Cenneti Garanti Etmek İstermisiniz
“İslam’ın şartı kaçtır?” diye sorulduğunda herkes “beştir” diye cevap verecektir. İslam’ın şartının beş olması, bazı kimseler tarafından eksik veya yanlış anlaşılmaktadır. Öncelikle ifade etmeliyiz ki İslam’ın beş şartı şeklindeki kullanım, İslam’ın bunlardan ibaret olduğu manasına gelmeyip dinin üzerine bina edildiği beş temele vurgu yapmak maksadıyladır. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.), “İslam beş esas üzerine bina edilmiştir.” (Buhari, İman, 2.) buyurarak İslam’ı âdeta bir binaya benzetmiş ve saydığı beş hususun (şartın) da bu binanın temeli (taşıyıcı kolonu) olduğunu söylemiştir. Evet, İslam bu beş taşıyıcı kolon üzerine bina edilmiştir ama İslam binası bu kolonlardan ibaret değildir. Nasıl ki bir binanın oturulabilir hâle gelmesi için duvarlara, kapılara, pencerelere vb. ihtiyaç varsa İslam binasının tamamlanabilmesi ve kişiyi cennete ulaştırabilmesi için başka şeylere de ihtiyaç vardır. Bu minvalde yukarıdaki hadiste İslam binasının olmazsa olmaz yapı taşlarına yer verilmiştir. Şimdi, kişiye cennet garantisi sağlayacak bu hasletleri kısaca izah edelim.
1. Konuştuğunuzda doğru söyleyin
Müslüman özü sözü bir olan kimsedir, kalbi başka dili başka değildir. Allah’ın kendisini her an görüp gözettiğini bilen; sağında ve solunda bekleyip her söylenileni eksiksiz yazan iki meleğin bulunduğu şuurunda olan bir Müslüman nasıl yalan söyler ki zaten. O yüzden yalan, onun kırmızı çizgisidir; zarar da etse yalana yeltenmez; yılandan korkmaz yalandan korktuğu kadar.
2. Söz verdiğiniz zaman onu yerine getirin
Kur’an-ı Kerim’de kurtuluşa erecek müminlerin en temel özellikleri sayılırken “Verdikleri söze riayet ederler.” (Müminun, 23/8.) denilmektedir. Peygamberimiz de (s.a.s.) “Sözünde durmayanın dini yoktur.” (İbn Hanbel, III, 134.) buyurmak suretiyle ahdine vefa göstermeyenin dinî yaşantısının kusurlu olduğuna dikkat çekmektedir. Atalarımız da “Söz namustur.” diyerek kişinin insanlığının, verdiği sözlere sadık kalmasıyla doğru orantılı olduğuna vurgu yapmışlardır.
3. Size bir şey emanet edildiğinde onu sahibine verin
Emanete riayet etmeyi ve onu muhafaza edip sahibine geri vermeyi sadece eşya ile sınırlamamak gerekir. Bize emanet olan pek çok şey vardır. En başta, içinde yaşadığımız bu dünya bize emanettir. Yüce Allah nasıl mükemmel bir şekilde bu emaneti bize teslim ettiyse emanete sahip çıkmak için biz de tüm gücümüzü ortaya koymakla mükellefiz. Dolayısıyla dünyayı tahrip edenlere inat, imar edenlerden olmak; ifsat edenlere inat, ıslah edenlerden olmak bütün Müslümanların en temel vazifesidir. Aynı şekilde Allah’ın bütün insanlığa gönderdiği son din İslam da bize emanettir. Nasıl ki Hz. Peygamber (s.a.s.) emin ve güvenilir vasıflarıyla İslam’ın yüz binlere ulaşmasını sağladıysa, yine güvenilir, dürüst Müslüman tüccarlar sayesinde pek çok kişi nasıl İslam ile müşerref olduysa bugün biz de dini, dili, ırkı ne olursa olsun herkese güven vermek zorundayız. Etrafımızdaki herkese “Benim komşum Müslüman, ondan bana zarar gelmez.” dedirtecek bir hayat sürebilmeliyiz. Zira İslam’ın peygamberi Hz. Muhammed, el-Emin idi; ona iman edip yolundan giden ümmet-i Muhammed de emin ve güvenilir olmalıdır.
Yukarıdaki üç maddeye riayet eden bir Müslüman aynı zamanda münafıklık hastalığından da beri olmuş demektir. Zira bu üç vasfın tam zıddı münafıkların karakteristik özelliği olarak bizzat Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından şöyle bildirilmiştir: “Münafığın alameti üçtür: Konuştuğunda yalan söyler, kendisine bir şey emanet edildiğinde ona ihanet eder, söz verdiği zaman sözünde durmaz.” (Buhari, Vesaya, 8.)
4. İffetinizi koruyun
Müminin en güzel ziyneti olan iffet, -en dar manasıyla- namusun korunması, cinsel arzu ve isteklerin dizginlenmesi, Yüce Rabbimizin “Yaklaşmayın!” (İsra, 17/32.) diye uyardığı zinanın her türlüsünden uzak durulmasıdır. İffet, Hz. Yusuf misali uğrunda zindanda kalmayı tercih ettirecek olmazsa olmaz bir erdemdir. Kişiyi kulluktan uzaklaştırmak amacıyla şeytanın en etkili ve en gayretli olduğu alanlardan birisidir iffet. Zira iffet, müminin şeytana karşı koruma kalkanı mesabesindedir. İffetini kaybeden kişi koruma kalkanını delmiş ve artık şeytanın çekim alanına girmiştir. İşte böyle bir kişi, gezegen yörüngesindeki uydular gibi sürekli şeytanın etrafında deveran eder; kulluktan uzaklaşır ve her türlü haramı çok daha kolay işler hâle gelir.
5. Gözlerinizi harama bakmaktan alıkoyun
Bir önceki maddede iffetin önemi kısaca izah edildi. İffeti muhafaza etmenin ilk öncülü de hiç şüphesiz gözleri harama bakmaktan alıkoymaktır. Zira bakan görür, gören ister, isteyen yapar… Gözünü harama bakmaktan alıkoyduğu müddetçe nefsinin dümeni kişinin kendi elindedir; ancak bakıştan sonra dümeni şeytan devralır. İşte bundan dolayı olsa gerek ki Yüce Rabbimiz önce erkekleri, hemen akabinde de kadınları ayrı ayrı uyarmış ve “Mümin erkeklere/kadınlara söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar.” (Nur, 24/30-31.) buyurmuştur.
6. Ellerinizi harama uzatmayın
Haram ateştir; harama el uzatmak ateşe el uzatmaktır. Harama el uzatmak belli bir konuyla da sınırlı değildir. Bir kimsenin rızası olmadan malını alan, gasbeden veya hırsızlık yapan da harama el uzatmıştır; rüşvet yiyen veya kamu malını zimmetine geçiren de harama el uzatmıştır; herhangi bir insana veya hayvana şiddet uygulayan ya da içinde yaşadığımız şu dünyaya zarar veren de harama el uzatmıştır. Dolayısıyla dinin yasakladığı her türlü fiili işleyen harama el uzatmıştır.
Netice itibarıyla, kişiyi cennete götürecek olan salt ibadetler değildir. İbadetlerin yanı sıra yukarıdaki hadis-i şerifte ifade edilen ahlaki erdemlerle de kuşanan müminler, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) müjdesiyle -inşallah- cenneti garantilemiş olacaklardır.