Birbirinizi Desteklemezseniz
Enfal suresinin 73’üncü ayetinde:
“Kâfirler birbirlerinin velileridir (dostları ve yardımcılarıdır). Eğer siz ey müminler, kâfirlerin birbirlerine yardım ettikleri gibi birbirinize yardım etmezseniz, yeryüzünde büyük bir fitne ve bozgunculuk ortaya çıkacaktır.”
Velâyet (dostluk) ilişkisinin dine bağlı olarak yürümesi Müslüman olmayanlar için de geçerlidir; yani onlar da kendi dinlerine mensup olanlara öncelik verirler, birbirlerini korurlar, aralarında yardımlaşırlar. Ama bu kural değiştirilir ve dini (dünya görüşü, yaşam biçimi) farklı olanlarla dostluk ilişkisi kurulursa, bundan iki kötü sonuç doğar: Fitne ve fesat. Fitne, birey ve toplumun dinî ve ahlâkî hayatının bozulması, kirlenmesi, değişmesi tehlikesidir. Fesat ise, din birliğine dayalı dayanışma düzeninin değişmesi, dinleri farklı olanlarla yardımlaşan grupların ortaya çıkması sonucu sosyal düzenin bozulmasıdır (Kur’an Yolu).
Allah erkek-kadın münafıklar ile kâfirleri cehennem ateşi ile cezalandıracağına söz vermiştir. Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır. Orası onlara yeter. Allah onları lanetlemiştir. Onları sürekli bir azap beklemektedir.”
Münafık erkekler ve münafık kadınlar aynı mayadan ve aynı karakterdendirler. Nerede ve ne zaman olursa olsun münafıklar aynıdır. İşleri ve sözleri değişebilir. Fakat onların karakterleri aynıdır. Tek bir kaynaktan beslenirler. İçleri fenalık dolu, kalpleri karadır. Hile ve tuzak kurmak, düzenbazlık en belirgin nitelikleridir. Benimsedikleri yaşam tarzı ise, kötülüğü emretmek, iyiliği engellemektir, cimriliktir; harcamalarda bulunsalar dahi bunu gösteriş için yaparlar. Onlar “Allah’ı unutmuşlardır”. Onların tüm hesapları ve planları, çıkar hesapları üzerinedir. Onlar, insanların güçlü olanlarından başka kimseden korkmazlar. Güçlülere boyun eğerler ve onlara yaltaklık ederler. “Allah da onları unutur.”Onların Allah katında bir değeri ve itibarı yoktur; dünyada insanların, ahirette de Allah katında durumları aynıdır.
İmdi, kâfirlerin ve münafıkların kötülükleri yayıp iyilikleri engelledikleri ve bu konuda birbirlerine destek oldukları bir ortamda Müslümanlara düşen görevler nelerdir? Tevbe, 71-72. ayetlere bakalım:
“Erkek-kadın bütün müminler birbirlerinin velileridir (dostları, destekçileri, dayanaklarıdırlar). Bunlar iyiliği emrederek kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah’a ve peygamberine itaat ederler. Allah işte onlara rahmet edecektir. Hiç şüphesiz Allah, güçlü iradelidir ve her yaptığı yerindedir.Allah, erkek-kadın bütün müminleri zeminlerinden ırmaklar akan ve içlerinde sürekli kalacakları cennetlere, Adn cennetlerinde konforlu konutlara yerleştireceğine söz vermiştir. Allah’ın rızası (hoşnutluğu) ise, bunlardan daha büyük bir ödüldür. İşte büyük kurtuluş (başarı) budur.”
Mademki, münafık olan kadınlar ve erkekler hep aynıdır, birbirinden farklı değildir; karakterleri ve yapıları aynıdır; mümin olan kadınlar ve erkekler de birbirleriyle aynı mümin karakterini kuşanmalıdır.
Müminin yapısı, aynen mümin ümmetin yapısı gibidir; birlik, dostluk, dayanışma ve yardımlaşma yapısı. Ama bu, iyiliği gerçekleştirme ve kötülüğü önleme alanında görülen bir dayanışmadır… İşte bu noktada mümin ümmet tek bir yumruk olur. Arasına ayrılık giremez! Müminler birbirlerine destek olarak iyiliği emredip kötülüğü yasaklamaya, Allah’ın sözünü, dinini yüceltmeye, İslâm ümmetinin yeryüzünde gerçekleştirmesi gereken hedefe doğru yönelirler: “Namazı dosdoğru kılarlar.” Bu onları Allah’a bağlayan bağdır. “Zekâtı verirler.” Bu da Müslüman toplumu birbirine bağlayan, dostluğun ve dayanışmanın hem maddi hem de manevi şeklini gerçekleştiren bir görevdir. “Allah’a ve Resûlüne itaat ederler.” Allah’ın emri ve peygamberinin emri dışında onların bir isteği, bir arzusu olmaz. Allah’ın ve peygamberinin dini dışında onların bir yolu, bir programı olmaz. Böylece onların programları birleşir, hedefleri bire indirgenmiş olur, yolları birleşir. Dosdoğru hedefe ulaştırıcı olan yegâne yol, önlerinde çatallaşmaz, ayrı ayrı yollar ortaya çıkmaz. “Allah işte onlara rahmet edecektir.” Dünyada ve ahirette… (Fî Zılâli’l-Kur’ân)