Kalplerinde Maraz Bulunanlar – Münafıklar
Kur’an-ı Kerim, insanları inanç bakımından mümin, kâfir ve münafık olmak üzere üçlü bir tasnife tabi tutmaktadır. Bakara suresinin ilk ayetlerinde önce müminlerin özellikleri özetlenmekte (Bakara, 2/1-5.), ardından sadece iki ayetle kâfirler; yani kalpleri imana mühürlü inançsızlar anlatılmaktadır. (Bakara, 2/6-7.) Ardından kalplerinde maraz olan münafıkların özellikleri haber verilmektedir. (Bakara, 2/10-20.)
Kur’an’da “Münafikun” diye özel bir sure bulunmasına ve muhtelif vesilelerle münafıklara işaret edilip dikkat çekilmesine bakılırsa “münafıklar” ve “nifak”ın İslam toplumunun her devirde problemli bir baş belası olduğu anlaşılmaktadır.
Genelde nifakı iki derecede yorumlamak esas olmuştur. Nifakı “büyük ve küçük” olarak adlandıranlar varsa da, aslında “itikadi” ve “amelî” nifak diye ikiye ayırmak daha isabetli olabilir:
1- İtikadi konulardaki nifak, diplomatik iman da diyebiliriz. Dünyevi çıkar hesabıyla insanın kalbinde hiç olmayan bir imanı var göstermesi demektir. İnanmadığı hâlde Müslüman olduğunu iddia etmesidir ki Kur’an’ın, ehlini cehennemin en alt tabakasında gördüğü nifak bu olsa gerektir. (Nisa, 4/145.)
2- Ameldeki nifak, insanın amel ve davranışlarında sıdk ve ihlasa dikkat etmemesi sonucu kalbinin kaymasıdır. Bir başka ifadeyle inandığı gibi yaşamayanların zamanla yaşadığı gibi inanmaya başlamasıdır. İmam Ali der ki: “İman kalpte beyaz bir ışıktır. İman arttıkça kalbin beyazlığı artar. İman kemale erince kalp bembeyaz olur. Nifak ise siyah bir ışıktır. Nifak arttıkça kalbin siyahlığı da artar. Nifak kemal bulunca kalp kapkara olur.” (Serrâc, el-Lüma’/İslam Tasavvufu, s. 149.)
Ameldeki nifak kişinin farkında olmadan içini saracak bir hastalıktır. Münafıklık insanlara gizli kalan bir durumdur. Hatta çoğu zaman kişi kendisinin bile münafık olduğunun farkına varmayabilir. Kişi fesatçı olduğu hâlde kendisinin salih olduğunu sanır. Nitekim Kur’an: “Fesatçılık yapmayın” denilen münafıkların kendilerinin “fesatçı değil, ıslahçı” olduklarını söylediğini haber vermektedir. (bkz. Bakara, 2/11.)
Hz. Peygamber (s.a.s.)’in münafıklık alameti saydığı yalan söylemek, sözünde durmamak ve emanete hıyanet etmek gibi davranışlar amelî nifakın özellikleridir. (Buhari, İman, 24.)
Allah insanları sadık ve münafık olarak ikiye ayırmış ve sadık müminleri sadakatleri sebebiyle mükâfatlandıracağını, münafıkları ise azaplandıracağını ya da tövbe etmelerine fırsat verip bağışlayacağını belirtmiştir. (bkz. Ahzab, 33/24.)
İmanın temeli sıdk, münafıklığın temeli yalandır. Yalanla iman bir arada olmaz; bir araya gelir gelmez muharebeye tutuşur. İnanan bir insanda ortaya çıkabilecek nifak çizgisi bu noktada görülür.
Allah münafıkları yaptıklarından dolayı baş aşağı etmiştir. (Nisa, 4/88.) Kur’an’da Allah’ın kullarından aldığı ahde vefa göstermeyip onu bozmanın kalp katılığına sebep olduğu bildirilmektedir. (bkz. Maide, 6/13.)
Maraz, bedenin sağlam hâldeki alışkanlıklarından sapmasına yol açan ve görevini istenilen şekilde yapmasına engel olan arızadır. Maddi olanı olduğu gibi onların kalplerinde maraz vardır (Bakara, 2/10.) ayetindeki gibi kalbî ve manevi olanları da vardır. İnsan beden ve kalbi için aslolan sıhhattir. Kişi bedeninin sağlığı kadar, kalbinin sağlığından da sorumludur.
Demek ki her türlü ahlaksızlığın başı, idrak ve iradenin afeti bir hastalık var ortada. İşte bu hastalık şek ve şüphe kaynaklı nifak hastalığıdır. Böyle bir şüphe marazına yakalanan her şeyden şüphe eder, Allah’tan, peygamberden şüphe eder; hak tanımaz. Onun gözünde hak namına sadece kendisi, menfaatleri ve hayatı vardır. Her şeyin kendisini aldattığı vehmiyle kafası karışık, zihni allak bullak, kalbi darmadağınıktır.
Nifak öyle bir ateştir ki kimin iman levhasına isabet ederse paramparça eder. Fitne kıvılcımlarından isabet alan kalp, yakıcı bir azaba düçar olur. Münafıkların yeryüzündeki fesat ve bozgunculukları pek çoktur. Ama bununla birlikte hep kendilerini ıslah edici sanırlar (Bakara, 2/11-12.) veya öyle olduğunu söylerler. Münafıklığın ayrıştığı nokta da burasıdır. Münafıklar, itikadi olarak inanmadıkları hâlde kuru bir iddiada bulunurlar. Kalplerindeki maraza mağlup, kendilerini sıdk ve ihlas ilacı ile tedavi etmeyen samimiyetsiz Müslümanlar da bir süre sonra bu onulmaz derdin müptelası olabilirler.
Münafıklar şüphe gemisine binerek karanlık denizlerde ticaret yapmaya kalkışan zavallılardır. Şüphe gemileri onları hayal dalgalarından kurtaramaz ve inkâr fırtınası arttıkça şüphe gemisiyle topyekûn batmağa mahkûm olurlar. Çünkü onlar dalalete karşılık hidayeti vermişlerdir. Fakat ticaretleri kazanç getirmemiş doğru yolu da bulamamışlardır.
Kur’an ayetleri ve ilgili hadisler değerlendirildiğinde münafıkların belli başlı birtakım özellikleri öne çıkmaktadır. Bunlardan başlıcalarını şöyle sıralamak mümkündür:
1- Riyakârdırlar; ikiyüzlülük münafık tarifindeki temel özelliktir: “Gördün mü din gününü yalanlayanı, yetimi itip kakan işte odur. Yoksulu doyurmaya teşvik etmeyen de odur. Yazıklar olsun namazlarından gâfil olan ve onu gösteriş ile kılanlara, zekâtı engelleyenlere.” (Maun, 107/1-7.)
2- Allah’ın emirlerine karşı isteksiz ve tembeldirler: “Namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı pek az anarlar.” (Nisa, 4/142.)
3- Kararsızdırlar, iki sürü arasında kalmış koyun gibi iman ile küfür arasında gidip gelirler: “Onlar imanla küfür arasında bocalayan tabansızlardır. Ne onlara, ne bunlara bir türlü karar veremezler.” (Nisa, 4/143.)
4- Birbirinin destekçisidirler. Kötülüğü işler ve tavsiye ederler, iyiliği yapmadıkları gibi insanları ondan vazgeçirmeye çalışırlar: “Münafık erkekler ve kadınlar sizden değil, birbirindendir. Onlar kötülüğü emreder. İyilikten alıkoyarlar, elleri sıkıdırlar, Allah için harcamak hususunda cimrilik gösterirler. Onlar Allah’ı unuttu. Allah da onları unuttu. Çünkü münafıklar fasıkların ta kendisidir.” (Tevbe, 9/67.)
5- Kur’an’ın hükmüne ve rasulün sünnetine tabi olmaktan uzaklaşırlar: “Onlara Allah’ın indirdiğine ve peygamberine gelin, onlara başvuralım, denildiği zaman münafıkların senden iyice uzaklaştıklarını görürsün.” (Nisa, 4/61.)
6- Yalan söylerler ve kolayca yalan yere yemin ederler: “Yeminlerini kalkan yapıp insanları Allah’ın yolundan saptırırlar. Onların yaptıkları ne kötüdür.” (Münafikun, 63/2.)
7- Kalıpları güzel ve sağlıklı olsa da kalpleri bozukturlar: “Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider, konuştuklarında sözlerini dinlersin. Onlar sanki elbise giydirilmiş kütüklerdir. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Onlar düşmandır, onlardan sakın, Allah onları kahretsin. Nasıl olup da dönüyorlar.” (Münafikun, 63/4.)
Pek çok ayette münafıkların sıfatları anlatılarak insanlar bundan sakındırılmaktadır. Nifak ile malul kalp eğer mühürlü değilse, tövbe ile imana dönüş şansı her zaman vardır. Dolayısıyla tövbe kapısı zorlanmalı ve açılması için niyazdan uzak durulmamalıdır.
Münafığın günahı ihlasın zıddı olan riya olduğundan tövbesi ihlasla olmalıdır. Nitekim münafıklar hakkında Kur’an’da buyrulur: “Şüphesiz münafıklar cehennemin en aşağı tabakasında olacaklardır. Onlara asla bir yardımcı bulamazsın. Ancak tövbe edip hâllerini düzeltenler ve Allah’a sarılıp dinlerini Allah için hâlis kılanlar müstesna, bunlar müminlerle beraberdir.” (Nisa, 4/145-146.)
İslam Medeniyetinin Nifakla İmtihani
İnancını gizleyerek olduğundan farklı bir kanaat izhar eden ve gerçek inancının aksine davranan kişiler için münafık, bu davranışa da nifak diyoruz. İslam medeniyeti, sosyal bir sorun olan nifakla Medine’de tanıştı. İslam bir güç hâline gelmeye başlayınca gerçekte çeşitli sebeplerle İslam’ı kabul etmeyen bazı kimseler Müslüman olduklarını ilan ederek Hz. Peygamber’e (s.a.s.) katıldılar. Allah’ın elçisi bu kişilerin beyanlarını dikkate alarak onları da Müslüman kabul etti. Zira İslam, hükmünü zahire göre verir. İnsanın içini ise Allah bilir. Ancak münafıklar, zaman zaman Hz. Peygamber’i ve Müslümanları sıkıntıya sokan bazı tavırlar içinde oldular.
Nifak, esasında kişinin maddi çıkar elde etme, sosyal ve siyasi konumunu koruma, itibar kazanma gibi saiklerle ortaya çıkan bir hâldir. Bu sebeple Mekke döneminde pek karşılığı olmayan bir durumdur. Temelinde çıkar eksenli bir inanç izharı olan nifakın hastalıklı bir durum olduğu da unutulmamalıdır. Bundan dolayı Kur’an, münafıkların kalplerinde hastalık olduğunu vurgular. (Maide, 5/52; Muhammed, 47/29; Bakara, 2/10.) Onların korkak oldukları, insanları kandırarak ve yalan söyleyerek kendilerine bir konum elde etmeye çalıştıkları anlaşılmaktadır. Yüce Allah şöyle buyurur: “(O münafıklar) mutlaka sizden olduklarına dair yemin ederler. Hâlbuki onlar sizden değillerdir, fakat onlar korkan bir toplumdur. Eğer sığınacak bir yer ya da (barınabilecek) mağaralar veya (sokulabilecek) bir delik bulsalardı, koşarak o tarafa yönelip giderlerdi.” (Tevbe, 9/56-57.) Başka bir ayette ise şöyle buyurulmaktadır: “Onların içlerinde size duydukları korku, Allah’a olan korkularından daha şiddetlidir. Böyledir, çünkü onlar anlamayan bir topluluktur.” (Haşr, 59/13.)
Nifak olgusu Hz. Peygamber döneminde sorunlar doğurmuş, ancak Allah elçisi tarafından kontrol altında tutulmuştur. Müslüman muamelesi gören münafıklar, fırsat bulduklarında inanç çelişkilerini saklayamadıkları davranışlar ortaya koymuşlarsa da her seferinde daha çok itibar kaybına uğramışlardır.
Gelişen ve taraftarı artan din, mezhep ya da ideolojinin münafıkları olur. Bu sebeple nifakın Hz. Peygamber dönemiyle sınırlı olması düşünülemez. Münafık karakterli insanlar her dönemde bulunabildiği gibi nifakın tehlike oluşturması da her zaman için söz konusudur. Ancak nifak, insanların iç dünyasını ifade eden bir kavram olduğu için vahyin bazı tespitleri dışında belirlenmesi mümkün olmadığından Allah elçisinin vefatından sonra geri plana itilmiş gibi görünmektedir. Bununla birlikte Hz. Peygamber’in vefatından sonra nifakın yansımaları olarak görülebilecek gelişmelere şahit oluyoruz. Ancak bunların nifak olarak değerlendirilmesi ve bu konuda kesin yargıda bulunulması kolay olmadığından bu olgu üzerinden açık tespitlerde bulunma imkânı yoktur. Tarihte nifak ithamı, genellikle ideolojik eleştiriler çerçevesinde ortaya çıkmıştır.
Objektif kriterlere göre doğrudan belirli bir kişi, fırka ya da grup için nifak ithamında bulunma imkânımız olmadığına göre doğru olan yaklaşım, Kur’an ve sünnetin belirlediği ilkelerden söz etmek ve bu ilkelere uyan davranışlara sahip kişi ya da gruplara karşı müteyakkız olmaktır.
Nifakın amelî yansıması muhatabı kandırma olduğundan nifaki davranışlarla karşılaşmak kaçınılmazdır. Bununla birlikte Kur’an ve hadiste geçen her nifaki davranışın sadır olduğu kişiyi münafık olarak nitelemek doğru olmaz. Zira bazen, kişi inandığı gibi davranmayabilir.
Nifak olgusu üzerinden insanlar hakkında kesin yargıda bulunma imkânı olmadığı için Müslümanca bir tutum, münafıkların davranışı olarak ortaya çıkan nifaki ameller üzerinde durmak, bu davranışların sadır olduğu kişilere karşı dikkatli olmak ve bir Müslüman olarak bu tip davranışlardan kaçınmaktır. Örneğin Hz. Peygamber münafıkça amele işaret bağlamında şöyle buyurur: “Münafığın alameti üçtür; konuştuğunda yalan söyler, vaat ettiğinde vaadinden döner ve kendisine bir şey emanet edildiğinde emanete hıyanet eder.” (Buhari, Şehade, 28; Müslim, İman, 107, 109.) Hadiste geçen sıfatların sadır olduğu kişilerin münafık olduklarına hükmetmek yerine, böyle kişilere karşı dikkatli olmak ve bu özellikler bizde varsa kendimizi düzeltmek, öncelikli tutumumuz olmalıdır.
Hem Kur’an, hem de hadisler bize münafıkların amallerinden birçok örnekler sunarlar. Birebir bu davranışların ve benzerlerinin dikkatimizi çekmesi gerekir.
Münafıkların her dönemde kendilerini gizleme ve gerçek kimliklerini gözlerden uzak tutma tavrı içinde olabildikleri bir gerçektir. Bu sebeple İslam medeniyetinin gelişme içinde olduğu dönemlerde çıkarı hedefleyen münafıkların kendilerini gizleyerek daha yoğun bir faaliyet içinde olabildiklerini düşünmek yanlış değildir.
İslam, insanın başkasını kandırmasına, olduğundan farklı görünmesine, yalan söylemesine, riyakârlık yapmasına izin vermez. Bu ve benzeri yasaklanmış olumsuz davranışlar, nifakın da alametlerindendir. Tarihte kendi gerçek kimliğini gizleyen, farklı bir kimlik izhar eden kişi ya da gruplarla karşılaşıyoruz. Özü itibarıyla olduğundan farklı görünerek insanları kandırmak, onları yanıltmak, doğrudan nifak olarak tanımlanamasa da nifaka benzer bir durumdur.
Dinî değerleri tahrif ederek insanları kandırmak, din üzerinden bir yanıltma tutumu içinde olmak, gerçekte dindar olmadığı hâlde dindar görünmek, özel hayatında namaz kılmadığı hâlde insanları kandırmak amacıyla başkalarının önünde namaz kılmak yerilmesi gereken tutumlardır. Aynı şekilde kişinin namazını gizlemesi, gerçek düşüncesini gizleyerek insanları yanıltması, mazur görülmesini gerektirecek makul bir gerekçesi olmadığı hâlde ismini değiştirmek, sürekli bir şeyler saklamak marazi bir durumdur. Devamlı bu şekilde yaşayan insanların tavırlarında çelişkiler, ilkesizlik, başkalarına göre kendisini konumlandırma gibi bazı sorunlar ortaya çıkar. Hatta bu durumdaki insanların, zamanla psikolojik bazı sorunlar da yaşamaları kuvvetle muhtemeldir. Hz. Peygamber dönemi münafıklarının tipik karakteri böyledir.
Hz. Peygamber’in vefatından sonra Müslümanların başlattıkları fetihlerde kısa sürede büyük bir başarı elde edilmiş, bu da başka dinlere mensup birçok insanın İslam’la müşerref olmasına sebep olmuştur. Mühtedilerin önemli bir kısmı, yeni dinlerinin kitabını öğrenerek Müslümanca bir yaşamı tercih ederken, bazı kişiler, çıkar eksenli bir din tercihinde bulundukları için münafıkça bir düşünceyle yeni dine girdiler. Bunun yansıması olarak, insan biçimci bir ilah anlayışını benimsemek, bazı kişilere ilahlık nispet etmek ve İslam akidesinin dışında inançlara sapmak, bu kişi ve grupların ortak özellikleridir. Abbasiler döneminde ortaya çıkan Zındıklık hareketleri bunun tipik örneklerinden biridir. İslam’ı yaşantılarına hâkim kılmak yerine, bir kimlik olarak kullanmak, Allah’ın emir ve nehiylerine uymadan çıkar için İslam kimliği izhar etmek bunların belirgin vasıflarındandır.
Osmanlılar döneminde Yahudi cemaati mensubuyken Mesihlik iddiasıyla ortaya çıkan, cemaati tarafından devlete şikâyet edilen Sabatay Sevi (ö. 1087/1676), yargılama sırasında Müslüman olduğunu söylemiş; ancak kendi adamlarıyla birlikte inançlarını gizli bir şekilde yaşamaya devam etmişlerdir. Müslümanlar, onun cemaatine mensup insanların samimi olarak ihtida ettiklerine inanmadıkları için olanları dönme olarak isimlendirmişlerdir.
Nifaki amellerin sadır olduğu kişi ya da gruplar, Hz. Peygamber döneminden sonra artarak devam ettiği gibi günümüzde de mevcuttur. Günümüzde Müslümanların nifak olgusuna karşı duyarlı olması, çocuklarını dürüst, ilkeli ve açık davranışlar serdeden, insanları kandırmayan, İslam düşmanlarıyla işbirliği yapmayan kişiler olarak yetiştirmesi temel görevlerindendir. Allah’ın olmasını emrettiği kişilik de budur.
Müslümandan beklenen tavır, ümmetin ortak çıkarı etrafında hareket etmektir. Bunun dışında bir davranışın Müslümandan sadır olması beklenemez. Bir Müslüman, ümmetin değil kendisinin ya da İslam düşmanlarının çıkarlarını önceliyorsa, burada ciddi bir sorunla karşı karşıya olduğumuz açıktır.
Hz. Peygamber döneminde ve takip eden yıllarda olduğu gibi kriz dönemlerinde münafıkların ihanet içinde olmaları ve Müslümanları sıkıntıya sokacak davranışlar içerisine girmeleri, İslam dünyasında büyük sıkıntıların yaşandığı bugünlerde, onlara karşı daha duyarlı olmamızı gerektirmektedir.