahvede kumar oynatarak veya oynayarak mı, veya şans oyunlarından loto, toto, piyango ve at yarışlarından mı? Kısaca kazanılan para helâl yoldan mı, haram yoldan mı kazanıldığı sorulacaktır. Eğer helâl yoldan kazandıysa ne mutlu ona! Eğer haram yoldan kazandıysa tâbiî ki bunun  da hesabı sorulacaktır.

d) Malını nereye harcadığından sorulacak: Kazanılacak paranın önce helâl olması gerekiyor ve helâl parayı da helâl olan, meşrû işlerde kullanmalıdır. Aksi halde kazanılan para haram olan işlerde kullanılırsa, meselâ içki, kumar, zina, faiz, israf vs. bu şekilde câiz olmayan işlere de kullanılırsa tâbiî ki, hesabı sorulacaktır ve bunlar cezayı gerektiren işlerdir.

e) Vücudundan sorulacak: “Sıhhatini nerede, nasıl yıprattın, ölene kadar ne işler yaparak zamanını geçirdin? İyi işler, doğru işler yaprak mı veyahut zamanını, sıhhatini kahvelerde, birahenelerde, gazinoda, pavyonda, plajlarda, zinahanelerde, televizyon karşısında günah olan müstehcen filmler, programlar ve boş, haram olan işler yaparak mı? Zamanını, sıhhatini bu yollarda mı tükettin?” diye hesabı sorulacak. Kısaca izah etmek gerekirse, dünyada yaptığımız bütün her şeyin hesabı sorulacak. Rabbimiz Allah bu gerçeği bizlere apaçık bir şekilde Kur'an-ı Kerim’de bildiriyor:

“Ve siz, mutlaka (dünyada) yaptığınız şeylerden sorumlu tutulacaksınız” [10] buyuruyor.

Buna göre; yapacağımız işler iyi, doğru, câiz ise yapmalı, eğer yanlış, haram, doğru olmayan işler ise kesinlikle yanaşmamalı, uzak durmalıyız. Eğer kendimizi düşünüyorsak, bunlardan dolayı âhiret hayatında ceza görüp zor duruma düşmek istemiyorsak yapacağımız işlere dikkat etmeliyiz, imtihanda olduğumuzu unutmamalıyız.

Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

“İnsanlar (yalnız) inandık, iman ettik demeleriyle bırakılıvereceklerini, kendilerinin imtihana çekilmeyeceklerini mi sandılar?” [11]

 “İman ettik, inandk, biz de müslümanız, kalbim temiz!” demekle iş bitmediğini Rabbimiz bildiriyor. İmanın, inanmanın gereği ne ise yapılmalıdır. Aksi halde “inandık” demekle kurtulmak mümkün olmadığını anlamalıyız.

“Andolsun, biz onlardan evvelkileri de imtihan etmişizdir. Allah elbette doğru olanları bilir, elbette yalancı olanları da bilir.” [12] Rabbimiz Allah’ın doğru işler yapanlarla yapmayanları, kendisine kulluk görevlerini yapmaya çalışanlarla çalışmayanları imtihana tâbi tutarak ortaya çıkacağını anlamalıdır. Kendisinin imtihana tâbi olduğunu anlaması gerektiği gibi, başkalarına da bu gerçekleri duyurarak o kişilerin de Allah'a iyi bir kulluk yapması için gereken ilgi, alâka ve yardımı yapmalıdır. Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:

“İyilik etmek, fenalıktan (kötülükten) sakınmak husunuda birbirinizle yardımlaşın. Günah işlemek ve haddi aşmak üzerinde yardımlaşmayın, Allaht’tan korkun. Şüphesiz ki Allah, cezası çok çetin olandır.” [13]

İyi, doğru, faydalı işlerde ve Allah'a iyi kulluk yapılması için birbirimize yardımcı olmalı, kötü, yanlış. Bâtıl olan işlerde yardımcı olmaması, katkıda bulunulmaması gerektiğini Rabbimiz bildirmektedir. Şeytanın dostları  kendileri Allah'a kullugğu terk ettiklerinden, kendi hevâ ve heveslerine bâtıl arzularına kulluk yaptıkları için yaptığı işler de  hakk’a değil, bâtıla dayanmaktadır. 

Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

“Kötü işler yapanlar bizden kaçabileceklinin (kurtulabileceklerini) mi sandılar? Ne kadar kötü (ve yanlış) hüküm veriyorlar (düşünüyorlar)?!” [14]

“Küfre sapıp da (insanları) Allah yolundan (Allah'a kulluktan) alıkoyanlara, Biz işledikleri bozgunculuğa karşılık, onlara azap üstüne azap ilâve ettik” [15] buyrulmaktadır.

“Andolsun ki sizi biraz korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile imtihan eder, deneriz. (Ey Peygamber) Sabırlı davrananları müjdele.” [16] Burada sayılan imtihan konuları hayatın gerçeklerirdir. Bu anlamda bu sınavlar insanlığın kaderidir. Fakat bunlara dûçar olmak, toplumsal, siyasal, ekonomik ve bu birtakım insanî nedenlere dayanır. Âyetin ortaya koyduğu gerçek, bu sınavın, karşılaşılan bütün bu durumlarda doğruyu ve ahlâkî olanı seçerek kazanılacağıdır. [17]

“İşte o sabredenler, kendilerine musibet (üzücü olay) geldiği zaman; ‘biz Allah için varız ve biz sonunda O’na döneceğiz’ derler.” [18]

Müslim’in Sahihinde Ümmü Seleme’den rivâyet edilir ki, o şöyle demiş: Ben Resulullan (s.a.s.)’in şöyle dediğini duydum:

“Hangi kula bir musibet isabet eder ve o, ‘innâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn; [19]

Allah’ım, bu musibetimden dolayı beni mükâfatlandır, bana ondan daha iyi bir sonuç çıkar’ derse, muhakkak bu musibetinden dolayı onu mükâfatlandıır ve ondan daha hayırlı bir sonuç bahşeder.”

Ümmü Seleme dedi ki: Ebu Seleme vefat edince, ben Resulullah (s.a.s.)’in bana buyurduğu gibi söyledim. Bunun üzerine Allah bana Ebu Seleme’den daha hayırlı birisini, Allah’ın Resulunu verdi.” [20] 

İmam Ahmed İbn Hanbel der ki:

“Bize Yezid; Hüseyin İbn Ali’den nakletti ki:

“Resulullah (s.a.s.) şöyle buyurmuş: 

“Müslüman bir erkek veya müslüman bir kadın bir musibete dûçar olur da onu hatırlarsa -aradan ne kadar süre geçmiş olursa olsun- der ki geçmişte de olsa bunun için yeniden ‘innâ lillâh ve innâ ileyihi râciûn’ derse, Allah Teâlâ onun mükâfatını yeniler ve tıpkı o musibete dûçar olduğu günkü kadar ecir ve mükâfat verir.” İmam Ahmed b. Hanbel der ki; bana Yahya İbn İshak; Ebu Sinan’dan nakletti ki, o şöyle demiş; “Ben çocuklarımdan birini defnetmiştim. Kabirde iken elimi Ebû Talha tuttu ve beni mezarlıktan dışarı götürerek dedi ki;

“Sana bir müjde vereyim mi?” ben “evet” dedim, Ebû Talha dedi ki;

“Ebû Musa’dan nakletti ki, o Resulullah (s.a.s.)’in şöyle dediğini söylemiş;

“Allah Teâlâ buyuruyor ki; ‘Ey ölüm meleği, sen kulumun çocuğunun ruhunu aldın mı? Gözünün bebeğini, kalbinin meyvesini kopardın mı?’ Ölüm meleği  (Azrâil) ‘evet’ deyince, Allah Teâlâ; ‘kulum ne dedi?’ buyurur. Melek, ‘Sana hamd etti ve tekrar sana döneceğini, innâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn diyerek bildirdi.’ Allah Teâlâ; ‘Öyleyse onun için Cennette bir köşk yap ve o köşke beytül hamd (hamd evi) adını ver!’ buyurmuştur.” [21]

Müslüman, sâlih, İslâm’a tâbi olmuş şahsiyetlerin yapacakları işler İslâmî ölçülere göredir. Dolayısıyla sevindirici veya üzücü bir olay karşısında nasıl ve ne şekilde davranacağını bilirler ve ona uygun hareket etmeye özen gösterirler.

Peygamberimiz (s.a.s.) bir hadis-i şerifinde şöyle bildirmiştir:

“Mü’minin hali hayrete değer doğrusu, zira her bir iş onun için hayırlıdır. Bu meziyet sadece mü’mine hastır. Çünkü o nimete kavuşsa şükreder, bu ise onun için hayırlıdır. Musibete uğrasa sabreder, bu da onun için hayırlıdır.” [22] Mü’min bu şekilde davranmaya çalışmalıdır. İnsanlar dünya hayatına imtihan edilmek, Allah’a kulluk yapmak üzere gönderilmiş olduğundan, imtihan gereği başına birtakım üzücü olaylar gelebilir. Daha önce de belirttiğimiz gibi “Biraz korku, açlık, mallardan canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile imtihan eder, deneriz. (Ey Peygamber) Sen sabırlı davrananları müjdele!” Rabbimiz sınavı böyle bildirmektedir. Bu gibi haller mü’minlerin başına gelebilir.

Dünya hayatını imtihan yeri değil de, zevkli, keyifli ve eğlenceli ve sıkıntılardan uzak bir yer olarak görenler,  sıkıntılarla karşılaştıklarında çok şaşırırlar, bunalıma girerler. Başlarına gelen üzücü olayların tesadüf eseri olduğunu zannederek aşırı bir şekilde, çok üzülürler.

Mü’minler için, varlık, yokluk, zenginlik, fakirlik, sıhhatlilik, sıhhatsizlik, hastalık, sakatlık, yakınlarının ölmesi gibi haller tesadüf eseri değil, imtihan gereğidir. Bunu böyle bilmek gerekir.

Mü’min kişilere düşen, iyi hallerinden dolayı şükürde bulunmak; üzücü olayler karşısında sabırlı olmak, her iki halin imtihan gereği olduğunu hatırlamaktır.

 Tâbiî ki, müslüman kişi, maddî ve mânevî durumunun iyi olması için gayret etmeli ve çok duâda bulunmalıdır. Rabbimiz Allah şöyle dua etmemizi buyuruyor:

Namaz kıldığımızda selâm vermeden önce okuduğumuz dualarda;

“Rabbenâ atinâ fid- dünya haseneten ve fil âhireti haseneh ve kina azabe’n nâr” diyoruz.

Anlamı:”Ey Rabbimiz bize dünyada da  âhirette de iyilik, güzellik ver. Bizi cehennem azabından koru” [23] ve devamında şu duayı okuruz. “Rabbenağfirlî velivâlideyye velilmü’minîne yevme yekûmu’l-hisâb.”

Anlamı: “Rabbimiz hesabın görüleceği gün” (âhirette) beni, anamı babamı ve mü’minleri bağışla.” [24]

Hem dünyada iyilikler, iyi işler, kendimize ve mü’min kardeşlerimize faydalı olacak olan imkânlar, hem de Allah’a büyük imtihanı kazanmak için iyi kulluk yapmayı ve âhirette cenneti kazanıp cehennemden korunmamız için gereken gayreti gösterip Allah’a çok çok dua etmemiz gerekmektedir.

Enes İbn-i Mâlik (r.a.)’den Resulullah (s.a.s) in çok okuduğu dua şu dediği rivâyet olunmuştur:

(Yukarıda belirttiğimiz) Rabbena âtina ile başlayan (Bakara sûresinin 201) âyetinde geçen dua. Bu duanın Buhârî’deki izah bölümünde şöyle açıklanmıştır: Duadaki “haseneten” lafzı güzellik mânâsında olup insanın üzerinde tecelli eden nimet demektir. Âlimler âhiret güzelliğini cennetle tefsir etmekle beraber, dünya güzelliğini ilim, ibadet, sıhhat, mal, evlât, sâliha hanım vs. diye tefsir etmişlerdir. Bunların hepsi birer hasene, birer güzelliktir. Bu itibarla bu dua her zaman yapılmalıdır, okunması da kolaydır. [25]

Bir başka hadiste şöyle buyruluyor:

Ebû Hureyre (r.a.)’den nakledildiğine göre, Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Tahammül edilmeyecek belâdan, insanı ölüme kadar sürükleyecek müşkilâta uğramaktan, (mala, cana, aileye taalluk eden) kazadan ve düşmanları sevindirecek bir kedere (zorluğa) düşmekten Allah Teâlâ’ya sığınırız.”  [26]

Bir başka hadiste de; Enes (r.a)’den rivâyete göre, Resulüllah  (s.a.s.) (ümmetine örnek için) şöyle dua ederdi: “Allah’ım! âcizlikten, tembellikten, korkaklıktan, bunaklık derecesinde ihtiyarlıktan, cimrilikten (bütün olumsuzluklardan), kabir azabından Sana sığınırım.” [27]

Hadislerden de görüldüğü gibi her türlü kötülüklerden, görünür görünmez kazalardan belâlardan korunmak için Yüce Rabbimiz’e sığınmalıyız. Çok dua etmeliyiz.

“Ya Rabbi, bizim için ne hayırlı ise onu nasip et. Bizim için ne hayırsızsa ondan bizleri uzak et” diye çok çok dua etmeliyiz.

Resulullah(s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Dua ibadettir.” Sonra şu âyeti okumuştur: “Rabbimiz, Bana dua edin ki duanızı kabul edeyim. Bana ibadet etmeye tenezzül etmeyenler, aşağılık olarak cehenneme gireceklerdir” .[28] 

“Dua mü’minin silâhı, dinin direği, göklerin ve yerin nurudur.” [29] 

“Dua, gelmiş olan musibet için de, henüz gelmemiş olan musibet için de faydalıdır. Dua belâyı def eder.” [30]

Hadis-i şeriflerde görüldüğü gibi ‘dua’ maddî ve mânevî huzur ve mutluluğa ulaşmaya ve maddî-mânevî olumsuzluklardan korunmaya sebep olmaktadır. Dolayısıyla iyi ve güzel şeylere sahip olmak ve kazalardan belâlardan, üzücü olaylardan korunmak için çok çok dua etmeliyiz. [31]

--------------------------------------------------------------------------------------------------------

[1] Hûd:11/7

[2] Mülk: 67/2

[3] Kehf: 18/7

[4] Tekâsür: 102/8

[5] Tirmizî, Kıyamet 1; Riyazü’s-Sâlihîn Terc.  D.İ.B. Yay., c. 1, s. 441, Hds. 410

[6] Fetih: 48/17

[7] S. İbn Mâce, Mukaddime, B. 17, Hds. 224

[8] İmam Burhaneddin Ez-Zernuci, Ta’limu’l Müteallim, s. 9; Naklen, Yusuf Kerimoğlu, Fıkhî Meseleler, c. 1, s. 231

[9] İmam Serhasi, el-Mebsut, Beyrut, c. 1, s. 2; Naklen: Yusuf Kerimoğlu, a.g.e., s. 232

[10] Nahl: 16/93

[11] Ankebût: 29/2

[12] Ankebût: 29/3

[13] Mâide: 5/2

[14] Ankebût: 29/4

[15] Nahl: 16/88

[16] Bakara: 2/155

[17] Konularına Göre Kur’an, Hazırlayanlar: Doç. Dr. Ö. Özsoy, Doç. Dr. İ. Güler, s. 96

[18] Bakara: 2/156

[19] Meâli: “Biz Allah için varız ve biz sonunda O’na döneceğiz.” (Bakara, 2/156)

[20] Müslim, Cenâiz 44; Ebû Dâvut, Cenâiz 22; Tirmizî, Deavat 88

[21] İbn kesir, Hadislerle Kur’ân-ı Kerim Tefsiri, çev,. Dr. Bekir Karlığa, Dr. Bedrettin Çetiner, c. 3, s. 635-636; S. Tirmizî, K. Cenâiz, B. 36, Hds. 1021

[22] S. Müslim, K. Zühd, ve’r-Rekaik, B. 13, Hds. 64; S. Dârimî, K. Rikak, B. 61, Hds. 2780

[23] Bakara: 2/201

[24] İbrahim: 14/41

[25] Sahih-i Buhârî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi ve Şerhi, c. 12, s. 348-349

[26] Buhârî, Kader 13; Müslim, Zikir 53; Neseî, İstiâze 34

[27] Müslim, Zikir 50; Ebû Dâvud, Vitir 32; Nesaî, İstiâze 7

[28] Ebû Dâvud, Vitir 23; Tirmizî, Tefsir 3; İbn Mâce, Dua 1 Mü’min: 40/60

[29] İmam Suyuti, Camü’s-Sağîr Muhtasarı, Çev. İsmail Mutlu, c. 2, s. 400, Hds. 2192

[30] Tirmizî, Deavât 112

[31] Süleyman Gülek, İnsan Gerçeği Ve İslami Hayat, Rağbet Yayınları, İstanbul, 2005: 98-107.

 


* BENZER KONULAR

Rahîm Ve Rahmân Gönderen: türkiyem
[Bugün, 11:28:55 ÖÖ]


Davranışlarımız Kaydediliyor Gönderen: türkiyem
[Bugün, 11:22:46 ÖÖ]


Biliniz Cesedin Öyle Bir Et Parcası Vardır Ki Gönderen: türkiyem
[Bugün, 11:18:08 ÖÖ]


Melek Girmeyen Evler Gönderen: türkiyem
[Bugün, 11:04:30 ÖÖ]


Doğru Çalışma Methodu Gönderen: türkiyem
[Bugün, 10:59:59 ÖÖ]


Başınızı Çevirip Gitmeyin Gönderen: türkiyem
[Bugün, 10:39:23 ÖÖ]


Ozan Birgül 320 kbps - 2 kısım Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 09:15:33 ÖÖ]


Ozan Birgül - İlahiler 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 09:04:09 ÖÖ]


Dualarımız Neden Kabul Olmuyor Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:10:43 ÖÖ]


Birlikte Hizmet Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:59:59 ÖÖ]


Gizli Halleri Açık Hallerinden Daha Hayırlı Adamlara İhtiyacımız Var Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:40:31 ÖÖ]


Mücahitler Kazandığınızı Kaybetmeyiniz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:32 ÖÖ]


İnsanlardan Övgü Beklemek Ateşle Oynamak Gibidir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:24:29 ÖÖ]


Zamanın Kıymetini Bilmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:17:13 ÖÖ]


Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Dün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Dün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Dün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Dün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Dün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Dün, 08:09:36 ÖS]