KÂFİRLERE BENZEMEK
Müslüman olmayanların günlerini kutlamak
Gayr-ı müslimlere benzemek ve onlarca kutsal sayılan gün ve vakitlerde onlar gibi hareket etmek dinimizce bid’at kabul edilir. Nitekim cahil müslümanlardan birçoğu hıristiyanların en büyük bayramı olan Paskalya’da ve Noel (yılbaşı)de ateş yakmak, kadayıf ve mum gibi şeyler hazırlamak suretiyle hıristiyanlara katılır, yaptıklarını yapmaya özenirler.
Paskalya töreninde yumurta boyamak, çörek yapmak, tütsü satın almak, bebek, kadın ve çocukların kına yakınması, yeni giysiler satın alınması ve buna benzer Hristiyanların kendilerince kutsal addedilen günlerde yapılan diğer şeyler…
Gayr-ı Müslimlerin kutsal addettiği gün ve bayramların adedi pek çoktur. Bunları araştırmak ve tanımaya çalışmak Müslümana vazife değildir.
Onlar tarafından hürmet gösterilmesi sebebiyle yaptıklarından her hangi birini veya böyle günlerden bir günü veya bir yeri tanıması (uzak durmak adına) ona kâfidir. Çünkü bunların İslam dininde yeri yoktur.
Böyle günlerde Allah’a ve Rasûlüne inanan kimsenin alması gereken tavır İslam’ın tasvip etmediği (o günleri kutlamak ve o günlerde sevinmek gibi) herhangi bir davranışta bulunmaması, aksine normal günlerden biriymiş gibi değerlendirmesidir.
Çoğu insanlar tarafından Hz. İsa aleyhisselamın doğum günü zannıyla yılbaşına yakın günlerde yapılan ateş yakmak, (hususi) yemekler hazırlamak, mum satın almak v.b. şeyler…
İşte böyle günlerde (bu günler için) yapılanların tamamı dinen nahoş (çirkin) kabul edilmiş adetlerdendir. Zira bu nevi doğum zamanlarının bir eğlence vakti olarak tayin edilmesi hıristiyanların geleneği, onların ibadetidir. Böylesi hareketlerin İslam dininde bir yeri olmadığı gibi, selef devrinde yaşanmış milad’la ilgili bir olaya da tesadüf edilememiştir. Bunun kaynağı Hıristiyanlara dayanır.
İsa aleyhisselamın doğumunu (noel) kutlamak maksadıyla ortaya konan, söz konusu bu hareketlerin adet haline gelmesindeki tabiî sebeplerin kalkışı da dikkate alınması gereken bir husustur. Mesela milad’ın tesadüf ettiği kış mevsiminin, esasen ateş yakmaya uygun bir zaman olduğu düşünülürse, ateş yakma işleminin gelenek haline gelmesindeki tabiî sebep ortaya çıkmış olur.
Diğer yandan hıristiyanlar inanırlar ki Yahya aleyhisselam İsa aleyhisselamı doğumundan bir müddet sonra vaftiz suyunda vaftiz etmiştir. Bundan dolayı onlar, yani hıristiyanlar bu vakitte vaftiz olunurlar ve bunu vaftiz töreni diye isimlendirirler.
Onların adetlerine uyamazsın!
Müslümanların cahillerinden birçoğu bu vakitte çocuklarını hamama sokarak bunun çocuğa faydalı olacağını sanırlar. Hâlbuki bu tür (onlara benzemeye sebep olacak) davranışlar haram kılınmış, en çirkin münkerattan (Şeriatın kabahat ve haram diye bildirdiği şey) olup, hıristiyanlara has adetlerdir.
Allah Tealâ mevzu ile ilgili olarak Resulüne şöyle hitap buyurur: “Sonra seni din konusunda bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy; bilmeyenlerin isteklerine uyma. Çünkü onlar Allah’a karşı sana hiç bir fayda veremezler. Doğrusu zalimler birbirlerinin dostlarıdır. Allah da takva sahiplerinin dostudur.” (el-Casiye 18-19)
Bilmeyenlerin, hakiki ilimden yoksun kalmış olanların arzu ve istekleri boş şeylerden ibarettir.
Nefsinin heva ve heveslerine uyduğu yerde âlimin cahile tabi olması, onun yaptığını yapması doğru olmaz.
Allahu Zülcelâl yine Peygamberine hitaben şunları buyurur: “Sana gelen ilimden sonra bilfarz onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah’dan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.” (el-Bakara; 120)
Bu ayetle Peygambere bu şekilde hitap edilirse, ya peki cahillerin peşinden yürüyenlerin, kâfirlerin izinden gidenlerin, Allah ve Resulünün müsaade buyurmadığı konularda küffarın yaptığını yapanların, kendilerinin bile üzerinde çekişme içerisinde oldukları dinleri ve dindaşlarıyla ilgili hususlarda onlara tabi olanların halleri nice olur.
Manevi ilimlerden nasipsiz kalmış bir çok müslümanın kafirlere ait gün ve bayramlardaki onlara benzeme gayretlerine günümüzde -üzülerek- şahit olmaktayız. Oysa Nebi sallallahu aleyhi vesellem efendimizin mevzu ile ilgili birçok açıklama ve tavsiyeleri mevcuttur. Bir hadisi şeriflerinde şöyle buyururlar: “Kıyamet günü insanların azab bakımından en şiddetlisi, Allah’ın kendisini ilmiyle faydalandırmadığı âlimdir.” (Taberani)
Onlara benzemeye çalışan onlardandır
Onlarla aynı gayeyi, aynı amacı paylaşmasa bile Müslümanın onlara benzemesi, onlara özenmesi İbn Ömer’in Rasulullah aleyhissalatu vesselamdan naklettiği delille haramdır: “Kim bir kavme (topluluğa) benzemeye çalışırsa o, onlardandır.” (Ebu Davud, libas, 4.)
Amr b. Şuaybin babasından, onun da dedesinden yaptığı rivayete göre Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem efendimiz; “Bizden başkasına benzemeye çalışan, bizden değildir” (Tirmizi, istizan, 7.) buyururlar. Dolayısıyla yahudi ve hıristiyanlar bizden olmadıklarına göre onlara benzemeye özenmemeliyiz.
Ebu Hureyre radıyallahu anhın naklettiği bir hadiste de Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şu şekilde buyurur: “Yahudi ve Hıristiyanlara benzemeye özenmeyiniz.” (Tirmizi, istizan 7, edep 41)
Ebu Hureyre radıyallahu anhın rivayet ettiği başka bir hadiste de Nebi sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuşlardır: “Ağarmış saçı (boyamak suretiyle rengini) değiştirin ve yahudilere benzemeyin!” (Tirmizi, libas 20; Nesaî, zine 14)
Sakal ve bıyıkta bile muhalefet edeceğiz
Buhari ve Müslimin İbn Ömer’den ortaklaşa naklettikleri bir hadiste ise Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şunları buyurur: “Müşriklere muhalefet ediniz. Bıyıkları kazıyınız, sakalları koyuveriniz.” (Buhari, libas 64; Müslim, lahare 54)
Görüldüğü gibi Peygamber sallallahu aleyhi vesellem mutlak olarak müşriklere benzememeyi, onlara muhalefeti emretmektedir.
Ömer b. el-Hattab bu meydanda müminlere şöyle tavsiyede bulunur: “Müşriklerle sıkı ilişkiler içerisine girmekten ve kiliselerindeyken yanlarına gitmekten sakının.”
Rivayetlere göre Hz. Ömer radıyallahu anh, müslüman beldelerinde törenlerini açıktan yapmamalarını onlara şart koşmuştur. Müşriklere tören ve geleneklerini (başkalarını etkileyecek şekilde) açıktan icra etmeleri yasaklanmışken Müslüman nasıl olur da onların yaptıklarını yapar? Diğer taraftan Müslümanların onlara benzeme gayretleri, tören ve bayramların açıktan yapılması konusundaki onların arzu ve cesaretlerini arttırmıştır. Hâlbuki müşriklerin söz konuşu törenlerini alenen yürütmekten men edilişlerindeki sebep, bunların bozulmaya yol açabileceği, yani Müslümanlar üzerinde kötü tesir bırakabileceği endişesinden kaynaklanmıştır. Çünkü bu tip adet ve gelenekler ya bir masiyet ya da bir küfrün sembolü mesabesindedir. Müslümansa bu hareketlerin tamamından men edilmiştir.
Ömer b. el-Hattab şunları söyler: “Dinleriyle ilgili konularda Allah düşmanlarından uzak dürün. Zira Allah’ın gazabı onların üzerine iner.”
Kutsal kabul ettikleri günlerinde (onların yaptıklarını yaparak) onlara refakat etmek gazabullaha sebep olur. Çünkü böylesi adet ve hareketler ya onlarca sonradan icad edilmiş (uydurulmuş) ya da işlerliği kaldırılmış (mensuh) hükümlerden ibarettir. Hakiki ilimse bunların hiç birini benimsemez. Nitekim onlarca kutsal gün ve zamanlarındaki yaptıklarını yaparak onlara benzemek helal değildir. Diğer yandan böyle konularda onlara benzeyen müslüman yardım ve tasvip görmez, bilakis ondan nehyedilir. Nitekim suyunu sıkarak şarap yapan kimseye üzüm satmak helal olmaz. Törenler için davet alan kimse davete icabet etmez. Adet olmadığı halde böyle günlerde hediye veren Müslümanın, bu çeşit davranışında kâfirlere benzeme söz konusu olduğu için hediyesi kabul edilmez.
Kâfirin bütün işleri bozuktur
Bilinmelidir ki küffara benzememe konusunda hassasiyet göstermek Allah’ın bir emridir. Zira küfür demek kalbin hasta düşmesi demektir. Belki daha da kötüdür. Kalp sıhhatini yitirdiği zaman, hiç bir organ huzur bulmaz. Her şeyin sıhhat ve dirliği ancak o şey için kalp vazifesi gören unsurun sıhhat ve salahıyla mümkün olur.
Kâfirin bütün işleri ya bozuktur (hakikatten uzak) ya da noksandır. Rabbımızın hoşnut ve razı olduğu nimetlerin en yücesi, her hayrın esası, özü olan İslam nimetine karşı Allah’a hamdu senalar olsun.
Durum böyle iken, dinimize göre hükmü yürürlükten kaldırılmış (mensuh) olan hususlarda onlarla beraber olmak (ayrı düşünüp aynı hareket etmek) hemen ifade etmek gerekir ki çok çirkin bir şeydir. Bundan da çirkin olanı ibadet ve adet nevinden uydurdukları asılsız şeylerdir.
Müslümanların dinde olmayan bir şeyi ortaya çıkarmaları mutlak bir çirkinlik olarak değerlendirilirken, Allah ve Resulünün emretmediği bilakis küffarın kafalarından uydurduğu konularda onlarla beraber olmak, onlara muvafakat etmek… Bu akılların almayacağı, zihinlerin kabullenemeyeceği en büyük çirkinlik ve kötülüklerdendir. Müslümanın ibadet ve adet adına onlara benzeterek yaptığı her şey bidattir ve münkerattandır.
Allah Tealâ hazretleri onların bayram ve törenlerine iştirak etmeyen ve bu günlerde yaptıklarını yapmayanları şu kelamıyla methetmiş ve övmüştür: “Onlar ki, yalana şahitlik etmezler…” (el-Furkan (25), 72)
İslam âlimlerinden Mücahid, ed-Dahhak ve er-Rebi b. Enes ayette geçen “ezzür yalan” kelimesinden murad, müşriklerin kendilerince kutsal addettikleri gün ve bayramlar törenlerdir, derler. İbn Şirin de “zür” den kastedilen şeyin Paskalya’dan önceki pazar günü (hıristiyan bayramı) olduğunu söyler.
Bilinmelidir ki selef-i sabıkin (salihin) devrinde Müslümanlardan bu tür rezaletlerden herhangi birini yapan veya bunlar gibi hareket eden kimse olmamıştır.
Zaten hakiki mümin selef-i salihinin yoluna sülük eden, Peygamberlerin efendisi Hz. Muhammed aleyhisselamın izinden yürüyen, nebilerden, sıddîklardan şehidlerden, salihlerden Allah’ın kendilerine in’amda bulunduğu kimselere uyan kişidir. İhsan ve keremiyle Allah bizi o müminlerden kılsın. Zira O, cömerttir, kerem sahibidir.
Kişi kafirlere benzeme konusunda hataya düşen cahillerin çokluğuna, gafil alimlere ve hareketlerine bakıp aldanmasın. Büyük alim el-Fudayl b. lyaz rahmetullahi aleyh şunları söylemiş:
“Yolcuları az da olsa sen hak yoldan ayrılma; Rağbet edeni çok da olsa kötü yola sapma!”
Ya Rab sen cömertsin ve kerem sahibisin. İhsanın ve kereminle bizleri hidayete ermiş ve salih kullarının yoluna girmiş kimselerden kıl. Bizleri helak olmuş, küffarın yoluna dalmış kullarından eyleme.
------------------------------------------------------------
Not: Yukarda tercümesi verilen yazı, İmam Suyutî rahmetullahi aleyhin, “Hakikatu’s-Sünne ve’l-Bidil (48-53)” isimli eserinden alınmıştır.