Kardeş eti yiyenlere - Perhiz
“Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun. Eğer söylediğin onda yoksa bir de iftirada bulundun demektir.”
Yamyamlık veya kanibalizm insan eti yeme âdetidir. Yamyamlar ya ölen akrabalarının yüz, kol, bacak ve karınlarının yağlı kısımlarını yiyorlar, ya da düşmanlarının bedenlerinin bazı kısımlarını yiyorlar. Eşref-i mahlûk olan insanın etini başka bir insanın yemesi kadar tiksindirici bir şey yoktur.
İşte bizler de belki de her gün kim bilir kaç defa kardeşlerimizin etini çiğ çiğ yiyoruz.
Gıybet etmenin ne kadar kötü bir şey olduğunu Allahü Teâlâ Kur’ân’da buyuruyor.: “Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının.
Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir” (Hucurât suresi, 12) Gıybet etmenin cezası da ağırdır. Peygamberimiz (s.a.s) buyuruyor ki:
“Ben Mirac’a çıkarıldığımda bir topluluğun yanından geçtim. Bunlar bakırdan tırnaklarıyla yüzlerini ve göğüslerini tırmalıyorlardı.” Bunun üzerine:
“Yâ Cebrail, bunlar kimdir?” dedim.
“Bunlar, insanların etini yiyen (gıybet eden)ler, onların şeref ve onurlarına ilişenlerdir” cevabını verdi. (Ebû Dâvûd, Edeb, 35)
Gıybet etmek çok kolaydır. Mükemmel bir konuşma birden bire kötü bir konuşmaya dönüşebilir. Kendimizi bir anda gıybet ederken buluruz, farkına varmadan hem de. Bir sahabe Peygamberimize (s.a.s) gıybet hakkında soru sordu.
O (s.a.s): “Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır.”
“Ya benim söylediğim onda varsa (bu da mı gıybettir?)”dedi.
Aleyhissalatü vesselâm Efendimiz: “Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun. Eğer söylediğin onda yoksa bir de iftirada bulundun demektir.”
Çoğu insan gıybetin ne kadar çok yapıldığının farkında değil. Gıybet sadece konuşmak ile sınırlı değil, aynı zamanda gıybet dinlemektir de. Kelimelerle, hâl ve hareketlerle yapılır, hatta yazarak bile gıybet edilir. “Ben onu yüzüne de söylüyorum” bir bahane, bir mazeret değildir.
Bu kardeş eti yeme hastalığına karşı bir perhiz vardır... Uyan, uygulayan kurtulur inşaAllah... İşte bize sunulan 10 kural!
İlmimizi artıralım
İslamiyet düşünenler dinidir. Bizden beklenilen dinimizi öğrenmektir ve anlamadığımız şeyleri araştırmaktır. Allahü Teâlâ bize Kur’ân-ı Kerimde talimat veriyor “Ve de ki: Rabbim! İlmimi artır.” (Tâhâ suresi, 114)
Bir kişi evvelâ İslamî kuralları iyi bilmeli ki gıybetin ne demek olduğunu bilsin. Bizler, birer ferd olarak öğrenmekle sorumluyuz gıybetin ne olduğunu, ne içerdiğini, yanında bulunmayan bir kişi hakkında ne zaman konuşmaya izin verildiğini ve gıybet ettikten sonra ne yapmamız gerektiğini. Hem gıybet hakkında ilmimizi artırabiliriz hem de diğer ilimleri araştırıp boş iş olan gıybetten kurtulabiliriz. İlim artırmanın nede çok hikmetleri vardır.
Başkaları hakkında konuşan kişilerden kaçınalım
Bazı insanlar çok az konuşmuş olurlar eğer başkaları hakkında konuşmadıkları takdirde. Bir kimseye gıybet etmek haramdır dediğinde: “o zaman konuşulacak bir şeyimiz yoktur” diye cevap verebilir. Ne kadar üzücü olsa da, bu bir gerçektir.
Gıybeti bırakmayan kişilerden ve gıybete yönelen, meyleden konuşmalardan uzaklaşalım. Bunu yapmalıyız 2-3 arkadaşımızı kaybedeceksek bile. “Sebep olan yapan gibidir” buyuruyor Peygamberimiz. Eğer ki bir kişi başka bir kişinin gıybet etmesine sebep oluyorsa oda aynen gıybet etmiş gibidir. Bu yüzden gıybet etmeye meyilli kişilerle oturup kalkmaktan ziyade ilminden istifade edebileceğimiz kişilerle oturup kalkalım.
Gıybet ortamlarından uzak duralım
Kafeler, oturma yerleri, toplantı günleri söylentilerin sıkça paylaşıldığı yerlerdir.
İnternetteki sohbet odaları neredeyse sınırsız gıybet etmeye fırsat veriyor. Yemekhanede yemek yediğimizde, gıybet etmeye dâhil ediliyorsak, o zaman başka bir yerde yemek için yer aramalıyız.
Eğer internetteki bazı sohbet odalarında gıybet yaygın ise, o zaman başka sitelerde gezinmeliyiz.
Önemli bir nokta şudur ki eğer kendimizi gıybet edilen bir ortamda bulursak, o zaman biz de o gıybete dâhil oluruz. Bu tarz gıybet ortamlarından uzak durmaya çalışalım.
Gıybete yönlendiren sorular sormayalım
Görünüşte zararsız sorular gıybete yol açabilir:
“Uzun zamandır şu filan kişiyi görmedim. Ne yapıyor acaba?” Bunun yerine, basit bir cevap alına bilinir, başka bir soru ise şu olabilir:
“Şu filan kişiyi duydun mu ne yapmış…”. Bu iki soru arasında ne kadar çok fark var, değil mi? Birincisinde nötr bir soru ve nötr bir cevap. İkincisinde ise negatif bir soru ve negatif bir cevap.
Gıybet sorusu eken, gıybet biçer. Bazı âlimler gıybet korkusuyla yanında bulunmayan bir kişi hakkında soru sormamayı tavsiye ediyor. Nitekim insanın başına ne gelirse meraktan gelir denilir ya, bu yüzdende fazla merak etmeyelim her şeyi. Özellikle de lüzumsuz şeylerden, bizi ilgilendirmeyen konulardan uzak duralım.
İlk defa gıybet yapıldığında engelleyelim, durduralım
Eğer yeni bir ortamda isek ve etrafımızdaki insanlar gıybet etmeye başlarlarsa, onlara hemen bildirelim bizim de böyle konuşmalara dâhil olmak istemediğimizi. Baştan açıklayalım, izah edelim gıybet hakkında ne düşündüğümüzü. Eğer gayri müslimlerle birlikte isek bize büyük bir dava fırsatı sunuluyor. Onlara iyiliği emredip, kötülükten nehyedebiliriz.
İnsanlara, gıybet etmediğini bildirelim
Daha zor bir görev ise daha önce gıybet ettiklerimizle bir daha gıybet etmemek. Bunun için iyi bir yöntem, onlara gıybetten kaçındığımızı, bu konuda çaba gösterdiğimizi bildirmek ve yardım etmelerini istemek. Eğer gıybet ediliyorsa, kibarca ve usulüne göre hatırlatabiliriz. Belki de bu çabalarımız onları da aynı şeyi yapmaya teşvik edebilir.
Arkadaşlarımızla anlaşıp gıybet etmeme hususunda hareket edelim
Arkadaşlarımızla gıybet etmemede yardımcı olmak için bir anlaşma yapabiliriz. Eğer önceden bunu konuşursak, şayet gıybet edersek, arkadaşlarımız bizi uyarırken kendilerini rahat hissederler. Basit bir örnekle “Aa galiba gıybet ediyoruz gibi.” Bu tarz hatırlatmalar konuşmayı doğru yöne çekmekte yardımcı olabilir.
Riske girmeyelim
“Dilini tutan, kurtulur” (Tirmizi). Gıybeti önlemenin en güvenli dersi: aynı ortamda bulunmayan kişiler hakkında konuşmamaktır. Eğer bu kuralla başlarsak, o zaman büyük bir ölçüde gıybet etme fırsatlarını sınırlarız. Kendimizi gıybet riskine atmayalım.
Hakkımızda gıybet edenleri bağışlayalım
Hepimiz hata ederiz ve Allahü Teâlâ biliyor günaha gireceğimizi. Bize nasıl tevbe etmemiz gerektiği öğretildi ve bağışlanma dilemeyi de Allahtan, El Gafur, Er Rahim olandan. Aynı zamanda başkalarını affetmeye teşvik edildik Kur’ân’da bildirildiği üzere: “İçinizden varlık ve servet sahibi kimseler yakınlarına, düşkünlerine ve Allah yolunda hicret edenlere (kendi mallarından bir şey) vermeyeceklerine yemin etmesinler. Onlar affetsinler, vazgeçip iyi muamelede bulunsunlar.
Allah’ın size bağışlamasını arzu etmez misiniz?” (Nur suresi, 22). Hem kendimiz tevbe edelim, Allah’tan bağışlanma dileyelim, hem hakkımızda gıybet edenleri bağışlayalım.
Ölümü sıkça hatırlayalım
Asr-ı Saadetten bu yana müslümanlara bu dünya hayatının kısa olduğu ve geçiciliği ve ahiret âleminde bunun sonuçları alınacağı hatırlatıldı.
Bazı âlimler evlerine kabir kazıp içinde uzanırlarmış. Buda âdeta bir kabir provasıdır. O gün gelip çattığında günahlardan bağışlanma dilemek artık çok geç. Peygamberimiz (s.a.s) kabir azabının şerrinden Allah’a sığınmıştır. Bizler de O’nun sığındığı gibi Rabbimize sığınalım. Eğer ki ölümün bizi her an yakalayacağını idrak etsek ve bundan sonraki ânımızı bile garantileyemediğimizi, gıybet etmemenin ciddiyetinin farkında olmalıyız, değil mi? “Ölüm var, yâ!” deyip hesaba çekmeliyiz kendimizi, yaşantımızı, hâl ve hareketlerimizi.
“Ey Rabbimiz! Unutur veya hataya düşersek bizi bağışla!” (Bakara suresi, 286)
Rabbimiz bizi bu kurallara uyup gıybet hastalığından kurtulmamızı kolaylaştırsın inşaAllah!