* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Cennet Ehlinin Derece Bakımından En Düşüğü  (Okunma sayısı 743 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Cennet Ehlinin Derece Bakımından En Düşüğü
« : Temmuz 30, 2017, 10:20:02 ÖS »
Cennet Ehlinin Derece Bakımından En Düşüğü
 
Ebû Hüreyre (r.a.) dan gelen rivayette, Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Cennette sizden birinin en ednâ (en aşağı) konumu, ona (Allahu Teâlâ’nın):

“Dilekte bulun” de­mesidir. O kul da dilekte bulunur, dilekte bulunur. Sonunda (Allahu Teâlâ):

“Dilekte bulundun mu?” diye soru verir. O da:

“Evet” diye cevap verir. (Allah-u Azze ve Celle de):

“Dilekleri­nin hepsi ve bir o kadarı senindir” diye buyurur.”[1]

 Abdullah bin Mesud (r.a.)’dan gelen rivayette Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Cennete son girecek olan ve cehennemden son çıkacak olan adam emekliye emekliye çıkar. Rabbi ona:

“Haydi Cennete gir” diye buyurur. O da:

“Ey Rabbim! Cennet dopdoludur.” der. Bunu ona üç defa daha söyler. Ve her defasında “Cennet dopdoludur” diye ce­vap verir. Bunun üzerine Allahu Teâlâ:

“Sana ‘on defa’ dün­yanın misli kadar vardır.” diye buyurur.”[2]

  Müslim’de (186) gelen bir lafızda Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdular:

“Ben cehennem ehlinden son çıkacak ve cennet ehlinden cennete son girecek olan adamı biliyorum. Bu kimse cehennemden emekliye emekliye çıkıverir. Allahu Teâlâ ona:

“Git, cennete gir” diye buyurur. O da Cennete gider, ona öyle gelir ki Cennet dopdoludur. Dönüp:

“Ey Rabbim! Cenneti dopdolu buldum.” der. Allahu Teâlâ ona:

 “Git cennete gir” diye buyurur. O da Cennete gider. (Yine) Cenneti dopdolu görür. Dönüp:

“Ya Rabbi! Cenneti dopdolu gördüm” diye cevap verir. Yüce Allah (yine) ona:

“Git cen­nete gir” dünya kadar ve dünyanın on misli kadarı senindir. Ya da ‘dünyanın on misli senindir’ diye buyurur. O da:

“Sen yegâne Melik (otoriter, hâkim) olduğun hâlde benimle alay mı ediyorsun? Ya da bana gülüyor musun?” der.

Ravi der ki: “Allah’a yemin olsun ki, Resûlullah (s.a.s.)’in gerideki dişleri ortaya çıkana kadar güldüğünü gördüm. (Sahabeler ara­sında): “İşte Cennet ehlinin en aşağı menzil (konum) sahibi işte bu kimsedir” denirdi.”

  Yine Müslim’de (309/186) Dmaş yoluyla gelen, onun da İbrahim’den onun da Ubeyde’den, onun da Abdullah’tan gelen rivayette Resûlullah’ın (s.a.s.) şöyle buyurduğunu söyle­miştir:

“Ben cehennem ehlinden son çıkacak ve cennete son girecek adamı biliyorum. Bu adam cehennemden emekliye emekliye çıkar. Kendisine:

“Haydi yürü! Cennete gir” denilir. O da cennete doğru gider ve orada insanları evlere, köşklere vs... konduklarını (boş olmadığını) gördü. Bunun üzerine kendisine:

“Senin de orada bulunduğun zamanı hatırlıyor musun?” denildi. O da:

“Evet” dedi. yine ona:

“Di­lekte bulun” denilir. O da dilekte bulunur sonra kendisine:

“Sana dilekte bulunduğun ve dünyanın en katı kadarı vardır.” denildi. Adam da:

“Sen yegâne Melik (otoriter, hakim) oldu­ğun hâlde benimle alay mı ediyorsun?” dedi.

Ravi der ki: “Resûlullah’ı (s.a.s.) gördüm. Gerideki dişleri gözükene dek güldü.”

--------------------------------------------------------------------------------
 
[1] Müslim (182/301).

[2] Müttefekun aleyh. Hadisin lafzı Buhârî'ye aittir (7511).

Cennete En Son Girecekler
 
Ata bin Yezîd El-Leysî’den gelen rivayette, kendi­sine Ebû Hüreyre (r.a.)’nin haber verdiğine göre; bazı insanlar Resûlullah’a (s.a.s.):

“Ey Allah’ın Resûlü! Kıyamet gününde Rabbimizi görecek miyiz?” diye sordular. Resûlullah (s.a.s.)’de:

“Ayın on dördüncü gecesi görmeye mani hiçbir bulut da yok iken, ayı görmek hususunda hiç ihtilaf olur mu?” diye sordu.

“Hayır! Ey Allah’ın Resûlü” denince, tekrar:

“Hiçbir bulut yok iken güneşi görmek hususunda hiçbir ihtilaf olur mu?” diye sordu. Yine:

“Hayır Ya Resûlallah!” denince, şöyle buyurdu:

“İşte Onu (Allah’ı (c.c.)) siz böyle açık göreceksiniz. Kıyamet günü olunca insanlar haşrolunacak. Cenab-ı Hak: “Her kim her neye tapıyor idiyse onun peşine düşer (ona bağlı gelir)” diye buyuracak. Dolayısıyla kimi güneşin, kimi ayın, kimi tağutların[1] ardına düşüp gidecek. Yalnız bu ümmet, içle­rinde münafıkları da bulunduğu hâlde kalacak. Allah (c.c.) onlara önceden tanıdıklarından başka bir sûretle gelip:

“Ben sizin Rabbinizim” buyuracak. Onlar:

“Senden Allah’a sığını­rız.” Rabbimiz bize gelinceye kadar bizim yerimiz burasıdır. Rabbimiz bize geldiğinde onu tanırız” diyecekler. Allahu Teâlâ (bu defa tanıdıkları sûrette) gelip:

“Ben Rabbinizim” buyuracak. Onlar da:

“Sen bizim Rabbimizsin” diyecekler ve Allahu Teâlâ’nın onları davet buyurması üzerine de sırat köprüsü kurulur. Ümmetimle en öncelikli girecek olan ben olacağım. Peygamberlerin de o günkü sözü

“Allah’ım! Selamet ver, selâmet ver” demekten ibaret olacaktır. Cehennemde Sa’dan dikenlerine benzer çengeller vardır.

“Sa’dan dikenlerini hiç gördünüz mü?”

“Evet” dediler.

“İşte bu dikenleri sa’dan di­kenlerine benzer. Ama şu var ki, ne kadar büyük olduklarını Allahu Teâlâ bilir. İşte bunlar insanları (şerli) amellerinden dolayı kapıp alırlar. Kimisi bu ameli dolayısıyla helak olur, kimi de hardal gibi ezim ezim ezildikten sonra kurtulur. Niha­yet Allah-u Azze ve Celle cehennem ehlinden her kime rah­met buyurmayı dilemişse (onları çıkarır, dünyada da) Allah’a ibadet etmiş olanları çıkarmalarını meleklere emredecek, onlarda onları çıkaracaktır. (Melekler) onları secde izlerinden tanıyacaklardır. Ve çıkarılacaklardır. Allah (c.c.) secde izlerini yemeyi cehenneme haram kılmıştır. Dolayısıyla Âdemoğlu’­nun hepsini cehennem ateşi yer de secde izlerini yiyemez. Bunlar ateşten kömürleşmiş gibi kapkara çıkarılacaklardır. Üzerlerine hayat suyu dökülecek ve selin taşıdığı, üzerindeki yabani reyhan tohumları nasıl (çabuk) biterse öylece bite­ceklerdir. Sonra Allah (c.c.) kulları arasında hüküm ve kararı sona erdirir. Ancak Cennet ile cehennem arasında yüzü ateşe dönük bir kimse kalır ki, o cennete girecek. Cehennem ehli­nin sonuncusu olacaktır. (O kimse):

“Ya Rabbi! Yüzümü (şu) ateşten döndür. Kokusu beni zehirleyip durmakta, beni yakıp duruyor” diyecek. Sonunda Allahu Teâlâ ona buyura­cak ki:

“Bu senin istediğin yapılacak olursa acaba başka şey istemeyecek misin?” O ise

“İzzetine yemin olsun ki, hayır!” di­yecek. Ve Allahu Teâlâ da istediği kadar birçok ahitler ve misaklar verir. Allahu Teâlâ onun yüzünü cehennem tara­fından (cennete doğru) çevirir. O da cennete doğru döndü­rülünce cennetin güzelliğini görür. Allah’ın (c.c.) dilediği kadar sustuktan sonra: “Ya Rabbi! Beni cennetin kapısına yaklaştır” diyecek. Allah-u Azze ve Celle de:

“Evvelce istediğinden başka bir şey istemeyeceğine dair yeminler etmemiş miydi?” diye kendini ilzam edecek. O da:

“Ya Rabbi! Mahlukatının en bedbahtı ben olmayayım” cevabını verecek. Bunun üzerine Allahu Teâlâ:

“Bunu sana verirsem başka bir şey istemem daha” cevabını verecek ve Rabbinin dilediği ahdi (sözü) ver­dikten sonra Rabbi onu Cennetin kapısına yanaştıracak. (O kimse) cennet kapısına varıp da ondaki letafeti ve dehşetliği ve içindeki letafet ve mutluluğu görünce (yine utanıp) Allah­‘ın dilediği kadar, sükut edecek. Sonra da:

“Ya Rabbi! Beni içeriye sok” diyecek. Allah (c.c.) da:

“Allah layığını versin ey Âdemoğlu! Ne kadar da sözünde durmaz birisin! Sen verdi­ğimden başka bir şey istemeyeceğine (önceden) söz vermiş değil miydin?” diye buyuracak o da:

“Ya Rabbi! (demek ki) mahlukatın en bedbahtı ben olacağım” diyecek. Allahu Teâlâ da ona gülecek. Ve cennete girmesine izin verecek. Ona:

“Temenni et” buyuracak. O da (alabildiğine) temenni­lerde bulunacak. Nihayet dilekleri kesilince Allah (c.c.): “(Bunlardan başka) şunu da, bunu da, diye istenecek şeyleri kendisine hatırlatacak, nihayet dileklerinin hepsi kesilince Allahu Teâlâ:

“Bunların hepsi ve bir daha o kadarı senindir.” diye buyurur.”

Ata bin Yezid der ki: “Ebû Said El-Hudri’nin ve Ebû Hüreyre’nin rivayet ettikleri hadiste birbirlerini ret edecek bir görüş yoktur.

Öyle ki Ebû Hüreyre’nin rivayetinde olan: Allah o adama: “Bir daha o kadarı (ecir) vardır” sözü ile, Ebû Said El-Hudri rivayetinde geçen: “Allah o adama on katı kadar vardır” sözü hakkında Ebû Said El-Hudri:

“Ey Ebû Hüreyre! On katı ka­dar” sözüne ne dersin?” dedi. Ebû Hüreyre de:

“Ben sadece: “Bunların hepsi ve bir daha o kadarı senindir” diye ezberle­dim” dedi. Ebû Said de bunun üzerine:

“Ben de Resûlullah’tan (s.a.s.): “Bunların hepsi ve on katı kadarı da se­nindir” diye ezberlediğime şahitlik ederim” dedi. Ebû Hüreyre bunun üzerine:

“İşte bu adam, cennete girecek olan en son cennetlik kimsedir” diye cevap verdi.”[2]

  Buhârî’de (7437) geçen İbrahim bin Said’ten ondan da İbn Şihab, ondan da Ata bin Yezid El-Leysî, ondan da Ebû Hüreyre’nin rivayet ettiği hadis şöyledir: Bazı insanlar:

“Ya Resûlallah! Kıyamet gününde Rabbimizi görecek miyiz?” diye sordular. Resûlullah (s.a.s.) de:

“Ayın on dördüncü gecesi, havada bulutsuz iken, ayı görmenizde bir ihtilaf (görmezlik) oluyor mu?” diye sordu. Onlar da:

“Hayır Ya Resûlallah!” derler. Resûlullah (s.a.s.):

“Görmeye mani hiçbir bulut yok iken güneşi görebileceğiniz hususunda ihtilaf oluyor mu?” diye sordu. Onlar da:

“Hayır, ya Resûlallah!” dediler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.s.):

“İşte sizler de böyle onu apaçık göreceksiniz. Allahu Teâlâ kıyamet günü olunca insanları bir araya toplar ve:

“Her kim neye tapıyor idiyse ona uysun” der ve güneşe tapan güneşe, aya tapan aya, Tağutlara tapan tağutlara uya­cak, tabi olacak. Öyle ki bu ümmet içinde şefaatçileri ve mü­nafıkları da olduğu hâlde (yerinde) kalacak.” Ravi olan İbra­him burada rivayet hususunda şüpheye girmiştir.

“Sonra Allahu Teâlâ onlara gelir ve:

“Ben sizin Rabbinizim” der. Onlar da:

“Rabbimiz bize gelinceye dek ye­rimiz burasıdır. Rabbimiz bize gelince onu tanırız” derler. Allahu Teâlâ bu defa tanıdıkları sûrette gelip:

“Ben sizin Rabbinizim” der. Onlar da:

“Sen bizim Rabbimizsin” derler ve Allahu Teâlâ’nın onları davet buyurması üzerine tabi olurlar. Sonra cehennemin üzerine sırat köprüsü kurulur. Ümmetimle en öncelikli girecek olan ben olacağım. O gün Peygamber­lerden ve davetçilerinden başkası konuşamaz... Onların söz­leri: “Allah’ım! Selamet ver, selamet ver” demelerinden ibaret olacaktır. Cehennemde Sa’dan dikenlerine benzer çengeller vardır.

“Sa’dan dikenlerini hiç bilir misiniz?”

“Evet” dediler.

“İşte bu dikenleri Sa’dan dikenlerine benzer. Ama şu var ki ne ka­dar büyük olduklarını Allahu Teâlâ bilir. İşte bunlar insanları (şerli) amellerinden dolayı kapıp alırlar. Kimisi de bu ameli dolayısıyla helak olur, kimi de hardal gibi ezim ezim ezildik­ten sonra kurtulur. Nihayet Allahu Teâlâ cehennem ehlin­den her kime rahmet etmeyi dilemişse, Allah’a ibadet etmiş olanları çıkarmalarını Meleklere emredecek, onlar da onları çıkaracaklardır.

Allah’a hiçbir şeyi ortak kopmayıp Allah’ın rahmet et­meyi istediğine ve La ilâhe illallah kelimesine şehâdet eden­leri cehennemde (Melekler) onları tanırlar, onları (bir de) secde etme yerlerinden tanırlar ve çıkaracaklardır. Allahu Teâlâ secde izlerini yemeyi cehenneme haram kılmıştır. Do­layısıyla Âdemoğlunun hepsini cehennem ateşi yer de secde izlerini yiyemez. Bunlar ateşten kömürleşmiş olarak kapkara çıkarılacaklardır. Üzerlerine hayat suyu dökülecek ve selin taşıdığı, üzerindeki yabani reyhan tohumları nasıl (çabuk) biterse öylece biteceklerdir. Sonra Allah (c.c.) kulları arasında hüküm ve kazayı sona erdirir.

Ancak cennet ile cehennem arasında yüzü ateşe dönük bir kimse kalır ki, o cennete girecek ve cehennem ehlinin so­nuncusu olacaktır. (O kimse):

“Ya Rabbi! Yüzünü (su) ateşten döndürüp çevir. Kokusu beni zehirleyip durmakta, yalını beni yakıp duruyor” der. Sonunda Allahu Teâlâ ona buyurur ki:

“Bu senin istediğin yapılacak olursa acaba başka şey istemeyecek misin?” diye buyurur. O ise:

“İzzetine yemin ol­sun ki, hayır!” der ve Allahu Teâlâ da istediği kadar birçok ahitler ve misaklar verir. Allahu Teâlâ onun yüzünü cehen­nem tarafından (cennete doğru) çevirir. O da cennete doğru döndürülünce cennetin güzelliğini görür. Allah’ın dilediği kadar sustuktan sonra:

“Ya Rabbi! Beni cennetin kapısına yaklaştır.” der. Allahu Teâlâ da:

“Önceden istediğinden başka bir şey istemeyeceğine dair yeminler etmemiş miydin?” diye kendini ilzam eder. O da:

“Ya Rabbi! Mahlukatının en bedbahtı ben olmayayım” cevabını verir. Bunun üzerine Allahu Teâlâ:

“Bunu sana verirsem başka bir şey istemeyecek misin?” diye buyurur. O da:

“İzzetine yemin olsun ki, hayır. Bundan başka bir şey istemem daha” cevabını verir ve Rabbinin dilediği sözü verdikten sonra Rabbi onu Cennetin kapısına yaklaştı­racak. (O kimse) cennetin kapısına varıp da ondaki letâfeti ve dehşetliği, içinde sevinç ve mutluluğu görünce (yine utanıp) Allah’ın (c.c.) dilediği kadar sükut eder. Sonra da:

“Ya Rabbi! Beni içeriye sok” diyecek. Allahu Teâlâ da:

“Allah senin layı­ğını versin. Ey Âdemoğlu! Ne kadar da sözünde durmaz biri­sin! Sen verdiğimden başka bir şey istemeyeceğine (önceden) söz vermiş değil miydin?” diye buyurur. O da:

“Ya Rabbi! (demek oluyor ki) mahlukatın en bedbahtı benim” der. Allahu Teâlâ da ona güler ve cennete girmesine izin verir. Ona:

“Temenni et” diye buyurur. Nihayet dilekleri kesilince Allah (c.c.):

“(Bunlardan başka) şunu da, bunu da, diye istenecek şeyleri kendisine hatırlatacak, nihayet dileklerinin hepsi kesi­lince Allah-u Azze ve Celle:

“Bunların hepsi ve bir daha o kadarı senindir” diye buyurur.”

Ata bin Yezid der ki: “Ebû Said El-Hudri’nin ve Ebû Hüreyre’nin rivayet ettikleri hadiste birbirlerini çelişkili ve ret edecek bir görüş bulunmamaktadır.

Şöyle ki, Ebû Hüreyre’nin rivayetinde olan:

“Allahu Teâlâ o adama:

“Bir daha o kadarı (ecir) vardır” sözü ile, Ebû Said El-Hudri rivayetinde gelen: “Allahu Teâlâ o adama on katı kadar (ecir) vardır” sözü hakkında Ebû Said El-Hudri:

“Ey Ebû Hüreyre! “On katı kadar (ecir) vardır” sözüne ne der­sin?” diye sorar. Ebû Hüreyre de:

“Ben sadece: “Bunların hepsi ve bir daha o kadarı senindir” diye (lafzı) ezberledim” dedi. Ebû Said El-Hudri’de bunun üzerine: “Ben de Resûlullah (s.a.s.)’dan: “Bunların hepsi ve on katı kadar (ecir) de senindir” diye ezberlediğime şahitlik ederim” dedi. Ebû Hüreyre bunun üzerine şöyle dedi:

“İşte bu adam, Cennete girecek olan en son Cennetlik kimsedir.”[3]

--------------------------------------------------------------------------------
 
[1] "Tavağit" kelimesi Tağut kelimesinin çoğuludur. Leys, Ebû Ubeyde, El-Kesâi ve dil bilginlerinin çoğunluğuna göre Tağut; Allah’tan başka ibadet edilen her şey demektir. Vahidi der ki: "Tağut tek olabileceği gibi birden çok da olabilir. Erkek olabileceği gibi dişi de olabilir.  Tek olana örnek şu ayettir: "Onlar tağuta muhakeme olmak isterler, ancak onu inkar etmekle emrolunmuşlardı.” Birden fazla için örnek şu ayeti kerimedir: "Küfredenlere gelince onların dostları tağutlardır...". Dişi olanına ayeti kerimeden örnek: "Tağuta kulluk etmekten sakınanlara gelince..." ayetidir. Burada: "Ya buduhâ" lafzı olduğundan dişiliğe delalet eden (Ha) zamiri vardır.

-----------------------------------------------------------------------------------

[2] Müttefekun aleyh. Lafız Müslim'e (182) aittir.

[3] Buhârî (6573) buna yakın lafızda rivayet etmiştir. Hadis uzun uzadıya gider diye hepsini zikretmedim.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Ynt: Allah-u Teâlâ’nın Cehennemden En Son Çıkan İle Konuşması
« Yanıtla #1 : Temmuz 30, 2017, 10:31:28 ÖS »
Allah-u Teâlâ’nın Cehennemden En Son Çıkan İle Konuşması
 
Sabit’ten, onun da Enes’ten, onun da İbn Mesud (r.a.)’dan gelen rivâyetle, dedi ki: Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Cennete gireceklerin sonuncusu bir kimsedir ki, bir yüzü koyun düşer, bir onun yüzünü ateş çarpıp yakar. Niha­yet böyle böyle ilerleyerek ateşini sınırına geçtiği zaman ona döner ve beni senden kurtaran Allah çok yücedir. O, önce­kilerden ve sonrakilerden hiç kimseye vermemiş olduğunu bana vermiştir.” der. Sonra ona bir ağaç gösterilir. Bunun üzerine:

“Ey Rabbim! Beni şu ağaca yakınlaştır da gölgesiyle gölgeleneyim, suyundan da içeyim.” der. Yüce, Aziz ve Celil olan Allahu Teâlâ:

“Ey Âdemoğlu! Eğer bu dilediğini sana verirsem belki başka bir şeyler daha istersin” diye buyurur. O da:

“Ya Rabbi! İstemem” deyip, bir daha istemeyeceğine dair yemin eder. Rabbi onu bu nimete karşı sabırkâr olmadığını bildiği için, onu mazur görür ve onu oraya yanaştırır. O da ağacın gölgesinden gölgelenir ve oradaki sudan içer. Derken karşısında evvelinkinden daha güzel başka bir ağaç dikilir. O kul yine:

“Ey Rabbim! Beni şuna da yaklaştır, suyundan içe­yim ve gölgesinden istifade edeyim ve senden başka bir şey istemem” der. Allahu Teâlâ da:

“Ey Âdemoğlu! Sen ondan başkasını istemeyeceğine bana ahid vermedin mi?” diye bu­yurup, “eğer seni ona izin verirsem, belki sen daha başkasını istersen.” der. Bunun üzerine o adam:

“Başka bir şey istemeyeceğine dair Rabbine sözler verir. Onun buna karşı da sabrının olmadığını bildiği için Rabbi yine onu mazur görür. Onun da gölgesinden istifade edip, suyundan içer.

Sonra üçüncüsünde Cennet kapısının yanı başında, ön­cekilerden daha güzel bir ağaç görür. Yine:

“Ey Rabbim! Beni şuna yanaştır da gölgesinden istifade edeyim ve suyun­dan da içeyim, diye niyaz eder. Rabbi:

“Âdemoğlu! Başkasını istemeyeceğine dair bana ahid vermedin mi?” diye serzenişte bulunur. O kimse:

“Evet, şunu da, artık başkasını istemem” der. Ona karşı da sabrı olmadığını bildiği için Rabbi kendisini mazur görür ve onu oraya yanaştırır. Fakat bu son ağaca yaklaştığı vakit cennet ehlinin seslerini duyar ve:

“Ya Rabbi! Ne olur beni oraya sok!” diye istirhamda bulunur. Bu sözü üzerine Allahu Teâlâ:

“Ey Âdemoğlu! Senin dilediklerinden beni kurtaracak nedir? Sana bütün dünyayı verir, ona bir mislini daha katarsam buna razı olur musun?” diye buyurur. O da:

“Ey Rabbim! Sen Rabbül-âlemin iken, benimle alay mı ediyorsun?” diye ve ölçüsüz ihsana şaşırıp kalır.”

Bunu söylerken İbn Mesud güldü ve

“Benim niçin gül­düğümü sorsanıza?” dedi.

“Niçin gülüyorsun? diye sordular. Dedi ki:

“Resûlullah (s.a.s.) da böyle güldü idi. Ya Resûlallah! Niçin gülüyorsun?” diye sordukları vakit o kimse

“Sen Rabbül âlemin iken benimle alay mı ediyorsun?” dediğinde Âlemle­rin Rabbinin gülmesine güldüm.” Dedi.

Bunun üzerine Allahu Teâlâ ona:

“Ben seninle alay etmiyorum, lâkin Ben istediğime Kâdir olanım” diye buyu­rur.”[1]

Said El-Hudri (r.a.) dan rivayetle, Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdular:

“Cennetin en aşağı konumunda bulunan cennetlik öyle bir kimsedir ki, Allah (c.c.) onun yüzünü ateşten cennet tarafına döndürüp çevirir ve ona gölgeli bir ağaç mi­salî gösterir. O kul:

“Ey Rabbim! Beni şu ağaca götür, ben onun gölgesinde bulunayım” der.

Ve devamla İbn Mes’ud hadisin tarzında hadisi sevk etti.

Ancak, Allahu Teâlâ:

“Ey Âdemoğlu! Beni senden kim kurtarır?” sözlerini sonuna dek zikretmedi. Bununla birlikte burada şunu da ziyâde etmiştir:

“Allah ona şunu, şunu iste diye hatırlatır. Bütün arzuları tü­kendiği vakit Allah (c.c.): “Bu ve bunun on katı senindir” diye buyurur. Dedi ki:

“Sonra artık kendi menziline (yerine) girer. Derken, El-Hûrulîn’den[2] olan iki zevcesi yanına girer. Seni bizim için, bizi de senin için yaratan Allah’a (c.c.) hamd olsun” derler.

Ravi der ki: “O kimse, bana verilen nimetler başka hiç kimseye verilmiş değildir” der.[3]

--------------------------------------------------------------------------------
 
[1] Müslim (187).

[2] El-Hûrulîn: Kara gözlü kadınlar demek olup, Cennette Müminlere verilen cennet kadınlarıdır. (Mütercim).

[3] Müslim (188).

CENNET EHLİNİN VAZİYETLERİ VE CE­HENNEM EHLİNİN SONU
 
Cennet Ehlinin Cennete ve Cehennem Ehlinin de Cehenneme Girmesin­den Sonra Ölümün Kesilmesi
 
Ebû Bekir bin Ebû Şeybe ve Ebû Kureyb (Lafızda tekârub vardır) dediler ki:

“Bize Ebû Muaviye’nin, ona da Ameş’in, ona da Ebû Salih’in ona da Ebû Said’in haber ver­mesine göre, Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdular:

“Kıyamet gü­nünde ölüm süslenmiş bir koç şeklinde getirilir. Cennet ile cehennem arasında bir yerde bekletilir ve:

“Ey Cennet ehli! Bunu tanıyor musunuz?” diye buyurulur. Cennet ehli de:

“Evet! Bu ölümdür” derler. Sonra da:

“Ey cehennem ehli! Bunu (ölümü) tanıyor musunuz?” diye buyurulur. Onlar da:

“Evet! Bu ölümdür” derler ve ona başlarını çevirmiş bir sûrette bakıverirler.

Sonra emir buyurulur ve koç oracıkta kurban edilir. Sonra da Cennet ehline:

“Ey Cennet ehli ebedi cennettesiniz, artık ölüm yoktur” derler. Cehennem ehline de:

“Ey cehen­nem ehli ebedi cehennemdesiniz, artık ölüm yoktur” denilir.

Ravi der ki: “Sonra da Resûlullah (s.a.s.): “Sen onları, işin bitirilivereceği o hasret günü ile korkut. Halbuki onlar gaflet içindedirler, onlar hala iman edemezler.” (Meryem: 19/39) aye­tini okudu ve eliyle dünyaya işaret etti.”[1]

  Buhârî de (4730) geçen lafız şöyledir:

“Ölüm (o vakit) süslenmiş bir koç şeklinde getirilir. (Sonra da) birisi nida eder ve cennet ehli, başlarını ona çevirip bakarlar. Onlara:

“Bunu tanıyor musunuz?” der. Onlar da:

“Evet o ölümdür” derler. Hepsi de onu görmektedirler. Sonra da yine nida edip:

“Ey cehennem ehli!” der. Onlar da kafala­rını kaldırıp bakarlar. (Nida eden):

“Bunu tanıyor musunuz?” der. Onlar da:

“Evet bu ölümdür” derler. Hepsi de onu gör­mektedirler. Sonra da ölüm oracıkta kurban edilir. Sonra da o kişi:

“Ey Cennet ehli! Ebedi cennettesiniz, artık size ölüm yoktur.”

“Ey cehennem ehli, cehennemdesiniz, artık sizlere ölüm yoktur.” der.”

Ravi der ki: “Sonra Resûlullah (s.a.s.) şu ayeti okudu: “Sen onları işin bitiriliverileceği o hasret günü ile korkut. Halbuki onlar gaflet içindedirler, onlar hala iman etmezler.” (Meryem: 39).

Abdullah bin Ömer (r.huma)’dan rivayetle, Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Allahu Teâlâ cennet ehlini cennete, cehennem ehlini de cehenneme sokar sonra da aralarına bir çağrıcı yerleştirir. Sonra o çağrıcı:

“Ey Cennet ehli! Ölüm yoktur. Ey cehennem ehli! Ölüm yoktur. Herkes (her iki kısımda) bulundukları yerde ebedi kalacaklardır.” der.[2]

  Müslim’de (43/2850) geçen lafız da yine, şöyledir:

“Cen­net ehli cennetlik ve cehennem ehli de cehennemlik olunca, ölüm eritilip ikisi arasında Cennet ile cehennem arasına ko­yulur. Sonra da oracıkta kurban edilir. Sonra da bir çağrıcı:

“Ey Cennet ehli! Artık ölüm yoktur” der ve:

“Ey cehennem ehli! Ölüm yoktur artık” der. Bu sözü üzerine Cennet ehli se­vinçlerine bir sevinç daha katarlar, cehennemliklerde sıkıntı­larına bir sıkıntı daha katarlar.”

  Buhârî’de (6544) yine gelen bir lafız şöyledir:

“Cennet ehli cennete, cehennem ehli de cehenneme koyuldukları va­kit, ölüm getirip cennet ile cehennem arasında bir yere ko­nur. Sonra da kurban edilir. Sonra da bir çağrıcı:

“Ey Cennet ehli! Ölüm yoktur artık ve Ey Cehennem ehli! Artık ölüm yoktur” der. Bu sözü üzerine Cennet ehlinin sevinçlerine bir sevinç daha eklenir, cehennemliklerin sıkıntılarına bir sıkıntı daha eklenir.”

Ebû Hüreyre (r.a.) dan gelen rivayette, Resûlullah (s.a.s.) buyurdu ki:

“Cennet ehline: “Ey Cennet ehli ebedi cen­nettesiniz, artık ölüm yoktur, Ey Cehennem ehli! Ebedi cehennemdesiniz, artık ölüm yoktur.” denilir.[3]

--------------------------------------------------------------------------------
 
[1] Müttefekun aleyh. Lafız Müslim'e (2849) aittir.

[2] Müttefekun aleyh. Lafız Müslim'e aittir (2850).

[3] Buhârî: (6545)

Allah Teâlâ’nın Cennet Ehline Olan Nimeti
 
Allahu Teâlâ: “Ben salih kullarıma hiçbir gö­zün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir beşer kalbin hatırından geçirmediği şeyleri (ikramları) hazırladım” diye buyurdu.”[1]

  Buhârî de (3244) gelen başka bir rivayet lafzı şöyledir:

“Allahu Teâlâ: “Ben salih kullarıma hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir beşer kalbin hatırından ge­çirmediği şeyleri (ikramları) hazırladım.” diye buyurdu.” İstiyorsanız şu ayeti okuyun: “Gözleri aydınlatan ne nimetler gizlendiğini hiçbir kimse bilmez.” (Secde: 32/17) Ayetin hepsi.

  Buhârî’de (4779) yine geçen başka bir rivayette şöyledir:

“Allah-u Tebâreke ve Teâlâ: “Ben salih kullarım için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı ve hiçbir beşerin hatırına getirmediği şeyleri (nimetleri) hazırladım” diye bu­yurdu.” Ebû Hüreyre dedi ki:

“İsterseniz şu ayeti Kerime’yi okuyunuz: “Gözleri aydınlatan nimetler gizlendiği hiçbir kimse bilmez.” (Secde: 32/17) ayetin hepsi.

  Yine Buhârî (4780) de geçen bir rivayet lafzı şöyle gel­miştir:

“Allahu Teâlâ: “Ben salih kullarıma hiçbir gözün gör­mediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir beşer kalbin hatı­rından geçirmediği şeyleri hazırladım. Allah’ın sizlere (bu sözlerle) muttâli kıldığı şeylerden geç. Bir de bunlardan başka onun sizlere muttali kılmadığı şey vardır ki, o, en büyük olandır.” diye buyurdu.” Sonra da Nebî (s.a.s.) şu ayeti okudu: “Gözleri nurlandıran ne nimetler gizlendiğini hiçbir kimse bilmez.” (Secde: 32/17) ayetin hepsi.

Hadiste geçen: “mâutli’tum aleyhi” kavline gelince bunun manası şudur: “Allah’ın (c.c.) sizlere (bu sözlerle) muttâli kıldığı şeylerden geç. Bir de bunlardan başka onun sizlere muttâli kılmadığı şey vardır ki o, en büyüktür. Allah en iyisini bilir.

  Müslim de (4/2824) geçen bir rivayet de şöyledir:

“Allahu Teâlâ şöyle buyurdu: “Ben salih olan kullarıma gözün gör­mediği, kulağın işitmediği ve hiçbir Beşer kalbin hatırına gelmeyecek olan şeyleri (nimetleri) hazırladım. Allah’ın sizlere (bu sözlerle) muttâli kıldığı şeylerden geç. Bir de bunlardan ayrı olarak onun sizlere muttâli kılmadığı şey var ki o, en bü­yüktür.”

Nebî (s.a.s.) sonra da şu ayeti okudu: “Özleri nurlandıran ne nimetler (ikramlar) gizlendiğini hiçbir kimse bilmez.” (Secde: 32/17) Ayetin hepsi.

v Başka bir lafzı da (2824) şöyledir: Allah (c.c.) şöyle bu­yurdular: “Ben salih kullarıma; hiçbir Beşer kalbin hatırından geçirmediği nimetleri hazırladım.”

Yüce Allah’ın ayetinde, doğrular mahiyette şöyle buyurulmuştur: “Gözleri nurlandıran ne nimetler gizlendiğini hiç kimse bilmez.” (Secde: 32/17) Ayetin hepsi.

v Konu ile ilgili son bir hadiste İmam-ı Müslim’in “Sahih” eserinde (2825), Sehl bin Sad es-Sa’idiy (r.a.) hadisidir. Ken­disi şöyle dedi: “Ben Resûlullah (s.a.s.)’in meclisinde bir defa­sında (oturur iken) cenneti vasfettiğine ve konuyu bitirdikten sonra da hadisin sonlarında şöyle buyurduğuna şahit oldum:

“Orada (cennette) hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı ve hiçbir Beşer kalbin hatırından geçirmediği ni­metleri hazırlamıştır.” Sonra da Nebî (s.a.s.) şu ayeti Kerîmeyi okudu:

“Yanları yataklarından uzak kalır. Rablerinden kor­karak ve ümit ederek dua ederler. Onlara vermiş olduğumuz rızktan da infak ederler. Onlara vermiş olduğumuz rızktan da infak ederler. Onlar o işlediklerine mükafat olarak gözleri aydınlatan ne nimetler gizlendiğini hiçbir kimse bilmez.” (Secde: 32/16-17)

--------------------------------------------------------------------------------
 
[1] Müttefekun aleyh. Lafız Buhârî'ye (7498) aittir.

Cennet Ehlinden Birinin Bir Şeyi Temenni Etmesi Üzerine Yüce Allah’ın Buna İcabet Etmesi
 
Ebû Hüreyre (r.a.) dan gelen rivayette, Nebî (s.a.s.), bir gün sahra ehlinden (bir bedevi) nin de bulunduğu mec­liste konuşuyordu. Şöyle buyurdu:

“Cennet ehlinden olan bir adam, rabbinden ekim (yapmak) için izin istedi. Allahu Teâlâ da:

“Sen zaten istediğin her şeyin içinde bulunmuyor musun?” diye sordu. Adam da:

“Evet, ama ben ekim işini seviyorum” diye cevap verir. Hemen acele acele tohumu attı ve göz açıp kapayıncaya kadar bu tohumlar bitip yeşermeye başladı. Hemen hasatlık oluverdi, toplanıldı, dağlar gibi oldu. Allahu Teâlâ da bunun üzerine şöyle buyurdu:

“Al onu, Ey Âdemoğlu, seni hiçbir şey doğurmaz.”

Bedevi olan o Arap da:

“Ey Allah’ın Resûlü! Bu kimsenin ancak Kureyşlilerden ya da ensârdan birisinin olduğunu gö­rürsün. Onlar ekim işiyle uğraşmaktadırlar. Bu ekim işiyle uğraşanlardan değiliz.” dedi. Bu sözü üzerine Nebî (s.a.s.) güldü.”[1]

Hadisteki faydalı açıklamalardan bir tanesi de şudur: Cennette istenilen bir şeyin, dünya konuları ile ilgili de olsa Cennette bunun mümkün olduğudur. Allah (c.c.) en iyi bilen­dir.

  Yine Buhârî’de (7519) geçen bir hadis lafzı da şöyledir:

“Nebî (s.a.s.) bir gün içinde Sahra ahalisinden (bir Bedevinin de) bulunduğu mecliste konuşuyordu. Şöyle buyurdu:

“Cen­net ehlinden olan bir adam ekim yapmak için izin istedi. Allahu Teâlâ da:

“Sen zaten istediğin her şeyin içinde bulunmuyor musun?” diye sorar. O da:

“Elbette ki, ama ekimi seviyorum” diye cevap verir. Hemen acele acele tohumu attı ve göz açıp kapanıncaya kadar bunlar bitip yeşermeye baş­ladı. Hemen hasatlık oluverdi, toplatıldı ve dağlar kadar oldu. Bunun üzerine Allahu Teâlâ:

“Haydi bunu al! Ey Âdemoğlu! Seni hiçbir şey doyurmaz” diye buyurdu.

Bedevi adam:

“Ey Allah’ın Resûlü! Bu kimsenin ancak Kureyşliler ve ensârlılardan birisi olduğunu görürsün. Çünkü onlar ekim işiyle uğraşmaktadırlar. Ancak biz ekim işiyle uğraşmıyoruz” der. Bu sözü üzerine Resûlullah (s.a.s.) güldü.”

--------------------------------------------------------------------------------
 
[1] Buhârî (2348).


Allah’ın (c.c.) Cennet Ehline Olan Rızası (Rıdvân’ı)
 
Ebû Said El-Hudri (r.a.) dan gelen rivayette Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdular:

“Allahu Teâlâ cennet eh­line:

“Ey Cennet ehli!” diye buyurur. Onlar da:

“Buyur ey Rabbimiz, emret emrine âmâdeyiz. Ey Rabbimiz?” derler. Allahu Azze ve Celle:

“Razı oldunuz mu?” diye buyurur. On­lar da:

“Niçin razı olmayalım ki, yaratıklarından kimseye vermediğin şeyleri bize verdin” derler. Allah (c.c.):

“Ben size bundan daha üstün olanını vereceğim” diye buyurur. Onlar da:

“Ey Rabbimiz! Bundan daha üstünü ne olabilir ki?” diye sorarlar. Allahu Teâlâ da:

“Size rıdvânımı (rızâmı) bahşedi­yorum. Bundan böyle artık ebediyen size kızmam” diye bu­yurur.”[1]

  Yine Buhârî’de geçen lafızda (6549) şöyle geçmiştir:

“Al­lah-u Tebâreke ve Teâlâ cennet ehline:

“Ey Cennet ehli!” diye buyurur. Onlar da:

“Emret Ey Rabbimiz! Emrine âmâ­deyiz.” derler. Allahu Teâlâ:

“Razı oldunuz mu? diye buyu­rur. Onlar da:

“Niçin razı olmayalım ki, yaratıklarından kim­seye vermediğin şeyleri bize verdin” derler.

Allahu Teâlâ:

“Ben size bundan daha üstün olanını vere­ceğim” diye buyurur. Onlar da:

“Ey Rabbimiz! Bundan daha üstünü ne olabilir ki?” diye sorarlar. Allah (c.c.) de:

“Sizlere rızamı bahşediyorum. Bundan sonra artık ebediyen size kızmam.” diye buyurur.

-------------------------------------------------------------------------------
 
[1] Müttefekun aleyh. Lafız Buhârî'ye (7518) aittir. Hadisin tamamını da Müslim (2829) rivayet etti.

 


* BENZER KONULAR

Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]


Ozanlardan Single Eserler - Karma 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:20:38 ÖS]


Esat Kabaklı - Oğul Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:07:15 ÖS]


Ehl-i Beyt ve Kerbelâ Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:49:31 ÖÖ]


Filistin’in Tarihçesi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:42:17 ÖÖ]


Cennetlik Kadınlar 3 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:10:52 ÖÖ]


Cennetlik Kadınşar 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:06:00 ÖÖ]