SILA'İ RAHİM
Sıla ulaşmak, kavuşmaktır… Mümin için vuslata ermek, rıza-i İlahi’yi kazanmakla mümkündür. Kopması mümkün olmayan bir bağlılıkla Mevla’ya tutunup, bu sayede esirgenip bağışlanmanın ümidini taşımak, insanın dünya hayatındaki gerçek hedefi olsa gerektir. Rahman olan Hz. Allah (cc) kulunun bu gayretini ve arzusunu bilir, gönlünü Hakk’tan gayrısına haram eyleyen insanlar için rahmet nazarı ile bir bağ kurar. Bu, kurtuluşun vesilesidir.
Sıla-i rahm, kulun Hakk’a bağlanışı karşısında Mevla’nın da kuluna rahmetini bahşetmesidir. Yaratılanın, Yaradan’ına karşı vazifelerini elinden geldiğince kusursuzlaştırma ve çoğaltma gayretidir. Zira Rahman’a adanıyorsa bir gönül, rahmete erer. Ona merhamet edilir. Ve ancak bu lütuf ile affolunur…
Gönül aynasına rahmet tecellileri yansıyan bir kulun vazifesi artık merhamet demetlerini sıla-i rahm kanalı ile etrafına dağıtmaktır. Bu işin sonucunda yine kendisi kârlı çıkacak, üstlendiği görev rahmete ermesine vesile olacaktır. Zira Peygamber Efendimiz (sas) “Allah, insanlara merhamet etmeyene rahmette bulunmaz.” (Buharî, Tevhid 2, Edeb 27) buyurarak, rahmete ermenin şartının insanlara merhametle muamelede bulunmak olduğunu ifade etmiştir.
Konunun önemini en güzel şekilde ortaya koyan bir kudsî hadiste Allah Teala(cc) şöyle buyurmaktadır: “Ben Allah’ım. Ben Rahman’ım, rahmi (akrabalığı) ben yarattım, ona kendi ismimden bir isim verdim. Artık kim yakınlarıyla ilgi kurup akrabalığın hakkını yerine getirirse ona lütuflarda bulunurum, kim de akraba ile ilişkisini keserse (ilgisiz kalırsa), ben de ondan rahmetimi keserim.” (Tirmizî, Kitabu’l-Birr ve’s-Sıla, 9)
İnsanlar arasındaki her türlü iyilik ve güzelliğin rahmetle ilişkili bir bağdan ibaret olduğu ve rahmetin asıl sahibinin de Rahman olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Gereğini yerine getirmek Mevla ile bu bağı korumak, sıla-i rahmi koparmak ise Allah’ın rahmetinden uzaklaşmak anlamına geliyor.
Bu derece mühim olan sıla-i rahm beşerî yakınlıkların tümünü kapsamaktadır. Mevzunun merkezinde zikredilmesi gereken kişiler anne babalardır. Onlara karşı daima merhamet ekseninde bulunmak temel vazifemizdir. Akrabalarımız, komşularımız, arkadaşlarımız, meslektaşlarımız, din kardeşlerimiz ve hatta sosyal hayatın içerisinde sadece selamlaşarak dahi tanışık olduğumuz her insan bu halkaya dahildir. Her türlü sosyal münasebetlerimizde yardımsever, güler yüzlü, merhamet eksenli olmak sıla-i rahmin kapsamındadır. Bu denli geniş bir açıya sahip olan sıla-i rahmin insana devamlılık arz eden vazifeleri yüklediği de aşikardır. Yakınlarımızı arayıp sormak, ihtiyaçları ile ilgilenerek onları gidermeye çalışmak, selam vermek, önemli zamanlarında yanlarında olmaya gayret etmek, tebrik yahut taziyelerde bulunmak gibi davranışlar bizim sorumluluğumuzdadır. Böylece insanlar arasındaki sevgi-saygı ve muhabbet hisleri güçlenecek; çaresizlik, yalnızlık gibi kötü hisler kuvvet bulamayacaktır. Merhamet dalga dalga yayılacak, toplum bir bütün olarak kucaklaşacaktır. Ferdin cemiyetten, cemiyetin fertten sorumlu olduğu bir yapıda neşet edecek mutluluk ve huzur, Rahman’ın rahmeti ile sunduğu bir hediyesidir.
Günlük hayatın meşguliyetleri içerisinde bu vazifelere riayet etmek zor addedilebilir. Ancak bu hayatta bulunma gayemizin kulluktan öte olmadığını, Rahman’ın rahmetine ermenin en büyük hedefimiz olduğunu hatırlamak istek ve azmimizi kamçılayabilir. Kur’ân-ı Kerim’de Allah Teala (cc) şöyle buyuruyor: “Geri dönerseniz yeryüzünde bozgunculuk yapmanız ve akrabalık bağlarını kesmeniz beklenmez mi sizden? İşte Allah’ın lanetlediği, sağır kıldığı ve gözlerini kör ettiği bunlardır. Bunlar Kur’an’ı düşünmezler mi? Yoksa kalpleri kilitli midir? (Muhammed 47/23-24)
İslam alimleri, âyet ve hadislerin ışığında sıla-i rahmin gözetilmesinin vacip olduğuna hükmetmişlerdir. (Râzî, IX,135) Bir başka âyette Allah Teala (cc) şöyle buyurmaktadır: “Allah, adaleti, iyi davranmayı ve akrabaya bakmayı emreder; çirkin işleri, kötülüğü ve azgınlığı yasaklar. Düşünürsünüz diye Allah size öğüt verir.” (Nahl 16 /90)
İnsan ilişkilerinde düşülen hatalar, dünyevî hırslar, kin ve intikam duyguları gibi nefsi bazı hezeyanlar sıla-i rahme sekte vurabilir. Ancak unutulmamalıdır ki; sıla-i rahmin terki büyük günahlardan sayılmıştır. Buna akrabalık bağlarını koparmak, onlara karşı ilgisiz ve alakasız kalmak anlamına gelen kat-ı rahm denmiştir. Alimler akrabalık bağlarını koparmanın haram olduğunu belirtmişlerdir. Ebû Hureyre (ra)’den gelen bir rivayette bir adam Aleyhisselâtü vesselâm’a gelerek: “Ey Allah’ın Rasulü! Benim akrabalarım var. Ben onlara sıla-i rahm yapıyorum, onlar mukabele etmeyip alakayı kesiyorlar. Ben onlara iyilik yapıyorum, onlar bana kötülük yapıyorlar. Ben onlara yumuşak davranıyorum onlar bana karşı cahillik yapıyorlar!” dedi. Bunun üzerine Efendimiz (sas): “Eğer dediğin gibi isen, sanki onlara sıcak kül yediriyor gibisin. Sen bu şekilde devam ettikçe, onlara karşı Allah’ın yardımı seninle olacaktır.” (Canan, İbrahim, Hadis Ansiklopedisi, 9,269.sy) Hadis-i şeriften anlaşıldığı gibi vefasızlıklar ve haksızlıklar karşısında sabırla ve Allah’ın rızasını umarak hareket etmemiz bizden istenmektedir. Allah’ın yardımı bizimle olduktan sonra hangi dert ve çile, üzüntü kaynağı haline gelebilir ki? Peygamber Efendimiz (sas) hayat düsturumuz olması gereken kaideleri bizlere şöyle buyuruyor: “Senden kopandan sen kopma, sana kötülük yapana sen iyilik yap, aleyhine bile olsa hakkı söyle.” (Canan, İbrahim, Hadis Ansiklopedisi, IX/269.)
Mevzu bu denli net iken kişisel çıkarlar ve anlaşmazlıklar uğruna kendi kendimizi mahkum ettiğimiz netice ne denli acı! Efendimiz (sas) buyuruyorlar ki: “İşleyene daha dünyada cezası çabuk gelmeye en layık günah, zulüm ve sıla-i rahmin koparılmasıdır. Bu cezanın dünyada gelmesi ahiretteki cezaya kefaret değildir.” (Ebû Dâvûd, Edeb 51 (4902); Tirmizi, Kıyamet 58, (2513))
Sıla-i rahm yaparak Allah’ın engin rahmetinden bu dünya hayatına tesir eden yönleri ile de nasipleniyoruz. Peygamber Efendimiz (sas) buyuruyorlar ki: “Sıla-i rahm, güzel ahlak, başkalarıyla iyi geçinmek; beldeleri mâmur, ömürleri uzun eder.” Bir başka rivayette Rasûl-i Ekrem Efendimiz (sas) buyuruyorlar ki: “Yakınlara sıla, malda zenginliği, ailede sevgiyi, ömürde uzamayı artırır.” (Canan, İbrahim, Hadis Ansiklopedisi, IX/269.) Uzun ömürlü olmayı, dünya hayatını ferah bir şekilde yaşamayı, aile hayatında huzuru ve mutluluğu yakalamayı hangimiz istemeyiz ki? Bu nimetleri sıla-i rahme bağlayan rivayetler birbirini destekler nitelikte art arda zikredilir. “Kim rızkının Allah tarafından genişletilmesini, ecelinin uzatılmasını isterse sıla-i rahm yapsın.” (Canan, İbrahim, Hadis Ansiklopedisi, IX/270.)
Öncelikle kimlere sıla-i rahmde bulunacağımızı öğrenmemiz daha sonra da ardımızdan gelen nesillere bu bilgileri öğretmemiz gerekmektedir. Bu, dinimizin bize yüklediği vazifelerden birisidir. Efendimiz (sas) buyuruyorlar ki: “Nesebinizden sıla-i rahm yapacaklarınızı öğrenin. Zira sıla-i rahm akrabalarda sevgi, malda bolluk, ömürde uzamadır.” (Buhârî, Edeb 12; Tirmizî, Birr 49, (1980)
O halde önümüzdeki günlerde inşaallah idrak edeceğimiz bayramı, manevi kazancımız adına çok mühim bir fırsat bilelim. Bu vesileyi sıla-i rahm yapmak için bir başlangıç kabul edelim. Bu dünya hayatını rahmet ve bereket içinde geçirmenin kapılarını aralayalım. Yapacağımız akraba, eş-dost ziyaretleri ile kat-ı rahm’i, sıla-i rahm’e çevirelim. Bayramlar, Rahman’ın rahmetini idrake vesiledir. Sıla-i rahm, Allah’ın (cc), kullarına rahmet ve merhametinin bir tecellisidir.
Ya Rabbî! Cümlemizi bu idrake erip, dünyasını ve ahiretini mâmur edenlerden eyle…
Âmin…
Umut AĞBAYRAM.