* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Cennete Amelsiz Nasıl Girilsin  (Okunma sayısı 296 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı KOYLU

  • *****
  • İleti: 2314
Cennete Amelsiz Nasıl Girilsin
« : Ocak 15, 2020, 09:05:35 ÖS »
Cennete Amelsiz Nasıl Girilsin

Dünya imtihan yeridir. İnsan, imtihana tabi tek varlıktır. İnsanların renkleri, boyları farklı olduğu gibi ömürleri ve imkânları da farklıdır. Kimi uzun ömürlü, kimi kısa ömürlü, kimi zengin, kimi fakır. Bu, Kur’an-ı Kerimin adına sünnetullah dediği gerçektir.

İnsanları imtihana tabi tutacak olan Allah’tır. [Azze ve Celle]  İmtihanın yer ve zamanını belirleyecek olan da Allah’tır. Soruları soracak ve onları değerlendirecek olan da Allah’tır.

İnsana yaraşan zaman ve mekânın yahut ortam ve şartların zorluğunu bahane etmeden imtihanda başarılı olmanın gayreti içerisinde olmaktır.

Kur’an-ı Kerimde bizden önceki insanların daha uzun ömürlü olduklarını hatta Ankebut suresi 14.ayet-i kerimde Yüce Rabbimiz, Hazret-i Nuh [Aleyhisselam]’ ın 950 sene yaşadığını bizlere bildirmektedir.  “Andolsun, biz Nuh’u kendi kavmine peygamber olarak gönderdik. O da dokuz yüz elli yıl onların arasında kaldı. Neticede onlar zulümlerini sürdürürlerken tufan kendilerini yakalayıverdi.”

Burada müfessirler çeşitler izahlarda bulunmuş, bunlardan bir de;  Hazret-i Nuh [Aleyhisselam]’ın 950 sene bir ömür mü sürdüğü yoksa onun mesajı mı bu kadar uzun süreli olduğu. Burada bir tartışma oluşturacak değilim. Gerçek olanı Allah bilir. Ancak, İslam ümmetinin ittifakı 950 sene yaşadığı yönündedir.

Konu hakkında anlatılan bir darbımesel var. Hikâye bu ya. Hazret-i Nuh [Aleyhisselam] döneminde iki adam sohbet ederken, aralarında şöyle bir konuşma geçer:

-Yafes Efendi! Bu yıl kaç yaşına girdin?

-Dokuz yüz yetmiş beşi devirdim, peki sen kaça girdin Sam kardeş?

-Ben, henüz dokuz yüz elliye yeni girdim.

-Ya hu sen de duydun mu, ahir zamanda insanların ömürleri pek kısa olacakmış?

-Öyle mi, mesela kaça inecekmiş?

-Sen, bir tahmin et bakalım?

-Bilmem ki, herhalde yedi yüz, sekiz yüz seneye falan iner?

-Yok, yok, in daha aşağıya in.

-Ne bileyim canım iki yüz, üç yüz sene mi?

-İn daha aşağıya.

-Canım bunun aşağısı mı olur, yüz seneye mi düşecek? Yüze düşecekse doğup da ne yapacaklar?
-Ne yüzü kardeş, o dönemde onlar atmış, yetmiş sene yaşayacaklarmış!

-Allah, Allah! Atmış, yetmiş sene ha! Öyleyse onlar, dünyada ev filan yapmazlar, zira bu kısa süre için ev yapmaya değmez ki! der.
 
Hikâye burada biter.

Altmış, yetmiş senelik bir ömür için, dünyada ev falan yapmaya değmez.

Peki, yaşadığımız dünyada gelinen nokta ne. Ömürler kısaldıkça evler daha da sağlam yapılmaya başlanmış. Dünyada kalınacak süre azaldıkça, dünyaya daha fazla çiviler çakılmaya başlanmış. İnsan, ölüme yaklaştıkça emelleri bitmez tükenmez bir hale gelmiş.

İyi de neden?

Eğer siz hayatın merkezinden dini çıkarırsanız varılacak nokta burasıdır.

Dünyevileşme neticesidir bütün bu yaşadıklarımız. İnsanlar olarak bizler, kalıcı olan ahiretten yüz çevirip her şeyimizle dünyaya yönelince, ahireti unutup geçici dünyayı ahirete tercih eder olunca dünyevileştik, hep dünyanın adamı oluverdik. Sonunda dünya bizim her şeyimiz oldu. Bütün plan, program ve çalışmalarımız bu dünyaya yönelik oldu. Öteki dünya ise unutuldu, ötelerde kaldı.

Bir düşünürümüz, insanımızdaki ölüm korkusunun sebebi sadedindeki şu sözleri son derece önemlidir;

“Sizler dünyanızı imar ederken, ahiretinizi harap bıraktınız. Ölürken mamur olan dünyadan, harabe halinde gözüken ahirete gitmek istemiyorsunuz. Oysaki ilk Müslümanlar, daha çok ahiretlerini imar için çalıştılar. Onlar ölümle, harabe olan dünyadan, mamur ahiret köşk ve kâşanelerine gidiyorlardı. Bu yüzden ölüme gülümseyebiliyorlardı.”
 
Kur’an-ı Kerim, geçmiş peygamberleri ve onların Allah’a karşı kulluklarını hakkıyla yerine getiren ümmetlerini anlattıktan sonra, Meryem suresi 59.ayet-i kerimesiyle;

“Onların peşinden namazı zayi eden, şehvetlerine tâbi olan bir nesil gelir ki, onlar azgınlıklarının cezasını göreceklerdir.”

Efendimizin rahle-i tedrisatında edep ve adap dersi almış o kutlu insanlardan sonra gelen nesillerin dünyevileşme konusundaki serüvenine işaret ediliyor. Dikkat edilirse bu ayet-i kerimede dünyevileşmenin ilk iki önemli basamağı üzerine dikkatlerimiz çekilmiştir. Bunlardan;

Birincisi başta namaz olmak üzere ibadetleri terk etmek,

İkincisi ise süfli arzulara tabi olmak.

Kur’an-ı Kerimin ifade eylediği bu hakikat, sadece geçmiş milletler için söz konusu değildir. Konu geçmişten bir haber değildir. Bu aynı zamanda gelecek nesiller için de benzer tehlikenin var olduğuna dair bir uyarıdır.

Allah Resulü [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] Efendimiz, ümmeti için bu konudaki endişesini şu hadis-i şerifleriyle dile getirmektedir; “Korktuğum şeylerden birisi de benden sonra size dünya nimet ve ziynetlerinin açılması.” (sizin de onlara gönlünüzü kaptırmanızdır.)

Hazret-i Ebu Bekir [Radıyallahu Anh] Efendimizin anlattığı şu olay da Müslümanların dünyevileşme illetine maruz kalacaklarının açık delillerinden birisidir.

Bir defasında Hazret-i Ebu Bekir [Radıyallahu Anh] Efendimiz, içecek bir şey istemiş ve kendisine su ile bal ikram edilmişti. Bunları görünce o kadar çok ağladı ki, yanındakiler de ağladı. Neden ağladığı sorulunca da şunları anlattı;
“Bir gün Resul-i Ekrem [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] Efendimizi elleriyle sanki görmediğim birini itiyormuş gibi yaparken görünce sordum;

Ya Resulellah! Ne yapıyorsunuz?

O da buyurdular ki, Ey Ebu Bekir! Dünya temessül etti ve bana kendini kabul ettirmek istedi, ama ben kabul etmedim, ellerimle ittim, git dedim.” Ve dünya bana dönerek dedi ki; “sen kendini benden kurtardın ama senden sonra gelenler kurtaramayacak.”

İşte Hazret-i Ebu Bekir [Radıyallahu Anh] Efendimizin korkusu da dünyanın kendisini kabul ettirdiği kimselerden olmaktı ve bu sebeple ağlamıştı.

Bu konuda sizlerle paylaşmak istediğim bir başka olay da şudur: Hazret-i Ebu Ubeyde bin Cerrah [Radıyallahu Anh] Efendimiz, cizye tahsili için gittiği Bahreyn’den değerli mallarla döndüğünü haber alan Ensar’dan bir grup, sabah namazını Efendimizle birlikte kılmak için geldiklerinde onlara söylediği sözler de Efendimizin ümmeti için en çok korktuğu şeyin dünyevileşme olduğunu bir kere daha göstermektedir. Namazdan sonra Ensar’dan gelenler Efendimizin huzuruna çıktıklarında Efendimiz şöyle buyurdular; “Öyle zannediyorum ki Ebu Ubeyde’nin bir şeyler getirdiğini haber aldınız. Sevinin ve ileride sizi sevindirecek şeyler bekleyin. Vallahi ben bundan sonra sizin hakkınızda fakirlikten korkmuyorum. Aksine sizden evvelki ümmetlerin önüne dünyalıklar serilip birbiriyle yarıştıkları ve onları helak ettiği gibi sizin önünüze de serilip çekişmenizden ve sizi de helak etmesinden korkuyorum.” Buyurdular.

Efendimiz [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], bu tehlikeye şu rivayette aktarılan sözüyle de dikkat çekmektedir.
Hazret-i Peygamber [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] Efendimiz;

 “Yakında milletler, yemek yiyenlerin (başkalarını) çanaklarına (sofralarına) davet ettikleri gibi size karşı (savaşmak için) birbirlerini davet edecekler.” buyurunca bir Sahabi Efendimiz;

 "Bu, o gün bizim azlığımızdan dolayı mı olacak?”  diye sordu.

Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] Efendimiz; “Hayır, aksine siz o gün kalabalık, fakat selin önündeki çerçöp gibi zayıf olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın gönlünden sizden korkma hissini soyup alacak, sizin gönlünüze de vehn atacak.” cevabında bulunurlar.

Bir başka Sahabi Efendimiz; “Vehn nedir ya Resulellah?” diye sorunca da, Efendimiz [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]; “Vehn, dünyayı sevmek ve ölümü kötü görmektir.” Buyurdular.

Tabi ki bu sözlerden dünyayı ihmal etme, dünyadan el etek çekme sonucu çıkmaz, çıkarılmamalı. Elbette mümin dünyadaki nasibini de unutmayacak. Zira dünya, onun için ahiretin tarlasıdır. Burada ekecek ki orada biçebilsin. Ancak bütün bunları yaparken dünyaya kalacağı kadar değer verecek, ahirete de kalacağı kadar değer verecek. Mademki dünya geçici ve sonlu, ona o kadar değer verecek; mademki ahiret kalıcı ve sonsuz ona da o kadar değer verecek.

Şu fani dediğimiz dünyanın bir küçük evini elde edebilmek için nelere katlanmıyoruz ki. Peki, ayet ve hadis-i şeriflerin anlattığı güzelim cennetin köşklerini hak edebilmek için ne kadar çalışıp gayret ediyoruz?

Sözlerimi İbrahim İbni Ethem Hazretlerinin şu sözü ile bitiriyorum.

“Allah’ım! şu dünyada insanların kirlerini bıraktıkları, ateşlerin yandığı, şeytanların dolaştığı hamamlara bile ücretsiz girilemezken; Peygamberlerin yurdu cennetlerine amelsiz nasıl girilsin?”



 


* BENZER KONULAR

Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]


Ozanlardan Single Eserler - Karma 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:20:38 ÖS]


Esat Kabaklı - Oğul Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:07:15 ÖS]


Ehl-i Beyt ve Kerbelâ Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:49:31 ÖÖ]


Filistin’in Tarihçesi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:42:17 ÖÖ]


Cennetlik Kadınlar 3 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:10:52 ÖÖ]


Cennetlik Kadınşar 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:06:00 ÖÖ]