BİRBİRİNİZE HASED ETMEYİN
Müslüman sarsılmaz bir imanla, sâlih amellerle ve ahlak-i hamideyle/güzel ahlakla süslenmiş ve donatılmış, mümtaz bir şahsiyettir. Sâlih amellerin muhafazası güzel ahlakla sağlanmış olduğu gibi imanın muhafazası da hem sâlih amel hem de güzel ahlakla mümkündür.
Peygamber Efendimizle ashab-ı kiram arasında geçen şu konuşma güzel ahlakın önemine işaret etmektedir:
Sahabe-i kiramdan biri Efendimiz (s.a.v)’e “Mü’minlerin en faziletlisi kimdir, Ya Rasûllallah?” diye sorar. Efendimiz “Ahlakı güzel olandır.” buyururlar. “Mü’minlerin en akıllı olanı kimdir?” sorusuna da Efendimiz (s.a.v) “Ölümü en çok hatırlayıp ölümden sonraki hayat için en güzel hazırlığı yapan kimsedir.” cevabını vermiştir.
Güzel ahlak sahibi olmamızın önündeki büyük engellerden biri de hasettir. Hased, hiçbir manevi hastalığa benzemeyen çok tehlikeli bir hastalıktır. Mü’minin iyi ve güzel ahlakını, kalbinde pırıl pırıl parlayan imanını ve bir emek mahsulü olan o güzelim sâlih amellerini tamamen etkisi altına alan korkunç bir hastalıktır.
Bir meyve bahçenizin olduğunu düşünün. Zirai usullerle, itina ile bakımını yerine getirdiniz. Çiçekler açmış, tomurcuklanmaya yüz tutmuş bol bir verim beklemektesiniz. Büyük bir ümitle bekleyiş içindesiniz. Tam da bu sırada bir kırağı veya samyeli neticesinde ortaya çıkan tablo ne ise dolu dolu salih ameller işleyen bir mü’minin de gıybet, hased gibi kötü huyları sebebi ile karşısına çıkacak tablo aynı olacaktır. Böyle bir akıbete düşmekten Allah korusun.
Hased Allah’a karşı işlenen ilk hata ve isyandır. Allah’a karşı ilk baş kaldırma olayı hased ile başlamıştır. Allah (c.c)’ın Âdem (a.s)’a verdiği hilafet makamını hazmedemeyip hased eden İblis, Allah’ın “Âdem’e secde et.” emrine baş kaldırdı, böylece Allah’a karşı ilk isyan hasetle başlamış oldu. Yeryüzünde ilk kanın akmasına sebep olan hadisenin dayanağı yine hasettir. Kabil, kardeşi Habil’e karşı olan hasedinden dolayı ilk insan öldürme cürmünü işlenmiş, böylece bütün katillerin başı ve öncüsü olma durumuna sürüklenmiştir. Yusuf (a.s)’un kardeşlerini “Yusuf’u kuyuya atalım, ölsün de kurtulalım.” durumuna düşüren şey de ona karşı olan kin ve hasetleriydi.
Hased insanların arasındaki sevgi ve saygı bağlarını tahrip eder. Hased mikrobunun girdiği yerde mutlaka huzursuzluk vardır, kavgalar, intiharlar ve akla hayale gelmeyecek cinayetler baş gösterir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) de bütün bunların önüne geçmek için şöyle buyurmaktadırlar: “Birbirinize hased etmeyiniz, birbirinizden ayrılıp parçalanmayınız, birbirinize buğz etmeyiniz, birbirinize sırt çevirmeyiniz. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olunuz.”
Hased hastalığına mübtela olan kişilerin, bu hastalıktan kurtulmaları öyle sanıldığı kadar da kolay değildir. Çok basit gibi görülen hasedin açtığı yaralar, yaptığı tahribatlar gerçekten küçümsenemeyecek derecede ciddi tahribatlardır. Hased hiç farkına varmadan kişiyi kadere müdahale etme noktasına kadar sürükleyebilen ve tedavisi güç olan büyük bir afettir. Hased eden kimse bu hali ile Allah’ın taksimatına rıza göstermeyip ilahi hükme bir nevi baş kaldırmadadır. Bu konuda Efendimiz (s.a.v) şöyle buyuruyorlar: “Allah’ın nimetlerinin (de) düşmanları vardır.” Ashab-ı Kiram bu ifade üzerine “Bu nimetlerin düşmanları kimlerdir. Ya Rasûlallah.” diye sorar. Paygamber Efendimiz de “Allah’ın insanlara fazl ü kereminden verdiği nimetlerine hased edenlerdir.” cevabını verir.[1]
Hz. Zekeriya (a.s)’nın da şöyle buyurduğunu rivayet edilir: “Hased eden benim nimetimin düşmanı, kaza ve kadere başkaldıran, kullarımın arasında yaptığım taksimata rıza göstermeyendir.”[2]
Hasedin çeşitleri vardır:
Hased ettiği kişinin elindeki nimetin yok olmasını istemektir. Kendi eline geçsin veya geçmesin önemli değil. Yeter ki onun elinde kalmasın. Yani birinin elindeki nimetin varlığı onu rahatsız ediyor. İşte bu hasedin en koyusu ve en zararlı olanıdır.
Hased ettiği kişinin elindeki nimetin kendisinde olmasını istemektir. Yani onda olmasın ben de olsun demektir.
Birinde var olan nimetin aynısının veya benzerinin kendisinde de olmasını istemektir. Şayet bu arzusu yerine gelmezse bende bulunmadığı için onda da bulunmasın diye hased eder.
Hasedin birbirinden farklı kısımları olmakla beraber bir olan yönleri de vardır, o da hasedin her halükarda haram olması, kişinin amelini mahvetmesi, Allah’ın taksimatına rıza göstermeyip isyan etmek suretiyle imanını dahi tehlikeye düşürmesidir. Bu durumun bir tek istisnası vardır. Kâfirlerin, zalimlerin ellerinde var olan nimet ve imkânların yok olmasını istemek haram olmaz. Çünkü onlar var olan güç ve kuvvetlerini İslam’ın ve Müslümanların aleyhine kullanacaklardır. Yeryüzünde fesadın ve huzursuzluğun yayılmasına sebep olacaklarından ellerindeki nimetlerin gitmesini istemek en hayırlı iştir.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------
[1] İhya-i ulumiddin, 3/232.
[2] İhya-i ulumiddin, 3/232.