İmânı olan - Hırsızlık Etmez
Hırsızlık, başkasının malını çalmak, izinsiz olarak almak, zimmetine geçirmek demektir. İzinsiz alınan, çalınan mal, az da olsa hüküm aynıdır ve haramdır. Herkesin elindeki mal, aksi ispat edilmedikçe, kendi mülküdür. Hırsızlık, gasb, zulüm, rüşvet, fâiz, haraç ve hıyânet yollarından biriyle ele geçtiği açıkça bilinen mal, mülk olmaz. Bu malı satın almak, yemek, içmek câiz değildir. Hadîka’da buyuruluyor ki:
“Gasbedilmiş veyâ hırsızlık, hıyânet gibi harâm yoldan elde edilmiş olduğu bilinen bir malı, hediyye, sadaka ve ücret olarak almak, kirâ ile kullanmak helâl değildir. Yalnız vârisin, mal sâhiplerini bilmediği zamân, mîrâs kalan böyle malları alması helâl olur. Malın böyle harâm olduğu iyi bilinmezse, herkesin alması câiz olur.”
Hırsızlık, büyük günâhlardan biridir. Kadın olsun, erkek olsun çok kimse bu günâha yakalanmıştır. Hırsızlığın inceliklerinden kurtulabilen kimse pek azdır. Bunun için, hırsızlığın ne olduğunu iyi öğrenmek ve bundan çok sakınmak lâzımdır. Evli olan kadın ve erkeğin, birbirinin malını, izinsiz olarak almaları, harcamaları, kullanmaları, hırsızlık olmakta ve böylece büyük bir günâha girmiş olmaktadırlar. Bu hâl, çok kimsede var gibidir. Allahü teâlânın koruduğu çok az kimse bundan kurtulmaktadır. Bazı kimseler, bunun hırsızlık, günâh olduğunu da bilmemektedirler. Hatta helâl zannetmektedirler ki, böyle bilmek ve inanmak, îmânı tehlikeye sokmaktadır. Böyle inanan karı, koca, birbirlerinin mallarını her zamân izinsiz olarak almaya alıştıklarından, başkasının malını kullanmanın çirkinliği de, kalblerinden kalkmaktadır. Başkalarının mallarını da, habersiz kullanmak kendilerine hafîf gelmektedir. Çekinmeden başkalarının mallarına hıyânet edebilmekte ve hırsızlık yapabilmektedirler. Nisâ sûresinin 29. âyetinde meâlen; (Ey îmân edenler, birbirinizin mallarını aranızda bâtıl yollarla yemeyiniz. Yani İslâmiyyetin harâm kıldığı, fâiz, kumar, hırsızlık ve gasb gibi bâtıl yollarla yemeyiniz. Ancak birbirinizden râzı ve hoşnût olarak, ticâret ile ola) buyurulmaktadır.
Yalan söylemek, dedikodu yapmak, gıybet, iftirâ etmek, hırsızlık, hile, hiyânet yapmak, kalb kırmak, fitne çıkarmak, başkasının malını ondan izinsiz kullanmak, işçinin, taşıyıcının ücretlerini vermemek, günâhtır. Bunları, gayr-i müslimlere karşı da, gayr-i müslim memleketlerinde de yapmak harâmdır. İbâdetlerin kabûl olması için, hırsızlık, hîle ve hıyânet gibi günahlardan sakınmak lâzımdır.
Dâvet olunmadan ziyâfete gitmek, tezellüldür, zillettir. Hadîs-i şerîfte; (Dâvet edilen yere gitmemek günâhtır. Dâvet olunmadığı yere gitmek hırsızlık etmek olur) buyuruldu.
Bir gün Behlül-i Dânâ hazretlerinin evine hırsız girmiş, evde ne bulduysa götürmüştü. Behlül-i Dânâ hazretleri de, sabahleyin doğruca kalkıp kabristâna gider ve kapısına oturur. Durumu öğrenenler;
- Niçin hırsızın peşinden gitmedin de buraya geldin? diye sorunca;
- Yolunu şaşırmış o adamcağızı burada bekliyorum, diye cevap verir. Bu söze oradakiler güler ve;
- Allah iyiliğini versin, o adamın burada işi ne? derler. Bunun üzerine;
- Siz hiç merak etmeyin o mutlakâ bu kapıya gelecek. Ecel onu buraya getirecektir, buyurur. Bu söz üzerine herkes derin düşüncelere dalar.
Ehl-i sünnet itikâdında, amel îmândan parça değildir. Tembellikle emirleri yapamayan ve nefsine uyarak günahlardan sakınamayan kimsenin îmânı gitmez, kâfir olmaz. Büyük günâh işleyen mü’minler, dünyâda tövbe etmez, âhirette de şefâata kavuşmazlarsa, günâhları kadar Cehennemde yanacak, dahâ sonra, kendilerinde bulunan îmân nûru sebebi ile, Allahü teâlânın affına kavuşacaklardır.
Netice olarak, adam öldürmek, hırsızlık etmek, yalan söylemek gibi günahlar, kişinin imânını gidermez ise de, bunlar büyük günahlardandır. Küçük günahlara devam, büyük günah olur. Büyük günahlarda ısrar etmek ise, îmânı tehlikeye sokar. Peygamber efendimizin buyurduğu gibi:
mânı olan, zinâ etmez. Hırsızlık etmez.