Gönderen Konu: HASET Allah’ın Takdirine Razı Olmak (Okunma sayısı 2126 defa)

webtasarim · « : Eylül 01, 2024, 08:18:07 ÖÖ »

HASET Allah’ın Takdirine Razı Olmak

“إِيَّاكُمْ وَالْحَسَدَ فَإِنَّ الْحَسَدَ يَأْكُلُ الْحَسَنَاتِ كَمَا تَأْكُلُ النَّارُ الْحَطَبَ.”

“Hasetten sakının. Çünkü ateşin odunu yakıp tükettiği gibi haset de iyi amelleri yakar, bitirir.”
(Ebu Davud, Edeb, 44)

Başkalarının elindeki nimetlere göz dikme, o nimetlere kendisinin daha layık olduğunu düşünme ve onlardan alınıp kendisine verilmesini isteme şeklinde tarif edilen haset, kendisinin ateşten Âdem’in ise topraktan yaratıldığını söyleyerek Hz. Âdem’e secde etmeyi reddeden şeytanı Allah katında işlenen ilk günahın faili hâline getirmiştir. Hz. Âdem’in oğulları Hâbil ve Kâbil’i birbirine düşüren duygu da hasetten başkası değildir.

Kâbil, kardeşinin sunduğu kurban kabul edilirken kendisinin sunduğu kurbanın kabul edilmemesini hazmedememiş, içi kardeşine karşı kin ve nefretle dolmuş ve nihayetinde yeryüzünde ilk cinayeti işleyerek katil olmuştur. (Mustafa Çağrıcı, “Haset”, TDV İslam Ansiklopedisi, 16/378-379)

İnsanı en güzel şekilde yaratan Allah, ona hem iyi hem kötü duyguları ilham etmiştir. Ancak Cenab-ı Hakk’ın, nefsini kötü duygulardan arındıran kimselerin kurtuluşa ereceğini hatırlatarak uyarıda bulunması (Şems, 91/7-10), insanın “Ben yaratılıştan böyleyim, değişemem.” şeklinde mazeretlerinin geçersiz olacağını ortaya koymaktadır. İnsan önce kendisini tanımalı ve yaratılış itibarıyla kendisinde mevcut olduğunu fark ettiği bencillik, nankörlük, kibir, cimrilik, öfke, haset vb. kötü duygularını törpülemeye ve nefsinin dizginlerini ele almaya çalışmalıdır. Bu duyguların tamamıyla yok edilmesi mümkün olamasa da kişi doğru adımları atarak bu duyguları hayırlı bir hâle dönüştürebilir. Öfkeli kimsenin zalimin karşısında durup mazlumun yanında yer alması, kıskanç kimsenin kendisinden daha çok nimete sahip olanları kıskanmak yerine ibadet ve ahlak yönüyle kendisinden daha iyi olan kimselere imrenerek onlar gibi olmaya çalışması vb. davranışlar kişiyi kötü olmaktan kurtaracak, tamamen yok edemese de hayra vesile kıldığı huyları kişiliğinde büyük değişimler meydana getirecektir.

Hz. Peygamber’in mümin kulun kalbinde iman ile hasedin bir arada bulunmayacağını söylemesi Nesai, Cihad, 8, konunun imanla da ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır.

“Geçmiş toplumların hastalığı size de bulaştı: Haset ve kin beslemek! İşte bunlar, kökten yok edicidir. Saçı tıraş eder demiyorum, aksine dini kökünden kazıyıp yok eder.” (Tirmizi, Sıfatü’l-kıyame, 56) diyen Allah Resulü, haset ve kinin imanı zedeleyecek, hatta dini yok edecek kadar tehlikeli bir duygu olduğuna işaret etmekte ve hadisin devamında “Canım elinde olan Allah’a yemin ederim ki iman etmeden cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Birbirinizi sevmenizi sağlayacak şeyi size haber vereyim mi? Aranızda selamı yayınız.” buyurarak bize âdeta bir reçete sunmaktadır.

Rızık veren ve bu rızkı kulları arasında taksim eden Allah’tır. Fiziki özellikler, mal mülk, makam mevki, eş, çocuk, ilim, amel vb. konularda her insanın nasibi farklıdır. Kullarından dilediğine rızkı bol bol veren dilediğinin de rızkını daraltan Allah’tır. (Ankebût, 29/62) Cenab-ı Hak “Yoksa insanları, Allah’ın lütfundan kendilerine verdiği şey dolayısıyla kıskanıyorlar mı?” (Nisâ, 4/54) buyurarak kıskanıp başkasının elindekine göz dikmenin takdire razı olmamak anlamına geleceğini hatırlatmakta ve bu konuda müminlere uyarılarda bulunmaktadır. (Nisâ, 4/32) Kaldı ki sahip olmayı arzuladığımız nimetler her zaman hayrımıza da olmayabilir, bize faydadan çok zarar da getirebilir.

Başkalarının elinden alınıp bize verilmesini istediğimiz malın zevküsefa için kullanılmayacağını, ilmin kibre yol açmayacağını kim garanti edebilir?

Haset, Allah’ın takdirine razı ve kendisiyle barışık olmayan insanların işidir. Kendisine verilen nimetlere razı olan kimse huzurlu bir hayat sürecek, kendisini sürekli başka kimselerle mukayese ederek iç huzurunu kaybetmeyecektir. Haset edenin hasedi düşmanlığa dönüştüğü zaman karşısındaki insanlara zarar vermeye başlar ve bu, Allah’ın takdirine razı olmama yanında kul hakkını ihlal etmeyi de beraberinde getirir. Hz. Peygamber “Hasetten sakının. Çünkü ateşin odunu yakıp tükettiği gibi haset de iyi amelleri yakar, bitirir.”

(Ebu Davud, Edeb, 44) diyerek hasedin insanı içten içe kemirdiğini ve haset eden kişinin en büyük zararı kendisine vereceğini veciz bir şekilde ifade etmektedir.

Mümin haset etmez, imrenir, gıpta eder. Allah Resulü’nün, Allah’ın kendisine verdiği nimetleri hak yolunda harcayan ve Allah’ın kendisine verdiği ilme göre karar verip onu başkalarına da öğreten kimseleri gıpta edilebilecek örnekler olarak sunar. (Buhari, Zekât, 5) Mümin kardeşinin elindeki nimeti kıskanmadan “Keşke bu nimet bende de olsaydı, ben de onu hayır yollarında kullansaydım.” şeklinde iç geçirmenin tabii bir hâl olduğunu ifade eder. Hatta müminin ahiretteki nimetlere kavuşabilmek için hayırlı işlerde diğer insanlarla yarışması bizzat Allah Teâlâ tarafından teşvik edilmiştir. (Bakara, 2/148; Mutaffifîn, 83/26) O hâlde mümin haset değil gıpta etmeli ve ömrünü Allah’ın rızasını kazandıracak ameller konusunda hep kendisinden daha iyi örneklere bakarak ve elinden geldiğince onlar gibi olmaya hatta onları geçmeye çabalayarak geçirmeye çalışmalıdır.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

FANİ DUNYA FORUM HABERLER

Gönderen Konu: HASET Allah’ın Takdirine Razı Olmak (Okunma sayısı 2126 defa)

webtasarim

HASET Allah’ın Takdirine Razı Olmak

BENZER KONULAR