Geç Olmadan
Bu başlık adı altında yapmamız gereken onca şey var ki.. Sözlerime Peygamberimiz (s.a.v)’in sözüyle başlamak istiyorum. Peygamber Efendimiz (s.a.v)’e en değerli hicretin ne olduğu sorulduğunda; “Allah’ın sevmediği her şeyi terk etmeniz” buyurmuştur. Hadiste de açıkça görüldüğü üzere Allah’ın sevmediği her şeyden vazgeçmekle mükellefiz. Biz eğer ki Allah’a karşı görevlerimizi hakkıyla yerine getirirsek Allah katında en değerli konumda oluruz inşallah.
Öyle ki; bir saniye sonramıza garantimiz yokken, bizim yaşantımızda Allah’ın emir ve yasaklarının dışında hiçbir şey olmamalıdır. İlk başta nefsimize dur demeliyiz. Nefsimiz bizden her şeyi hiç doymamışçasına isterken ona engel olmak, onu yenmek her halde en büyük hicretimiz olmuş olacaktır kendi içimizde.
Allah’ın emir ve yasaklarını yapmamıza engel olan o nefsimizi geç olmadan dizginlemezsek eğer Allah korusun sonumuz hiç iyi olmayacaktır.
Müslüman gününü dolu dolu geçirmelidir, bu dolu doludan kasıt; gününü gün etmek, gezip tozmak, yiyip içmek değil, aksine her gününü aslında her anını Allah için yaşamak, Onun yap dediklerini yapmak, yapma dediklerinden uzaklaşmaktır. Aslında bir mü’min ancak Allah’ı anıp, O’nun istediklerini yaptığı zaman huzura kavuşuyor, Ayette de geçtiği gibi; “Bunlar iman edenlerdir, gönülleri Allah’ın zikri ile huzura kavuşanlardır. Haberiniz olsun ki kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur “(Rad Suresi 28.)
Allah’ı anmak, Allah’ı zikretmek ise sadece isimlerini söylemek değildir; bilakis Allah’ın hoşuna gidecek her şeyi yapmak bir zikir ve bir anmaktır. İster haramdan vazgeç ister farz olanı yerine getir, hepsi birer zikirdir. Hepsi Rabbimizin emri hepsi birer huzur kaynağıdır.
Nefsimizi tezkiye etmek konusunda tekrar dönecek olursak; Ayeti Kerime’de: “Ey Yakin ile huzur bulmuş nefs! Kendin razı olmuş ve (ilahi) rızaya ermiş olarak dön Rabbine!” (Fecr Suresi, 27-28) Kendimizin de, Rabbimiz’in de nefisten razı olacağı tek yol “Kur’an ve Sünnet’e uymak”; onları bilmek, bildikleriyle amel edebilmek ve diğer kullara doğru yolu bulmasında yardımcı olmakla, yani ona doğru olanı anlatmakla olur. Ki sadece anlatmak yetmez, eğer bir insana faydamız dokunsun, o da doğru yolu bulsun istiyorsak; önce kendimize doğruyu bilmeli, yaşamalı, ona örnek olmalı daha sonra anlatmalıyız.
Yine Şems Suresi 9. Ayette : “Nefsini temizleyen muhakkak felah bulmuştur” buyuruyor Rabbimiz. Evet nefsimiz… En büyük düşmanımız…
Şu dünyada herkesin bir düşmanı vardır ya hani aslında o düşman sadece ve sadece nefistir.! Ve bu düşmanla savaşmakla mükelleftir her Müslüman.
Savaşmak her ne kadar zor olsa da sonucunda Rabbimizin rızasını kazanmak vardır. Ki bu bir Müslüman için en değerli hediyedir. Nefsimizi yenmekle aslında Rabbimiz’in bize sunduğu hediyeleri kazanmış oluyoruz adeta; çünkü insan her nefsini yendiğinde; gözleri daha bi parlak görüyor, kulakları çok daha iyi işitiyor, dili daha anlamlı konuşuyor…
Bu günümüzün, bu tarihlerin bir daha tekrarı yokken halâ neyi bekliyoruz? Gözlerimizi bu dünyaya son kez kapatmadan, geç olmadan uyanmalıyız artık…
Dünya ahiretin tarlasıdır, bu dünyada ne ekersek ahirette onun karşılığını alacağız. Biz Müslümanların her vakti çok kıymetli olmalı, öyle olmalı ki Rabbimiz’in rızasına uygun yaşayabilelim.
İbrahim Suresi 22. ayette de geçtiği gibi; Şeytan bile ahiret gününde Onların aklı yok muydu bana uymasalardı, diyecekken bunlar ayetlerde apaçık yazıyorken, biz halâ neyi bekliyoruz nefsimizi yenmek için? Kur’an öyle bir mucize ki her şeyin çözümü onda var Elhamdulillah. Rabbimiz buyuruyor: “Bir de sabır ve namaz ile (Allah’tan) yardım isteyiniz. Gerçi bu (Allah’dan) korkanlardan başkasına elbette büyük bir zorluk gibi gelir.” (Bakara 45) Sabrederek, Allah için nefsimize zor gelen şeyleri ertelemeden kurban edersek eğer, şüphesiz Allah katında kazanan bizler oluruz…
Nefsimize uyduğumuz zaman sürecinde ise; ancak şeytana uymuş oluruz. Rabbimiz “Takva sahiplerine şeytandan bir vesvese geldiğinde iyice düşünürler. Bakarsın ki onlar görüp bilmişler bile” (Araf S. 201) buyuruyor.
Nasıl ki okul ödevlerimizi aksatmıyor eksiksiz yerine getirmeye çabalıyor isek nefsimizle savaşmayı bir ödev bilip, Allah’ın emir ve yasaklarını ertelememeliyiz. Müslüman her daim uyanık olmalıdır. Allah’ın emirlerini yerine getirmediği, yaşamadığı bir günü dahi olmamalıdır.
Çocukluğumuzda anne ve babalarımızın yetiştirdiği üzere hareket ettik. Ki Elhamdulillah Allah’ın emrine uygun yetiştirildik. Ama gençliğimiz?…
Gençliğimizi nefsimize uyup da heba etmemeliyiz. Aslında biz Müslüman gençler Allah’ın emirlerini yaşamayan diğer gençlerden hep bir adım öndeyiz. Çünkü onlar henüz farkında değiller, Kur’an’dan haberdar değiller. Bizlere gelince; eğer geç olmadan Nefsimize dur demezsek onlardan hiçbir farkımız kalmayacak, daha da aşağı seviyelere düşmüş olacağız Allah korusun. Arş’ın altında gölgelenmekle müjdelenmişken, bütün bunları biliyorken Allah’ın emirlerini erteleyerek her geçen gün kaybediyoruz.
Sahihi Müslim ve İbn-i Mace’de geçen bir hadisi şerifte Rasulullah (s.a.v) “Allah (C.C) sizin görünüşünüze ve zenginliğinize bakmaz, fakat kalplerinize ve amellerinize bakar” buyuruyor. Öyleyse Allah’ın emirlerini önce kalplerimize yerleştirmeli sonra amellerimize dökmeliyiz. Geç olmadan yapmamız gerekenleri bir daha gözden geçirmeliyiz ve en önemlisi Allah için yapmamız gereken hiçbir şeyi ertelememeliyiz… “Ey İman edenler! Hep birlikte itaate girin. Şeytanın adımlarına uymayın, çünkü o sizin apaçık düşmanınızdır. (Bakara 208) Şüphesiz Rabbim Doğru Söyler!