ÖLÇÜLÜ OL SELÂMETİ BUL
Benliğimizi, şahsiyetimizi ve bize ait her şey yitirmemizin adı olan; “garplılaşma”, “avrupalılaşma”, “muâsırlaşma” ve “çağdaşlaşma” uğruna pek çok özellik ve güzelliklerimizi kaybettik. Kayıplarımızı da dün “gâvur” dediklerimizden ithalle telâfiye çalıştık. Bunun tabii neticesi olarak da; nice sıkıntılar ve müşkillerle yaşamaya mahkûm olduk.
Dünya Müslümanları olarak iç içe yaşadığımız problemlerin kaynağı; “hayat felsefemiz” deki sakatlıklardır. Yani bir bütün olarak dünyaya bakışımızda meydana gelmiş olan çarpıklıktır. Dün dünyaya; Ahiret’in içerisinde kazanılacağı bir istasyon gözü ile bakarken, bugün onu, her karesi ve her saniyesi olabildiğince değerlendirilmesi gereken bir fırsatlar mekânı olarak görür olduk. Tıpkı yüzyıllar boyu kendilerine “gâvur” dediklerimiz gibi. Dünyaya bu gözle bakınca, dünya nimetlerine ve dünyalıklara da bizim gözümüzle değil, onların gözleri ile bakar olduk. Bakış açımız değişince; doğrularımız yanlış, güzelliklerimiz çirkinlikler haline geldi. Hayata; Kur’an ve Sünnet açısından bakmak en yakınlarımız tarafından bile yadırganır oldu. Büyüklerimiz gibi davranmak ve millî kültürümüze uygun yaşama gayretleri, istihfaf/hor görme ve alay konusu haline geldi. Zaten İslâmî hassasiyete sahip oldukları zannedilenlerin kahir ekseriyeti/ezici çoğunluğu; köke bağlı bir gayreti akıllarına bile getiremediler. Onlar yaygın uygulamaya ayak uydurmakta bir beis/engel görmediler. Hatta gâvur taklidini İslâm dışı olarak düşünemediler bile.
Bundan dolayıdır ki, temel meselelere yaklaşımda; “Dinimiz ne diyor?” sorusunu sormak, 21. yüzyıl Müslümanlarının hareket noktası olmaktan çıkmış oldu. Böyle olunca da; israf, lüks, savurganlık, ölçülü yaşama, tutumluluk, cimrilik ve benzeri hayatî konularda da ölçüler alt-üst oldu. Bunların alt-üst olmasıyla da; içtimâî/sosyal hayatta sayısız müşkiller zuhur etti. Her şeyden önce “bereket” ortadan kalktı. Aile hayatımızda, ticarî hayatta ve kamu kuruluşlarında borç içerisinde yaşamak tabii hale geldi. İşin tuhaf tarafı ise; mevcut halin benimsenmesi ve hastalığı tedavi etmek yerine onunla yaşamanın âdet haline getirilmesidir. Buna, ölçüsüz yaşamayı ve varlıksızlıkla varlıklının bu konuda birbirleri ile yarışmasını da ilave edebiliriz.
İslâm, hayatımızın miyarı/ölçüsü olmaktan çıktığından beri, milletçe ve devletçe iktisadî krizlerden kurtulamadık ve bu minval üzere yürürsek de kurtulamayız.
Kur’an-ı Mübîn”imiz; Allah’ı dışlayan bir kimse için geçim sıkıntısının kaçınılmaz olduğunu beyan buyurur.[1] Şu halde Rabb’imizin emirlerinin bir kenara itildiği bir hayattan hayr ummak, imanımızla bağdaşmaz. Öyleyse bakalım Allah’ımız; israf, savurganlık, lüks, tutumluluk ve cimrilik gibi hayatî konularda ne buyuruyor:
İSRAF
Gereğinden fazla, normal dışı sarf ve tüketme
Yersiz sarf etme ve lüzumsuz harcama
Dikkatsiz sarf etme
Tüketemeyeceğini alıp; kullanmamak, istif edip biriktirmek, yeyip içemeyeceği kadar alıp kokutup atmak gibi şeyleri hatırlatır
Zaman, ömür, ruh ve beden sağlığı, imkân, para, servet, ilim, tabii kaynaklar, ham maddeler, mamül maddeler, enerji, ekmek ve yemek israfları; savurganlığın ilk akla gelenleridir. Rabb’imiz: “…Yeyiniz, içiniz ve israf etmeyiniz. Şüphe yok ki; Allah müsrifleri sevmez.” buyurur.[2]
TEBZİR
Saçıp savurma, savurganlık
Fazla harcama ve tüketme
Hesapsız ve ölçüsüz harcama
İrade dışı harcama
Kur’anî bir kavram olan “tebzir” hakkındaki Ayet-i Kerime’de; “…saçıp savurma!, savurganlar şeytanların kardeşleridir.” buyurarak suçun azametine dikkatleri çekmektedir.[3] Buna göre; şeytanla kardeş olmak istemeyenler savurganlıktan uzak duracaklardır.
TEREF
Gösterişe yönelik harcama,
Lüks harcama,
Zevk ve safa harcaması,
İhtiyaç için olmayıp, harcamış olmak için harcama
Fantezi harcamaları,
Sınırsız ve mantıksız tüketim,
Tüketim şımarıklığı,
Marka ve uçuk fiyat meraklılığı gibi. Allah Teala; “teref” in helak sebebi olduğuna işaret buyurur.[4]
“İsraf”, “Tebzir”, “Teref” i değerlendirirken şüphesiz ki; bazı hususları nazar-ı itibara almak icab eder:
Varlık durumu: Mesela, herkesin aynı semt ve kıymette bir meskende ikameti gerekmez. Bu konuda imkânları zorlamak lüks özentisi olur ve yasağa girer.
Bölge ve çevre şartları: Ülke, şehir ve iskân mahalleri arasında değerlendirme farkı tabiidir. Bir şehirde vasat sayılan bir mesken, diğerinde lüks kabul edilebilir.
Zaman unsuru: Bir zaman İstanbul’da bile lüks sayılan kaloriferli ısınmanın, günümüzde pek çok şehirde normal ısınma tarzı olarak kabul edilmesi gibi.
Ahval ve vaziyet: Misafir edeceğimiz insanla olan resmiyet veya samimiyete göre ikramın şekli değişir. Böylece birisi için lüks olan, diğeri için vasat sayılabilir.
Yukarıdaki istisnalar dışında kalan; israf, tebzir ve teref; varlıklı için de haram, fakat ihtiyaç sahibi için birkaç kat haramdır.
Günümüzün Sünnet, nişan ve düğün merasimleri, Ramazan sofraları, açık büfe yemek tarzı ve “100 çeşitli kahvaltı” lar; yukarıdaki malumat açısından titizlikle değerlendirilmelidir. Geçim sıkıntısından bahsedenler, paranın bereketsizliğinden şikâyetçi olanlar da aynı titiz değerlendirmeyi yapmalıdırlar.
Unutmayalım ki; dünya nimetleri; sınırlıdır, geçicidir, varlıkların ortak malıdır ve Öbür Âlem (Âhiret) de hesap konusudur.[5
] İnsan, nimetlerin kaynağı ve mâliki olarak kendisini görürse, çok büyük bir yanlışın içerisine düşmüş olur. “Benim olan bir şeyi nasıl harcayacağıma kim karışabilir?” gibi materyalist bir düşüncenin bataklığında bocalar durur. Böyleleri; hem mirasçıların, hem toplumun hakkını yemiş oldukları gibi, zekât tasadduk ve hayr harcamalarından ya tamamen uzak kalmış veya kesinti yapmış olurlar. Bu ise büyük bir hukukî ve vicdanî konudur.
Rabb’imizin varlıklı-varlıksız bizlerden istediği; harcamalarımızda orta yolu takip etmemizdir. Yani ne israf ve lüks, ne de cimrilik. “İktisad” ki; harcamalarda aşırılıktan kaçınmak ve gerektiğinde, gerektiği kadar sarf etmektir. İsrâ Sûresi’nin 29. Ayet’inde; “…Cimrilik yapma, büsbütün de saçıp savurma, sonra kınanmış ve pişman olmuş halde oturup kalırsın.” buyrulmuştur. Furkan 67’de ise; “harcamalarda israfla cimrilik arası bir yol izlenmesi” öğütlenir.
Tüketim terbiyesi, eğitim konusudur. Kaynak olarak dinimizin emir ve tavsiyeleri öne çıkarılırsa başarı kolaylaşır. Bu eğitimin erken yaşta başlaması icab eder. Ara verilmeksizin her vesile ile devamı gerekir. İşin mantıkî izahı ihmal edilmemelidir. Batı kaynaklı; taksitli alışverişler, pazarlamacılık, duyurma (ilan) ölçülerini aşan reklâmlar, vitrin, süper ve hipermarketlerden uzak durmalı, akl-ı selim sahipleri, medya ve devlet; insanımızın tüketim çılgınlığından kurtarma gayreti içerisinde olmalıdır.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
[1] Bkz. Taha, 20/124
[2] Bkz. A’raf, 7/31
[3] Bkz. İsrâ, 17/26–27
[4] Bkz. İsrâ, 17/16
[5] Bkz. Tekâsür, 102/ 8