Sorunlarımızı Nasıl Çözeceğiz
Müslümanlık düşüncesinin yüz elli yıllık mazisinden bugüne kadar intikal eden müzmin marazlarından birinin, sorunlara karşı alınan tavır olduğu söylenebilir. Modernleşme sürecinde Müslümanların zihni de farklı çalışmaya başladı. Ve bu farklılığın tezahürü olarak sorunlara yaklaşım biçimi değişti.
Müslümanlar arasında akıl almaz, girift bir o kadar da paradoksal sorunlar yaşanıyor. Aklı başında üç-beş kişi, bırakın insanlığın derdine deva olacak meseleleri, sıradan bir mesele üzerinde dahi hem fikir olamıyoruz. Postmodernitenin hakikat telakkisi Müslüman fertlerden her birine sirayet etmiş, adeta ete kemiğe bürünmüşçesine kendisini gösteriyor. İslam Dinini temsil makamındaki biz Müslümanlar ise, insanlığı felaha erdirmek gibi bir mesuliyetin sorumluluğunu taşıdığımızın farkında değilmiş gibi yaşıyoruz.
Her birimiz karşımızdakinin yanlış düşündüğünü ifade ederken, yanlışın yanlışlığını tarttığımız terazinin aynı terazi olduğunun farkında değiliz. Her kes aynı kaynaktan suyunu içer iken, farklı tatlar aldığını ifade ediyor. Bu durumun bir yere kadar anlaşılabilir yanı vardır elbette. Lakin temel ilkeler dışındaki farklılıkların ayrışmaya sebep olması, anlaşılabilir durumun dışına çıkıyor.
Şimdi meselenin ehemmiyetine binaen bir soru soracak olursak, biz sorunlarımızı nasıl çözeceğiz? Bu sorunun ardından “hangi sorunlarımızı?” diye bir sorunun daha gelmesi elbette beklenebilir. Zira o kadar çok sorunumuz var ki, hangisini nasıl çözeceğiz?
Kendi aramızdaki sorunlarımızı mı? İnsanlığı selamet yurduna götürecek İslam Dinini temsil etmekte yaşadığımız sorunları mı? Canımıza okuyan modernlik ve postmoderlik telakkilerinin başımıza açtığı sorunları mı? Siyasi, iktisadi, felsefi, sosyolojik, hukuki sorunları mı? Sosyal medyada patlayan bireysel müçtehitlerin ortaya çıkardığı çarpık içtihadi sorunları mı? Yoksulluk, zamlar, adaletsiz gelir dağılımı, zulüm, fuhuş, alkol, ahlaki sapmaların ortaya çıkardığı sorunları mı?
Daha böyle onlarca sorun sayılabilir. Lakin Müslümanların her hangi bir soruna, herhangi bir şekilde teorik olarak bile etkili bir çözüm önerisinin varlığından söz etmek mümkün görünmüyor. Bireysel ya da bir avuç içi kadar ortaya çıkan hiziplerin çözüm önerilerinin de faydasının olmadığı aşikâr. Zira hem kuşatıcılıktan uzak hem de dünyanın kendi merkezlerinde döndüğüne dair kanaatleri var.
Peki! Başımıza örülen çorapları, hatta başımıza geçirilen çuvalları nasıl çıkaracağız? Bizim adımıza verilen kararlara nasıl itiraz edeceğiz? Her gün küresel ve yerel ölçekte, üzerimize yapılan saldırılara nasıl karşı koyacağız?
Sorunlarımızın çözümü bireysel olarak sosyal medya kanallarında salt siyasi iktidar eleştirileriyle mümkün müdür?
Her gün yaşanan adaletsizliklere sadece itiraz etmekle, düşük gelirlilerin yaşadığı dramlara dikkat çekmekle, ahlaki yozlaşmayı sürekli gündem etmekle sorunlarımız çözülür mü? Tabi ki görülen bütün aksaklıklara elbette itiraz etmek, muhalif olmak gibi bir mecburiyetimiz vardır. Lakin mecburiyetimizin bu reddiyelerle sona erdiği kanaatine varmamız mümkün mü? Farkındalık oluşturma gayretinin, kavilden kuvveye dönmesi gerekmiyor mu?
Müslümanlık düşüncesinin yüz elli yıllık mazisinden bugüne kadar intikal eden müzmin marazlarından birinin, sorunlara karşı alınan tavır olduğu söylenebilir. Modernleşme sürecinde Müslümanların zihni de farklı çalışmaya başladı. Ve bu farklılığın tezahürü olarak sorunlara yaklaşım biçimi değişti. Ortaya iki tür yaklaşım çıktı. Birisi kendi sorununu çözmeye odaklı yaklaşım, diğeri de sorunun kendisini çözmeye odaklı yaklaşım. Fakat bu iki tür yaklaşımdan, sorunun kendisini değil de, kendi sorununu çözmeye odaklı olanı ağır basan taraf oldu. Bu durum genel geçer bir karakter halini alınca hem bireysel sorunlar büyüdü, hem de sorunların kendisi büyüdü.
Şunu unutmayalım ki kendi sorumuzu halletmekle, sorunun kendisi bertaraf etmeye çalışmak çok farklı şeylerdir. Sorunun kendisini değil de, kendi sorununu halletmekle bir yere varacağını düşünenler, “beni sokmayan yılan bin yıl yaşasın” mantığıyla hareket edenlerdir. Fakat şöyle de bir mesele var ki, sorunun kendisinin ortadan kaldırabilmek için, sorunlu olanların aralarındaki sorunları çözmesi gerekmektedir. Zira sorunların müşküliyeti el birliği olmadan halledilebilecek gibi değil.