Kişi Sevdiğiyle Beraberdir
İlâhî! Sevdir Bize Sevdiklerini…
اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ اَحَبَّ
Bu hadisi şerifte, gücü yettiğince Allah Rasûlü’ne bağlanmaya ve onu sevmeye teşvik vardır. Allah Teâlâ’yı ve sevdiği kullarını sevenler, Rabbimizin izniyle son nefeste iman üzere ölürler ve mahşer yerinde de sevdiklerinin yanında haşr olup, ahiret hayatında onlarla beraber olurlar. Bunun için de, kimi sevip kimi sevmeyeceğimize, dostlarımızın kimler olduğuna azami derecede dikkat etmemiz gerekir.
Bir sahabi Allah Rasûlü’ne gelmiş ve dünyayı kendisine dar eden şu endişesini dile getirmiştir:
“Ey Allah’ın Elçisi! Ben seni kendimden ve çocuklarımdan daha çok seviyorum. Evimde iken seni hatırlıyor, hasretine dayanamadığım için hemen gelip görüyor, yüzüne bakıyorum. Senin ve benim ölümümü düşündüm de sen öldüğünde ve cennete girdiğinde peygamberlere mahsus yüce makamlarda bulunacaksın. Ben ise cennete girdiğimde seni göremeyeceğimden korkuyorum!” Hz. Peygamber (sas) bu sözlere cevap vermeden Cebrail (as) gelmiş, Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edenlerin cennette kimlerle beraber olacaklarını bildiren Nisa Sûresi 69-70. ayetleri vahyetmiştir.
“Kim Allah’a ve Peygamber’e itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine nimetler verdiği peygamberler, sıddıklar (doğrular), şehitler ve salihler (iyi adamlar) ile beraberdir. Onlar ne iyi arkadaştırlar! Bu Allah’tan bir nimettir. Her şeyi hakkıyla bilen olarak Allah yeter.”
Aynı yerde veya mecliste bulunan insanlar, beraberdirler ama manevi değerleri farklı farklıdır. Hz. Peygamber’i sevdiği için onunla beraber olacağı belirtilen kimse, Peygamber (sas) ile aynı seviyede olacak demek değildir. Ama onunla cennette bulunma ve onu görebilme imkânına sahip olacak demektir. Ahirette ve cennette sevdiklerimizle beraber olmamız, onlarla aynı makamda bulunmamızı gerektirmez.
Farklı makamlarda bulunduğumuz halde sevdiklerimizle beraber olabilmemiz mümkündür. Aynı bahçede farklı görme ve işitme yeteneklerine sahip olan dostlar, yetenek farklılıklarından dolayı zevklerinin de farklı olmasına rağmen bir yerde ve beraber bulunmaları mümkündür. Bu, dünyada mümkün ve vakidir; cennette de mümkün ve vaki olacaktır. Dost dostuyla beraber bulunduğu halde her biri farklı makamlarda, farklı zevk ve safa içinde bulunabilecektir.[2]
Âlimlerimizin de belirttiği gibi bu hadisi, zaman ve mekâna sıkıştırarak anlamamak gerekir. Ahiret dostumuz, aynı zaman ve mekânı paylaştığımız kimseler olabileceği gibi farklı zaman ve mekânlarda yaşayan kimseler de olabilir.
Ülkemizde son yıllarda içtimaî ve kültürel değişmeler yaşanmaktadır. Değişen dünyamızda toplumumuzun çoğunluğunu oluşturan gençlerimiz de değer yargılarındaki hızlı değişim sonucu kimi arkadaş seçeceği konusunda şaşırıp kalmıştır.
Ahiret yolculuğuna beraber çıkacağı dostlar yerine dünya hayatını gayesiz yaşayacağı kişileri dost edinmektedir. Hâlbuki hiçbir günaha arkadaş hatırına girilmemelidir. Arkadaş; kişinin kim olduğunun, nasıl bir yaşam sürdüğünün, nasıl bir ruh hâli içerisinde bulunduğunun en büyük ispatıdır.
Ebû Hüreyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Peygamber (sas) şöyle buyurdu: “İnsan, dostunun yaşayış tarzından etkilenir. O halde her biriniz dost edineceği kişiye dikkat etsin!”[3]
Allah ve Rasûlü’nün razı olduğu insanlarla dostluk yapıp, mutluluk içerisinde mi olacağız, yoksa yanlış yollara sapıp dünya ve ahiretimizi sıkıntıya mı uğratacağız? İman eden kimseler, ahirette kimlerle beraber olmak istediklerine karar vermelidir. Bir kimse ibadetlerini yapmakla beraber Allah Teâlâ’nın sevmediklerini severse, Nemrutları ve Ebû Cehîlleri severse, ahirette de onlarla beraber olur. Peygamber Efendimizi (sas) sevmeyeni sevemeyiz. Çünkü iki zıt sevgi bir arada olamaz.
Son devrin büyük âlim ve müfessirlerinden Elmalılı M. Hamdi Yazır, yazdığı tefsirine çok hoş münâcât ve tazarru cümleleriyle başlıyor. Yazımıza bu duanın bir bölümüyle son verelim. Elmalılı merhum şöyle yalvarıyor ve biz de bütün samimiyetimizle bu duaya iştirak ediyoruz:
“İlâhî! Sen sevdirmezsen, ben sevemem. Sevdir bize hep sevdiklerini. Yerdir bize hep yerdiklerini. Yâr et bize erdirdiklerini. Sevdin Habibini, kâinata sevdirdin. Sevdin de hıl‘at-i risâleti giydirdin. Makâm-ı İbrâhim’den Makâm-ı Mahmûd’a erdirdin. Server-i asfiyâ kıldın. Hâtem-i enbiya kıldın. Muhammed Mustafâ kıldın.
Salât ü selâm, tahiyyat ü ikrâm, her türlü ihtirâm ona, onun âline, ashâbına ve etbâına yâ Râb!”[4]
-----------------------------------------------------------------------------------------
[1]- Buhari, Fezailü Ashabi’n-Nebi 6; Müslim, Birr 161,163.
[2]-Bedîü’z-Zaman Said-i Nursî, Sözler, s. 460.
[3]-Ebû Dâvûd, Edeb 16; Tirmizî, Zühd 45.
[4]-Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, c.I, s. 1.