Günümüz Afeti - Kendini Beğenmişlik Gurur ve Kibir
Birini ciddiye almak, ona değer verebilmek için anlaşılması istenildiğinde en başta onun gurur ve kibir içinde olup olmadığına bakmak gerekir. Hele bu durumu, yani gururlu oluşu ve kibirliliği aşırıya varmışsa, yani narsistik kişilik dediğimiz bir halde ise ondan muhakkak uzak durmalıdır. Çünkü bu kişiler dünyanın kendisi için yaratıldığını, bütün mahlûkatın bilhassa insanların ona hizmet etmek zorunda olduğunu, çünkü bunu hak ettiklerini düşünür ve buna inanırlar.
Zaten böyleleri başkasının fikrine saygı da göstermezler, sadece doğruyu kendilerinin bildiğine iman derecesinde inanmışlardır. Bu kişilerle hiçbir konuda tartışma veya fikir alışverişi bile yapmanız mümkün değildir.
Çünkü düşüncelerinde ısrarcıdırlar ve haklı olamayabileceklerini akıllarına bile getirmek istemezler.
Meselâ biri kendisinin her yaptığını haklı görüyorsa, eleştiriye en ufak bir tahammülü bile yoksa muhtemelen narsistik kişiliğe sahiptir ve onunla uygun diyalog ve iş birliği yapmak mümkün olmaz. Bu kişiler benmerkezci ve bencildirler; fedakârlık ve özgecilikten uzaktırlar. Anlaşmaya, ortak bir noktaya gelmeye yatkın değillerdir.
Bu kişiler insanlara yüksekten baktıkları gibi kendilerini en üstün, en bilgili, en akıllı ve yanılmaz kabul ettiklerinden zaten fikir münakaşası yapmanın bir faydası olmaz. Onlar ancak biat etmemizi ve büyüklüklerine teslim olmamızı isterler.
Maalesef günümüzde çocuk yetiştirme metotlarımızdaki uygunsuzluklar ve giderek ortaya çıkan bireyselleşme sebebiyle narsist kişilerle eskiye oranla daha sık karşılaşılmaktadır.
Geçmişte bir şeyhülislamla ilgili anlatılan bir hikâye vardır: Bu âlim ilminden ve makamından dolayı büyüklük düşüncelerine sahipmiş. Gurur ve kibir içindeki bu zatla halktan biri ısrarla görüşmek istemiş ve zar zor da olsa randevu alabilmiş. Ona demiş ki; “Ben avamdan biriyim, sana bir şey sormak istiyorum. Sorum şu; Allah’ın ilmi insanlarınkinden ne kadar fazladır?”
Şeyhülislam, “Okyanuslardaki suyun yanında bir katre bile değildir” şeklinde cevap vermiş.
“Peki, insanların ilmini seninki ile kıyaslarsak?” diye bir başka soru yöneltmiş. O da yine aynı benzetmeyi yapması üzerine; “İlmin bu derecede az ise sen neden bu gurur, kibre kapılıyorsun? Başkalarına niçin küçük görüyorsun?”
Anlatılan odur ki şeyhülislam kendine çekidüzen vermiş ve bu olaydan sonra kimseye büyüklük taslamamış.
Sadece çevremizde değil toplum içinde çeşitli roller alan kişilerde de kendini beğenmişlik, gurur ve kibir içinde olma, başkalarından kendini üstte görme ve diğer insanları aşağılama varsa o zattan ne önder olur ne de rehber. Hele böyle biri, din âlimi veya cemaat önderi hiç olamaz. Olsa olsa o kişi aslında acınacak bir zavallıdır. Yine bunların kendilerini kâinat imamı, mehdi veya mesih olarak sunmaları şart da değildir. Kimi zaman ‘çıplak uyarıcı’, bazen ‘yenilikçi’, bazen de ‘öncü’ rolünü kendilerine yakıştırarak karşımıza çıkarlar.
Diyelim bu kişiler kendilerini İslam bilgini olarak lanse ediyorlarsa sanki vahiy gelmiş gibi kibir içindedirler. Mantıkları ve bilgileri öylesine erişilmez ve yücedir ki önce sahih hadisleri ayıklar (!) ve uydurma olarak ilan ederler. Sonra tümden reddederek, ‘yalnızca Kur’an bize yeter’ derler.
Sonraki aşama şudur: Kur’an-ı Kerim’i 1400 senedir sadece kendileri anlamış gibi mağrur ve gururludurlar. Yetişmiş ve dinimizi hakkıyla yaşamış ve yaymış, çevrelerine örnek olmuş büyük âlimleri ve hikmet ehlini küçümser, onlara değer vermezler. Yüce kitabımızı kendi indî ve nefsî görüşleriyle yorumlar, ayetlere kafalarındaki şablona uyduracak şekilde mana verirler.
Rabbim bu tarz kişilerin şerrinden hepimizi korusun.